HAYIRDA YARIŞANLAR
Efendimiz (s.a.s) hayırda ve salih amellerde hiçbir şeyde olmadığı kadar acele ederdi. Kendi elleriyle yetiştirdiği İslam davasının kadrolarına da sürekli bu konuda tavsiyelerde bulunurdu. Bir keresinde yine bu konuda ashabına nasihat ederken şöyle buyurmuştu:
“Yedi (engelleyici) şey(gelme)den önce iyi işler yapmakta acele ediniz. Yoksa gerçekten siz, unutturan fakirlik, azdıran zenginlik, (her şeyi) bozup perişan eden hastalık, saçma-sapan konuşturan ihtiyarlık, ansızın geliveren ölüm, gelmesi beklenen şeylerin en şerlisi Deccâl, belâsı en müthiş ve en acı olan kıyametten başka bir şey mi beklediğinizi sanıyorsunuz?” (Tirmizi)
Ukbe İbni Hâris r.a anlatıyor: Medine’de Rasûlullah’ın arkasında ikindi namazı kılmıştım. Rasûlullah selâm verip namazı bitirdi ve süratle yerinden kalktı, safları yararak hanımlarından birinin odasına gitti. Cemaat, Rasûlullah’ın bu telaşından endişe ettiler. Efendimiz, bir süre sonra döndü ve kendisinin bu acele davranışından dolayı ashabın meraklanmış olduklarını gördü ve şöyle buyurdu:
“Odamızda birazcık altın -veya gümüş- olduğunu hatırladım da beni hayırda acele etmekten alıkoymasını istemedim ve derhal dağıtılmasını emrettim.” (Buhari)
Efendimiz hayır ve salih amel konusunda ashabına sadece tavsiyede bulunmuyor; bizzat yaşantısıyla da en ufak bir hayır fırsatının kaçırılmaması gerektiğine dair onları teşvik ediyordu. Bedir günü Müslümanlardan her üç kişi bir deveye biniyordu. Bu meydanda Hz. Peygamber’in ortakları da Ebu Lübâbe ile Ali b. Ebî Tâlib idi. Yürüme sırası Hz. Peygamber’e geldiğinde bu ikisi.“Ey Allah’ın Ras’ûlü! Ne olursun inme! Biz senin için yürürüz” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber;
“Siz ikiniz benden daha kuvvetli olmadığınız gibi ben de sevap bakımından sizden daha zengin değilim” buyurdular. (Kandehlevi)
Ashab, Rasulullah’ın bir peygamber olmasına rağmen hayır işlerinde ve salih amellerde bu gayretine bizzat şahit oldukları için bu hususta O’nu örnek alarak birbirleriyle yarışıyorlardı.
Salih amel işlemek için fırsat kollayan Hz. Ömer, Medine’nin dış mahallelerinde oturmakta olan iki gözü kör ve kötürüm bir ihtiyar kadının suyunu taşıyıp diğer ihtiyaçlarını gidermek isterdi. Ancak ne zaman bu iş için oraya gidecek olsa birisinin kendisinden önce davranmış olduğunu görürdü. Sonunda onun kim olduğunu öğrenebilmek için bir tarafa gizlenerek beklemeye başladı. Onun, halife Hz. Ebubekir olduğunu öğrenince de:
“Hayatım üzerine yemin ederim ki Ebubekir bu işlerde önceliği hiç kimseye kaptırmaz!” demekten kendini alamıyordu. Ancak yine de fırsat buldukça geceleri o kadına yardım ediyordu. Hz Ömer’in geceleri gizlice evinden çıktığını fark eden Talhâ (r.a.) bir gece onu takip etti. Hz. Ömer iki eve uğradı ve bu evlerde bir müddet kaldıktan sonra çıktı. Sabah olunca Talhâ, o evlerden birine gitti. Orada iki gözü kör ve kötürüm bir ihtiyar kadın oturmaktaydı. Talhâ, kadına:
“Dün gece gelen kişi buraya niçin geliyor?” diye sordu. Kadın da: “O kişi şu zamandan beri gelir ve benim ihtiyaçlarımı karşılar, ortalığı siler süpürür” diye cevap verdi. Bunun üzerine Talhâ kendi kendisine: “Ey Talhâ! Annen senin matemini tutsun! Sen Ömer’in sırlarını mı araştırıyorsun?” diyerek pişman oldu. (Kandehlevi)
Abdülaziz Kıranşal.