İslam Düşmanlarını Ömek İmanla Çelişir
Allah için sevmek, Allah için buğz etmek imanın özüdür. “De ki: Amentü billahi ve kefertübittağut. / Allah’a iman ettim ve tağutu inkâr ettim” (Ibn Ebi Seybe, Musannef)
Müslüman Müslüman’ı dost bilmek, onu sevip ona yardım etmekle mükelleftir. Aynı şekilde “ben Müslümanlardanım” diyen kişi İslam ve Müslümanlarla savaşanları düşman bilmek ve onlara karşı buğz etmek yani kalben nefret beslemekle mükelleftir. İşte İlahi ölçü:
“Allah’a ve ahiret gününe imân eden hiçbir kavmi bulamazsın ki, Allah’a ve Resulü’ne muhalefet eden kimseleri sevsinler.” (Mücadele, 22)
Çünkü “Yüce Allah bir Allah insanın içine iki kalp koymamıştır.” (Ahzab, 4) Ve bir insan bir kalpte iki zıt sevgiyi bir arada tutamaz. Hem Allah ve Peygamber sevgisi hem de Allah’a ve Peygamberi’ne düşman olanların sevgisi bir arada bulunmaz. Bir kalp ya imanlı olacaktır ya da imansız! Bunların her ikisini birleştirmek ise mümkün değildir.
İslam inancı bakımından insanlar iki ayrı gruba ayrılmaktadır: Allah’ın taraftarları ve şeytanın taraftarları. Bütün insanlar iki ayrı sancak altında toplanmaktadır. Hak sancağı ve batıl sancağı. Buna göre insan, ya Allah taraftarı olup hak sancağı altında bulunur ya da şeytan taraftarı olup batıl sancağı altında durur. Bunlar iki ayrı çizgi, iki ayrı gruptur. Öyle kesin hatlarla birbirinden ayrılmışlardır ki, asla barışmazlar ve asla esneklik göstermezler!
Kim Allah taraftarlarına katılır, hak sancağı altında durursa, o bu sancağın altında duran herkes ile Allah yolunda kardeş olur. Bunların renkleri farklı, vatanları farklı, milletleri farklı, aileleri farklı olsa bile kalpleri birbirine bağlayan bağ aynıdır. Burada bütün farklılıklar bir olan Allah’ın sancağı altında erir gider. Kim de şeytanın egemenliğine girer, batıl sancağının altında yer alırsa artık hiçbir bağ onu Allah taraftarlarına bağlayamaz.
Durum bu siyah-beyaz kadar açık ve net olmasına rağmen İslam dünyasında din adına konuşanların, fetva verenlerin son zamanlarda -maalesef- tağutlara ve zalimlere övgü dizme yarışına girdiklerini görmekteyiz. Bu yeni ve din-i İslam’ı tamamen protestanlaştırmak amaçlı büyük bir tuzaktır. Bu tuzak ile iman ile küfür adeta eşdeğer kılınmakta ve geçmişte sadece mason localarında iman farkı kaldırılarak kardeş kılınan Müslüman-gayrimüslim eşleşmesi bütün İslam âlemini kaplayan bir fitne olarak yayılmak amaçlanmaktadır.
Bu yeni dalga yalnız bir bölge veya ülke ile sınırlı da değildir. Bu işe her ülkenin önde gelen hocaları, toplum nazarında hüsnükabul görmüş olanları, ağzı laf yapanları, geniş kitleleri etkileyenleri özellikle dâhil edilmektedir. Hatta en saygın makamlarda bulunanlar dâhil. Ezher şeyhi Ali Cuma’dan Kâbe imamı Südeysi’ye kadar pek çok kimsenin bu işte kullanıldıklarını görmemiz bizi gerçekten dehşete düşürmektedir. İnsan bu kadar mı omurgasız olur! Südeysi’nin asrın Firavunu makamındaki Trump’a nasıl dua ettiğini hatırlayalım. Onlar: “Kelimeleri yerlerinden kaydırarak (tahrif edip) değiştiriyorlar.” (Maide, 13)
İşte Allah Resulü (s.a.v.)’den hayat ölçüsü:
“Münafığa “efendi” demeyin. Zira eğer o, seyyid olursa Allah’ı kızdırırsınız.” (Ebu Davud, 4977)
Çok konuşan meşhur bir hoca, bir Allah dostundan tavsiye istediğinde söylediği şu söz aklımızdan çıkmasın: “Bu asrın kurtuluşu sükuttadır.” Nitekim bu zat bu tavsiyeye uymadığı için kafasını taştan taşa vurmaya devam etmektedir.
Tabii diliyle kendilerini yakanlar sadece hocalar değil. Maalesef nerede ise hepimiz söz sanatkârı olmuşuz. Birbirimize söz yetiştirmede yarış ediyoruz. Hâlbuki bu sözler çoklarımızın aleyhine olmaktadır. Yani konuşarak batmaktayız. Hâlbuki yerinde söylenen bir söz insanın cennete girmesini sağlayacak kadar değerli olduğu gibi yersiz yere kuracağımız bizce önemsiz bir cümle -hafazanallah- cehenneme gitmemize sebep olur. Nitekim Resulullah (s.a.v.) Efendimiz bu hususa şöyle dikkat çekiyor:
“Bir kul, Allah Teala’nın hoşnut olduğu kelimelerden bir kelimeyi ehemmiyet vermeyerek söyler de Allah o kimseyi bu kelime sebebiyle birçok derecelere yükseltir. Bir kul da Allah’ı öfkelendirecek kelimelerden bir kelimeyi, hiç ehemmiyet vermeden söyler de, kendisi o kelime sebebiyle cehennemin içine düşer!” (Buharî, 6024)