* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Samimiyet Teslimiyet Sadakat  (Okunma sayısı 1780 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı KOYLU

  • *****
  • İleti: 2314
Samimiyet Teslimiyet Sadakat
« : Ağustos 22, 2024, 08:41:58 ÖÖ »


Samimiyet Teslimiyet Sadakat

       Samimiyet, bir şeyi irade ve sevgiyle kabul etmektir. Gönülden istemek ve içten gelerek yapmaktır. Samimiyet, şüphesiz inanmak ve inancın edebini korumaktır.

Samimiyet, her başarının anahtarıdır. İnsana dini de kazandırır, dünyayı da. İnandığını yapmayan, yaptığına inanmayan kimsede tad yoktur. İçinde samimiyet olmayan kimse huzurlu olamaz. İşinde samimi olmayan kimse başarıya ulaşamaz.
     
       Bütün fetihlerin, keşiflerin, sanatların, ilerleme ve yükselmenin temelinde samimiyet vardır. Önündeki işe inanmayan kimse, onun çilesine sabredemez, sabredemeyen hedefine eremez.
     
       Samimiyet, sabırla anlaşılır. İçinde samimi, işinde sabırlı olan insan, hedefine ulaşır.
     
       Bir mümin için en büyük hedef, Yüce Rabbinin sevgisi ve rızasıdır. Bir insan için bundan öte bir saadet yoktur. Çünkü Yüce Allah'ın hoşnutluğunu kazanan bir insan, dünyanın ve ahiretin şerefini elde etmiş, bitmeyen bir sevgi ve saadeti kazanmış olur. İşte bu iş için bütün müminlerden ilk önce istenen şey samimiyettir.
     
      Bâyezîd-i Bistâmî hazretlerine şöyle sordular:

      “Allah Teâlâ’ya nasıl ulaşabiliriz?”

      “ Allah’ın emirlerine tutunmakla ulaşabilirsiniz. Bunun yolu da gerçek samimiyeti elde etmektir. ” (Altın Silsile)

Din, Samimiyettir

       Rasulullah s.a.v. Efendimiz: “Din, bütünüyle samimiyetten ibarettir” buyurmuştur. Kendisine, “kime karşı samimiyet ve sadakat gösterilecek” diye sorulunca: “Allah'a, Kitabına, Rasülüne, müminlerin başındaki imamlarına ve bütün müminlere” (Buharî, Müslim) cevabını vermiştir.

       İçteki samimiyete ihlâs denir. İhlâs, gönlü tek bir hedefe kilitlemek ve her işte Yüce Allah'ın rızasını niyet etmektir. Kalpteki samimiyetin dışa yansımasına da edep denir.

Yüce Allah bütün müminlerden içte samimiyet, dışta edep istemektedir. Biz bir insanın Allah yolunda ne kadar samimi olduğunu edebi ve ameli ile anlarız. Herkes kendi içindeki ihlâsın ve Allah sevgisinin tadını ancak edebi kadar tadabilir.

       Büyük müfessir Fahruddin-i Râzi r.ah hazretleri şöyle buyurmuştur; ‘’ İnsan büyük bir bağlılık ve samimiyetle Allah’ü Teâlâ’ya itaate devam ederse Allah’ın onun gözü ve kulağı olurum buyurduğu bir makama yükselir. ‘’ (Kaynaklarıyla Tasavvuf)

Bir adam, Allah dostu Zünnun Mısrî k.s. Hazretleri'ne gelerek:

   - Efendim bana özel olarak dua eder misiniz? diye rica etti. Hazret adama şu cevabı verdi:

   - Sen gönlünü Allah'a bağla, imanında sadık, dininde samimi ol, sana dua eden çok bulunur. Allah samimi kullarına dua etsin diye meleklerini ve velilerini görevlendirmiştir. Allah'a yönelen kula bütün varlıklar dua eder. Sen samimi ve edepli ol yeter! (Semerkand Dergisi, Sayı:55)
 
Vüheyb Bin Verd (k.s.)

