Sevgiye Dair
Bir gün bir sahabe, yoldan geçen bir kişiyi işaret ederek “Ey Allah’ın Resulü, o çok iyi biridir; onu çok severim” dedi. Peygamberimiz (s.a.v): “Sevdiğini hiç ona söyledin mi?” diye sordu. Sahabe “Hayır” deyince Hz. Peygamber: “Bir an evvel ona git ve onu sevdiğini söyle” dedi.
İnsanın yaratılışında var olan en önemli duygulardan biri hiç şüphesiz sevgidir. Kur’an’da insani ilişkilerin yanı sıra toplumsal huzur ve barışın birleştirici unsuru olarak gösterilir sevgi… Kalplerin ancak sevgiyle birleşebileceği özellikle belirtilir: “… Birbirinize düşman iken Allah, kalplerinizi nasıl uzlaştırdı. O’nun lütfuyla kardeş oldunuz…” (Al-i imran 103). Sevgili Peygamberimiz de: “…Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız…” buyurarak sevginin nihai hedefini belirtmiştir.
Maddi hiç bir karşılığı olmayan sevgi, fedakarlık ve samimiyetin de en önemli göstergesidir. Nitekim peygamberler; görevlerini yerine getirirken samimi olduklarını insanlara hatırlatır ve bu işle ilgili sevgiyle yaklaşım dışında kendilerinden herhangi bir ücret istemediklerini, bunun karşılığını yalnızca Allah’tan beklediklerini sıkça vurgularlar.
Öte yandan Yüce Kitabımız sevgi ve nefrette ölçülü olmayı; gerek sevgi gerekse nefret ettiklerimize karşı aşırıya gitmemeyi özellikle belirtir.
Sevgide ölçülü olmak
Birini severken genelde aşırıya gidebiliyoruz. Sevdiğimiz kişiye öylesine ölçüsüzce bağlanıyoruz ki, o kişiye karşı objektif davranmayı ve onunla ilgili mantıklı düşünmeyi adeta unutabiliyoruz. Öyle ki, her şeyi bilen ve her yaptığını doğru yapan; hatta bazı sevdiklerimize kutsiyet ve efsanevi bir kişilik bile atfedebiliyoruz. Oysa insan olarak hiç kimsenin “La yüs’el “ olmadığı; her kesin hata yapabileceği ve yanılabileceği kesinlikle göz ardı edilmemelidir.
Aynı ölçüsüz durum, sevmediklerimiz için de söz konusudur. İtidali bir yana bırakarak sevdiklerimizi göklere çıkarmanın; sevmediklerimizi de yerin dibine batırmanın Müslümana yakışmayan bir davranış olduğu açıktır. Sevgili Peygamberimiz bize orta yolu öğretmiştir: “Dostunuzu bir gün düşman olacak şekilde seviniz. Düşmanınıza da bir gün dost olabilecek şekilde buğzediniz” (Tirmizi, Sünen).
Takdir etmek
Başkalarını yüksek sesle, hatta acımasızca eleştirebiliyoruz. Ancak sıra övgüyü gerektirecek güzel davranışlara geldiğinde sesimizi kısıyor belki de görmezden gelebiliyoruz. Oysa meydana gelen başarı takdir edilmelidir. Bu kadirşinaslık, gayret ve başarının artarak sürdürülmesini sağlayacaktır. Aksi durum yılgınlığa sebebiyet verebilir. Rahmet Peygamberi bize; takdir ve iltifatlarımızı açıkça ifade etmemizi öğretmiştir. Öyle ki, başkaları bunu bizden açıkça duymalıdır.
Bir Müslüman’ın en temel prensibi tabii ki; övgüye en layık olan Yüce Allah’ı övmektir. Ancak bu övgü çevremizdeki dostlarımıza da yansıtılmalıdır. Nitekim sevgili Peygamberimiz: “İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a şükran duymaz…” (Tirmizi, Sünen) buyurmuştur. Yüce Kitabımız bunu çok özel açıklar: “…Eğer şükrederseniz, size nimetimi elbette artıracağım. Şayet nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım şiddetlidir! (İbrahim 14/7). Buna göre Allah’tan daha fazla nimet istemenin anahtarı, O’na daha çok şükretmektir.
