Yoruluncaya Kadar Sevmek
İnsan yorgun olmaktan da yorulur mu? Cevabı evet gibi geliyor bana. Nasıl olur acaba yorgun olmaktan yorulmak?
Her şey yolunda gittiğinde, bir yorulup bir dinlenir insan. Neden “her şey yolunda gittiğinde” dedim? Çünkü normal şartlarda insanın yorulduktan sonra dinlenmesi, dinlendikten sonra yorulması gerekir. Bazen, sürekli dinlenme hâlinde olmak iyi fikir gibi gelir. Ama öyle değil aslında; örneğin insanın sürekli boş durması veya dinlenme amacıyla sürekli uyuması en büyük yorgunluk kaynağıdır. O yüzden boş boş duruyorsak ya da boşa uyuyorsak, her şey yolunda gitmiyordur. Bu şıkı elediğimizde sürekli çalışmak, özellikle de aynı tempoda çalışmak kalıyor geriye. Bu da her şeyin yolunda gitmediği anlamına gelir. Zira aynı tempoda çalışan insanlar, dinlenmek için yeterince enerji harcamayanlar, dikkatleri dağıldığı için genelde kazalara sebebiyet verir. Bu kazalar bazen insanı ebedi istirahatgâha sevk edecek kadar önemli de olabilir. Çalışmak, yorulmak güzel ama hayatta kalmaya yetecek kadar istirahat de gereklidir.
Başta sorduğumuz sorumuza dönersek, insan bazen kendisini yorgun olmaktan yorgun hâlde buluveriyor. Bu hâl, dinlenmek için yeterince enerji harcamadığımızı düşündürüyor. Dinlenmek yatıp uzanmakla veya “boş durmak” olarak adlandırdığımız eylemlerle mi mümkün olur? Aslında öyle değil. Dinlenmek galiba, yorulduğumuzu hissettiğimizde sevdiğimiz eylemlere yönelmemizle mümkün olabiliyor. Bu durumda bir işi bitirince diğerine koyulmak da dinlendirici olabilir. Ya da hâlden hâle geçmek dinlendiricidir diye düşünülebilir.
Geçen gün, akşam vakti, yorgun olmaktan yorgun hissediyordum kendimi. O gün iş yerinden çıkmış, çocukların birini okulundan diğerini kreşinden vaktinde alabilmek için trafikte arabaların arasından hızla sıvışmıştım. Birine yetişmiş, diğerini okulunda epeyce bekletmiştim. Kendi çantama ilave birinin okul çantasını diğerinin kreş çantasını sırtlanmış, evime gelmiştim. Kapıdan içeri girer girmez üstlerindekini rastgele fırlatan çocuklarımdan yardım istemiş, “Hadi bakalım, fırlattıklarınızı toplayıverin.” demiştim. Hiç duymadılar tabi, ya da duyabilecekleri kadar oyalanmadılar yanımda, koşturmaya başladılar evde dört bir yanda. İş başa düştü deyip halının üzerindeki ayakkabıları ayakkabılığa dizmiş, çantaları da holde sağa sola iliştirmiştim.
Aç aç durulmuyor evde tabii, çocuklar da çok yemek seçiyor, onlar koşuştururken gönüllerine göre yemeklerini pişirdim. Yemek yenince bulaşıklar da birikiyor, yıkanması gerekiyor, yıkayıverdim. Kızım akşam yemeğinden sonra ellerini yıkadığı için “eller yıkandı tablosu”ndaki bir eli daha boyamamı istedi. “Elim sudan çıkmıyor kızım, oraya bir su damlacığı koysam olur mu?” dedim. Güldü ve “Ben boyarım anne.” diyerek aldı eline kalemi. Sağ olsun arada bana böyle, özellikle kendi işlerinde yardımcı oluyor. Kızımın evde ellerini yıkadığı zamanları tablosuna gün boyu işlemiştim. Sabah uyandığında, yemeklerden önce ve sonra, yatmadan önce hep bir el boyamamız gerekiyor. El yıkamak bir iş, el yıkandı tablosu boyamak da öteki iş. Neyse uzatmayayım, daha bunun gibi irili ufaklı pek çok işi “hâl” ettim.
Akşam saat 10’u vurmuş, 10:30’u aşmış, 11’e doğru evriliyordu. Azıcık koltuğa uzanıp dinleneyim istedim. Beş yaşındaki oğlum geldi yanıma. “Anne hadi arabalarımla oynayalım.” dedi. “Oğlum yorgunum.” dedim. Ne de olsa beni ancak çocuklarım anlar, “belki” diye düşündüm. Otuz saniye kadar ses etmedi. Sonra başucuma gelip “Anne hadi arabaları garaja park etme oynayalım.” dedi. “Çok yorgunum yavrucuğum, sonra.” dedim. İki dakika kadar kendi hâlinde oynadı. Arabalarını kolumda, sırtımda gezdirmece oyunu bitince “Anne yorgunluğun bittiyse oynayalım.” dedi. İşte beni benden alan ifade; “yorgunluğun bittiyse”. “Yorgunluktan yorulmuşu” bırakıp dinlenmek için çalışmaya başladım. En güzel dinlence; evlatlarım. Oğlumu kucağıma alıp yanaklarından öptüm, saçlarını okşadım, sonra onu gıdıklamaya başladım. Bir, üç, beş derken “Anne gıdıktan yoruldum.” dedi. Bu cümleyi oğlumdan da duyduğuma sevindim. Galiba beni anlamaya başladı diye düşünmüştüm ki “Hadi arabaları yarıştıralım” diye ekledi. Yarış fikri yorgunluğunu alıyor insanın. Bunu oğlum da biliyor galiba. “Hadi” dedim, yarıştıralım…
İşte böyle, gün içinde çok yorulduğum oluyor. Ama en dinlendirici yorgunluğu, çocuklarımla geçirdiğim zamanlara borçluyum. Hayat bir yorgunluk, bir dinlence şeklinde akıyor. Ben hayata dair düşünmeyi bırakıp çocuklarımı sevmekten yorulmayı istiyorum, sonra yeniden yorulana kadar sevmeyi
Dr. Hafsa Fidan Vidinli.