Yerin kalay olduğunu ve göklerin bakır olduğun görsem rızkımdan endişe etmem. Eğer endişeye kapılacak olsam kendimi, Allahû Teâlâ’nın, bütün mahlûkların rızkını vermeye kefil olduğuna inanmamış kabûl ederim.

Muzaffer Taşyürek (Allah DostlarındanYaşayanSözler)

Her Yerde Her Zaman Samimiyet

       İman karışıklık istemez. İhlâs riyayı kabul etmez. Müminin ameli noksan da olsa, imanı sağlam olmalıdır. Ameldeki kusur bağışlanır, fakat ihlâs bozulmamalıdır. Yüce Allah'a iman ve itimat tam olmalıdır. İmanı samimi, fakat ameli sakat olana acınır, rahmet edilir, destek verilir. Yüce Allah, konuşunca hak söyleyen, hakkı tasdik eden,

devamlı haktan yana olan kimselerin geçmiş kusurlarını bağışlayacağını ve onlara kendisinin yeteceğini müjdelemiştir. (Zümer, 33-36)

       Dinimizde kalp esas alındığı için, bütün sonuçlar kalpteki niyet ve samimiyete göre şekillenmektedir. Bunun için peygamberler ve onların izini takip eden terbiyeciler, karşılarındaki insanın samimiyetine göre muamele ederler. Şu olayı bu gözle değerlendirelim. Ashaptan Abdullah İbnu Ömer r.a. anlatıyor:

   Hz. Peygamber s.a.v.'in yanında bulunuyordum. O esnada Ben-i Hârise kabilesinden Harmele b. Zeyd el-Ensârî geldi. Allah Rasulü s.a.v.'in huzurunda oturdu ve eliyle diline işaret ederek:
 
Ya Rasulallah! İman şu dilimde, fakat kalbimde nifak var. Kalbim Allah'ı çok az zikrediyor, dedi.

   Allah Rasulü s.a.v. sükût buyurdular. Harmele sözünü tekrar etti. Allah Rasulü s.a.v. Harmele'nin dilinin ucundan tutarak:

   - Allahım, buna doğru söyleyen bir dil, şükreden bir kalp ver. Ona benim sevgimi ve beni sevenlerin sevgisini ihsan et. Onun işinin sonunu hayırlı eyle, diye dua etti. Bunun üzerine Harmele:

Ya Rasulallah! Benim kardeşlerim var, fakat münafıktırlar. Müminiz diyorlar fakat içlerinden inanmıyorlar. Ben onların reisiyim. Onların size gelmelerini söyleyeyim mi? diye sordu.

   Rasulullah s.a.v. Efendimiz şu cevabı verdi:
   
   - Kim senin gibi gelip samimiyetle durumunu bize arzederse, biz sana yaptığımız gibi onun için de Allah'tan affedilmesini isteriz. Kim günahında ısrar ederse, onun hakkında en güzel hükmü Allah verir. Biz kimsenin perdesini yırtıp bizden sakladığı günahını ortaya çıkarmaya çalışmayız. (Ebu Nuaym, Tabaranî, vd.)
 
Allah, Kulundan Dürüstlük Bekler

       Kâmil mürşidler de, manevi terbiyelerine girmek isteyenlerden bu samimiyeti ve açık sözlülüğü isterler. Onların görevi, Yüce Allah'ın nuruyla manevi terbiye ve temizliktir. Kalbini düşünen, imanını dert edinen, zayıflığını gidermek isteyen bir kimse samimi olmalıdır. Yoksa ömrü biter, dertleri bitmez.

       Bir kudsi hadiste Yüce Allah, kendisi için yapılacak en sevimli kulluğun Yüce Zatına karşı samimiyet olduğunu haber vermiştir. (Ahmed, Deylemî, Suyutî)

       Rasulullah s.a.v. Efendimiz: “İhlâsla amel yap, az da olsa sana yeter” buyurmuştur. (Hakim, Ebu Nuaym)

       Büyüklerimiz de bu hususta şöyle buyurmuştur: ‘’ Amelin tuz gibi, edebin ise un gibi olsun. ‘’

       Herkes, karşısındaki insandan samimiyet bekler. Yüce Allah kulundan, Hz. Peygamber s.a.v. ümmetinden, mürşid müridinden, hoca talebesinden, koca ailesinden, hanım efendisinden, amir memurundan, idareciler halkından, halk idarecilerden, arkadaş arkadaştan; kısaca herkes birbirinden, önce samimiyet ister.