“Marifet iltifata tabidir” prensibi gereği; her iyi şey ve güzel davranış ortaya koyan kimsenin, güzel söz duyma ve takdir edilmeyi bekleyeceği göz ardı edilmemelidir. Sesli takdir ve sessiz eleştiri öne çıkarılarak onlardan gelecek iyi davranışlara daha başka kapılar aralanmış olacaktır. Zira Takdir etmek, iyilik ağacının daha çok meyve vermesi için gereken sulamadır. Anne-babalar dikkat! Çocuklarınız için gereken sağlıklı kan; onları teşvik ve takdir etmenizdedir. Lütfen, onları bu muhteşem ödülden mahrum etmeyin; kansız düşebilirler. Sevgi toplumu inşa etmenin en pratik yolu da bu olsa gerek…
Eleştiride ölçülü olmak
Etrafımızdaki herkesin bizim gibi düşünebileceğini ve olaylara bizim penceremizden bakabileceğini bekleyemeyiz. İnsanların farklı düşüncelere sahip olabileceği tabiidir. Katılmadığımız düşünceleri en baştan reddetmek yerine, üzerinde konuşulmaya değer bulduğumuzu; ancak her hangi bir düşüncede ortak noktalar elde etmenin oldukça yavaş seyreden uzun bir zaman alacağı da aşikardır.
Bir tür karşı tez demek olan eleştiri, belli bir bilgi ve birikime sahip kimseler tarafından yapıldığında daha anlamlı olsa gerek. Aksi takdirde sırf karşı çıkmış olmak için yapılan eleştirinin kırıcı ve karalayıcı olmaktan öte bir anlam ifade etmeyeceği unutulmamalıdır.
Ailede istişare
Şura/istişare, sadece siyasi ve büyük organizasyonlarda olmaz. ‘ Sevgi toplumu’ temellerinin atıldığı aile içerisinde de istişare yapılmalıdır. Bir düşünelim... Kaç koca eşine danışır? Kaç kadın kocasıyla istişare eder? Çocuklara herhangi bir konuda danışılmanın ise sözü bile edilmez. Oysa sınırlı sayıda insan aklına bahşedilen en mübarek nimettir istişare. Bu yüzden işlerini danışarak / istişare ederek planlayanlar bir akıl deryasından faydalandıklarını bilmelidirler.
Aynı zamanda başkalarına danışarak verdikleri kararın sonucuna göre pişman olmayacak ve kendilerini suçlamayacaklardır. Hatta eşi ve çocuklarıyla istişare eden kimsenin; elde edeceği bol nimet ve bereket karşısında şaşırıp kalması işten bile değildir. Böyle bir aile pratiğinin faydaları sayısızdır. Bu yüzden; bilgi ve karar ufkumuza yeni boyutlar kazandıracak olan çocukların katkısı küçümsenmemelidir. Bilge bir kişi: “Bir çocuğa danıştığım fakat faydasını görmediğim bir tek olay bile hatırlamıyorum,” der.
Söz dili mi hal dili mi?
Çocuklar sosyal becerileri; insani ve ahlaki davranışları anne-babalarıyla birlikte ve yaşayarak öğrenirler. Ailede başlayan güzel davranışların kazanılması, okulda artarak devam eder ve çevrenin de desteği ile başarıya ulaşır. Bu yüzden anne-babanın söz dilinden çok hal dili etkili olmaktadır. Konuşup nasihat etmekten çok, bizzat örnek olmanın daha kalıcı olacağı kesinlikle göz ardı edilmemelidir. Yalan söylememek, sözünde durmak, yardım sever olmak ve çalışkan olmak gibi erdemli davranışların kazanılmasında çocuklar; rol model olarak gördükleri anne-babalarını örnek alırlar.
Sevgili Peygamberimiz: “Çocuklarınızı, toprağı işler gibi işleyin” derken, güzel davranışlarla çocukları şekillendirmenin önemini belirtmiştir. Zira istenilen her şeyin yazılabileceği beyaz ve boş bir sayfa gibidir çocuklar… Hz. Ali ( r.a) de Hz. Peygamber’in bir başka vasiyetini hatırlatır: “Çocuklarınızla 7 yaşına kadar çocuklaşın, oynayın. 7-15 yaş arası çocuklarınızla arkadaş olun ve onlarla istişare edin. Bu peygamber ahlakıdır.”