       Dostların ameldeki kusurları affedilir, fakat niyetteki bozukluk dostluğu bozar. Kalbi, bozuk niyetlerden, kötü plânlardan, haince düşüncelerden ve hor bakışlardan temizlemeden, yani samimi bir tevbe etmeden, kimse imanın tadını tadamaz. Çünkü dinimiz her müminden herkese karşı samimiyet istiyor. Mümin, sevdiğini samimi olarak sevdiği gibi, kızdığı ve kızması gereken kimselere de samimi olarak kızmalı, haddini bilmeli, edebini korumalı; söz ve davranışlarında korkaklık, yağcılık ve iki yüzlülükten kurtulmalıdır.
 
Ne Kadar Samimiyiz?

       Dua ile temenniyi karıştırmayalım. Dua, bir şeyin olmasını irade ve arzuyla isteyip onu elde etmek için lazım olanı yapmaktır. Temenni ise, bir şeyin olmasını arzulayıp kendiliğinden olmasını beklemektir. Temenni ile ne din ne dünya kazanılır.

Dua sadece dil ile değil; kalp ve hâl ile yapılmalıdır. Dilin istediğine kalp de katılmalıdır.

Vücut, istenen şeye ulaşmak için gücü kadar bir adım atmalıdır. İnsan isteğinde samimi ve arzulu olmalıdır. Rasulullah s.a.v. Efendimiz: “ İstediğinizin olmasına kesin inanarak Allah'tan isteyin. Şunu iyi bilin ki, Allah, ne istediğini bilmeyen gafil ve boş kalbin isteğini kabul etmez” uyarısını yapmıştır. ‘’ (Tirmizî, Hakim)

       Arifler der ki: Dünya işlerinize bakıp ahiret işlerinizde karar verin. Karnı aç ve bedeni hasta olan bir kimse, açlığını gidermek, hastalığını tedavi ettirmek için ne yapıyorsa, kalbi aç, ruhu hasta olan bir kimse de öyle yapmalıdır.

       Karnı aç bir kimsenin açlığını fark etmesi, yemek yemesi gerektiğini bilmesi, hatta yemeği görmesi ve yemek yiyeni seyretmesi açlığını gidermez. Bu kadar bilgi ve görgü ona yetmez. Doymak için yemeğe ulaşmak ve bizzat yemek gerekir. Buna, “lazımı yapmak” denir. Bütün insanlar dünya işlerinde bunu bilirler ve ne lazım ise onu yaparlar.

       Karnını doyurmak konusunda hiç kimse temenni ile yetinmez, “Allahım senin her şeye gücün yeter, sen beni doyur” deyip yerinde oturmaz, oturamaz. Herkes:

“Çalışmadan olmaz, aramadan bulunmaz, beklemek karın doyurmaz” deyip, rızkı ile buluşmanın yollarını arar ve bulur. Halbuki bir insanın yiyeceği rızık bellidir, ilâhi garanti altındadır. Böyle ilâhi garanti altında olan bir şey için bile çalışmadan olmaz diye inanırken, bize garanti edilmeyen cennet için sırf temenni ile yetinmek doğru mudur?

Hele cehenneme sebep olacak işlerin içinde iken cenneti arzulamak, şeytanla dostluk yapıp Allah muhabbetini beklemek, günahların içinde kemale ve Cemal'e ereceğini düşünmek tam bir aldanış ve şeytanın tuzağıdır.

       Başkasının yediği yemek bizi doyurmadığı gibi, başkasının yaptığı zikir de bizim kalbimizi uyandırmaz. Karnımızı doyurmak için yemeği biz yemeliyiz; kalbimizi uyandırmak için zikri biz çekmeliyiz. Az da olsa bu işleri bizim yapmamız lazımdır. Diğer bütün ibadet ve hayırlarda da durum böyledir. Dua edip sonra tedbirini almak gerekir. Tedbirden sonra teslimiyet gelir. Biz elimizden geleni yaptıktan sonrasına karışamayız. Yüce Allah, isterse az amele çok karşılık verir. Dilerse kulun samimiyetine göre hesapsız verir.

       Peygamberler ve salih insanlar samimi duanın nasıl yapılacağını bize öğretmişler, cenneti ve Cemal'i isteyenlere bunun yolunu göstermişlerdir. Yapılacak iş şöyle özetlenmiştir: İman, dua, gayret, sabır, teslimiyet, istiğfar ve Yüce Allah'ın rahmetine güvenmek.
 
Sadakatin Meyvesi
 Allah tevbede samimiyet ve sadakat ister. Sen kendini kurtarmadıkça başkasına fayda veremezsin. Ama kalp temizlenip nefis nurlanınca, insanın başkalarına tesiri olur.

 Sahabenin ulularından yedi tane Abdullah var. Bunlardan birisi Abdullah b. Mes’ud ra.

Abdullah b. Mes’ud ra. Hazretleri bir gün Küfe nahiyelerinden birinden geçiyordu. Yolunun üzerindeki bir evde birtakım insanlar toplanmış, şarap içip şarkı söylüyorlardı. İçlerinde sesi çok güzel bir çalgıcı da vardı. İsmi Zazan idi.

Abdullah b. Mes’ud ra, evin önünden geçerken Zazan’ın hem udunu hem de şarkı söyleyen sesini duydu. Kalbi merhametle dolup şöyle dedi: “Bu ses Allah’ın kitabını okusaydı ne güzel olurdu!” Ve yürüdü.

Allah bir adamın kalbine hidayet verirse ona idrak de verir. Zazan, Abdullah b. Mes’ud’un oradan geçerken bir şey söylediğini fark etti. Yanındakilere o zatın kim olduğunu ve ne söylediğini sordu. “O, Abdullah b. Mes’ud’dur. ‘Bu ses, Allah’ın Kitabını okusaydı ne güzel olurdu’ dedi” dediler. Zazan’ın kalbi ürperdi, ilâhî bir coşkuya kapıldı. Udunu yere çarpıp, koşarak Abdullah b. Mes’ud’a yetişti. Ona yetişince ağlamaya başladı. İkisi de birbirlerine sarılarak ağlaştılar. Zazan tevbe etti. Abdullah b. Mes’ud’un sevdiği, ilim sahibi bir imam oldu.

Nasıl ki Abdullah İbni Mes’ud’un tek bir sözünden Zazan’a iyi hal geçtiyse, tövbesinde samimi ve sadık olan da başkalarına tesir eder.

Hiçbir bozuk kimse, senin elinde yararlı hale gelemez; ta ki sen kendi özünde yararlı olmadıkça... (Nefs Terbiyesi ve İlahi Huzur, Mehmet Ildırar)

Sadakatin Sonucu

Sahabeden Şeddâd b. el-Hâd r.a. anlatıyor:

   Bir adam Rasulullah s.a.v.'e geldi. İman edip ona tabi oldu. Sonra Rasulullah s.a.v.'e “sizinle hicret etmek istiyorum!” dedi. Efendimiz de onu sahabilerden birisine havale etti, onunla ilgilemesini istedi.

   Daha sonraları bir savaş oldu. Rasulullah s.a.v. bu savaşta bir miktar ganimet ele geçirdi ve onu savaşa katılanlar arasında taksim etti. Bir miktar da o adama ayırdı ve payını vermesi için yine sahabilerden birisine teslim etti. Çünkü adam askerin gerisinden geliyor, yolda düşen ve kalanları gözetiyordu. Orduya yetişince ganimet payını kendisine verdiler:

   - Bu nedir? diye sordu. Oradakiler:

   - Bu ganimet payıdır, Rasulullah senin için ayırdı, dediler. Adam payını eline alarak Rasulullah s.a.v.'e geldi ve:
     
   - Bu nedir ey Allah'ın Rasulü? diye sordu. Efendimiz s.a.v.:

   - Senin için ayırdım, buyurdu. Adam:

   - Ben sana böyle dünya malı için iman edip tabi olmadım. Ben sadece seninle cihad ederken şu boğazıma bir ok atılıp saplansın ve öylece ölüp cennete gideyim diye tabi oldum, dedi. Rasulullah s.a.v. Efendimiz adama:

Eğer Allah'a karşı bu niyetinde samimi isen, O seni tasdik eder, yalancı çıkarmaz, buyurdu.

   Biraz sonra, düşmanla tekrar savaşa girildi. Savaştan sonra adam elde taşınarak Rasulullah'ın huzuruna getirildi. Hakikaten tam işaret ettiği yerinden boğazına bir ok saplanmış ve şehit düşmüştü. Rasulullah s.a.v. onu görünce:

   - Bu, o adam mıdır? diye sordu:

   - Evet, dediler. Efendimiz:

   - O Allah'a karşı niyetinde sadık ve samimi oldu, Allah da onu doğru çıkardı, buyurdu.

   Sonra onu kendi cübbesiyle kefenledi, namazını kıldı. Namazda şöyle dua ediyordu:

   - Allahım! Bu senin kulundur. Senin yolunda hicret edip, şehit oldu. Ben de bunun şahidiyim. (Nesaî) (Semerkand Dergisi, Sayı:54)
Mürşide Karşı Teslimiyet , Sadakat, Samimiyet

       Müridlerin bir mürşide intisap ederken yaptıkları biat, verdikleri söz de bir ahittir. Buradaki ahdin manası, tam bir sadakat ve dürüstlükle kâmil mürşide bağlanacağına, harfiyen emirlerini yerine getireceğine söz vermek, bu uğurda her türlü meşakkat ve çileyi de göze almaktır.
 
       İmam-ı Şârânî ks. Şöyle buyurmuştur: ‘’ Mürşide samimi bir niyetle gelen  kimse onun ehli arasına girer. Kendisine ilahi sır ve ilimlerin yolu açılması mümkün olur, aksi durumda mürit boşuna yorulur. ‘’
 
       Allah'ın rızasını kazanmak büyük bir iştir. Velî olmak manasına gelir. Nefsi terbiye etmeden O'nun rızası elde edilemeyeceği gibi, Hak dostlarının kapısına varmadan nefsin terbiye edilmesi de zor ve neredeyse imkansızdır. Allah'a vasıl olanların hemen tamamı, az veya çok Hak dostlarının terbiyesinden geçmişlerdir. Meselenin ehemmiyetinden dolayı Cenab-ı Hak: “Bana yönelen kimsenin yoluna uy.” (Lokman, 15) diye emretmiş, diğer bir ayet-i kerimede ise: “Ey inananlar! Allah'tan sakının ve doğrularla beraber olun.” (Tevbe, 119) buyurmuştur.

       Kalpleri Allah Tealâ'nın nazargâhı olan kâmil mürşidler, manevi Kâbe hükmündeki zatlardır. Hz. Rasulullah s.a.v.'in sevgilisi, vekili, vârisi ve emanetidirler.

       Dolayısıyla onlarla ahitleşmek, Allah ve Rasulü ile ahitleşmektir. Onlara itaat etmek, Alemlerin Rabbi'ne ve İki Cihan Güneşi'ne itaat etmektir. İsyan da yine onlara isyandır.

       İmam-ı Sühreverdî ks. Hazretleri ise: ‘’ İşin başı hak yolda imam seçilen mürşide içtenlikle sadakat ve teslimiyettir. Çünkü mürşide itiraz mürit için öldürücü bir zehirdir. Mürşide itiraz edip de kurtuluşa eren yok denecek kadar azdır. ‘’

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]


Ozanlardan Single Eserler - Karma 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:20:38 ÖS]


Esat Kabaklı - Oğul Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:07:15 ÖS]


Ehl-i Beyt ve Kerbelâ Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:49:31 ÖÖ]


Filistin’in Tarihçesi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:42:17 ÖÖ]


Cennetlik Kadınlar 3 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:10:52 ÖÖ]


Cennetlik Kadınşar 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:06:00 ÖÖ]