* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Başınıza Gelenler Ellerinizin Yaptıklarıdır  (Okunma sayısı 2019 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı KOYLU

  • *****
  • İleti: 2314
Başınıza Gelenler Ellerinizin Yaptıklarıdır
« : Mart 16, 2024, 08:11:52 ÖÖ »


Başınıza  Gelenler Ellerinizin Yaptıklarıdır

İslam, susuzluktan çatlamış topraklara hayat veren su gibi; bu coğrafyanın insanına hayat verecek tek çaredir. İnsanlık tarihi boyunca bozulan toplumları düzeltmek için yazılan reçete KİTAP, gönderilen ilaç İSLAMDIR. Ya bu reçeteyi okuyup önerilen ilacı kullanarak bu toplumsal hastalıktan kurtulursunuz; ya da bu illetle yok olup gidersiniz.
 
Başınıza gelenler ellerinizin yaptıklarıdır” sözünü bize bir insan söylemiş olsaydı asla kabullenmez, belki söyleyene karşı bütün öfkemizi boca ederdik. Ancak söz Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın olunca hepimizin durup düşünmesi, ölçüp biçmesi, başını önüne eğerek anlamaya çalışması gerekmektedir. Özellikle de başımıza gelen bunca musibetlerden sonra daha çok düşünmemiz, nerde yanlış yaptığımızı bulmamız ve o yanlışı veya yanlışlarımızı düzeltmemiz gerekmektedir. Çünkü eşyaya konulan ilahi yasanın gereği olarak insandan çıkan yanlış yine insana dönmektedir. Rabbimizin sonsuz merhameti sayesinde “bir kısmının da affedildiği” bildirilmektedir. Buna rağmen içinde yaşadığımız dünyanın büyük bir bölümü istisnasız terör tehdidi altında yaşamaktadır.

Terörü tanımlayanlar: “İnsanları yıldırmak, sindirmek yoluyla onlara belli düşünce ve davranışları benimsetmek için zor kullanma ya da tehdit etme eylemidir. Terörün en önemli özelliklerinden biri hedefini rastgele seçmesidir. Terörün dini, imanı, ırkı, ülkesi ve mantığı yoktur. Yoluna çıkan herkese karşı menfur eylemi yapmaya çalışan örgüt veya örgütler” olarak tanımlamaktadırlar. Biz bu dünyaya  yada insanlara nasıl bir hayat sunduk ki, karşılığında böyle bir muameleye muhatap olduk?!  Bu sadece bizim değil tüm dünyanın sorunu ise, olayın sebeplerini de tüm dünyada aramak zorunda olduğumuz gibi; çözümünü de birlikte üretmek zorundayız. Çünkü komşuda pişen, er veya geç bize de düşmektedir.

Bu yanlışta hem doğunun hem de batının dahli bulunmaktadır. Batı öyle bir hayat anlayışı üretti ki; yetişen nesil Allah korkusundan, ahiret duygusundan yoksun, sadece dünyası, dünyadan ibaret olan sekiler bir inançla yetişti. Kendilerinin kazanması için başkalarının kaybetmesini umursamayan bencil bir anlayışı ideal edinmişlerdi. Sanayi devrimini de tamamlamış olan Avrupa, kıtasına sığmaz olmuş, Kıtasından taşmaya başlamıştı.

Gittikleri yerlerde tutunmak için sınır tanımayan güç kullanımları ile terörist uygulamalar yapmışlardı. İşlerini kolaylaştırmak için yerli iş birlikçiler edinerek silahlandırdılar.

Kendileri arabulucu rolüyle geri çekilerek bunların eliyle bölge halkına terör estirdiler.

Yerlisi yabancısı el ele vererek kurdukları bu dünyada hiçbir zaman kan ve gözyaşı dinmedi. Hala da dinmiyor. Rüzgâr ekenlerin fırtına biçmeleri mukadder olacaktı. Nihayet gün geldi hesap döndü. Terörün ucu kendilerine de dokununca feryat etmeye başladılar.

Çünkü yıllar önce batı ve doğu kendilerini huzura kavuşturacak ilahi hükmü hiçe saymış; Allah’ı kozmik hayata sürgün etmişlerdi. İnsanlık tarihi boyunca nice kavimlere haddini bildiren Allah, adaletinin gereği olarak her haddi aşana değişmez yasasını hatırlatarak:

“Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizle yaptıklarınız yüzündendir. Bununla beraber Allah yine de çoğunu affeder.” (Şura 42/30)

“Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu Allah’a göre kolaydır.

“(Allah bunu) elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye açıklamaktadır. Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez” (Hadid 57/22-23) buyurmuştur.

“Bir olayın yaratılmadan bir kitapta yazılmış olmasının” toplumun yanlış kader anlayışı ile bir ilgisi yoktur. Bunun anlamı, Allah Teâlâ’nın eşyaya vermiş olduğu özellik ve eşyanın tabi olduğu yasalar anlamında kullanılmaktadır. Havaya atılan bir taşın yere düşmesi nasıl mukadder ise, ortaya çıkan kötülüğe mani olunmadığı zaman tüm toplumu bozarak, gün gelip sizi de içine alması da, aynı yasaya tabi olarak mukadderdir. İşte Allah bu kanunu daha önce kitapta yani eşyanın tabi olduğu kanunları önceden belirlemiş ve bizim anlayacağımız anlamda “bir kitaba” yazmıştır. Yaramaz çocuğun taşı atıp başını altına tutunca taşın kafasına düşerek zarar vereceğini haber veren ebeveyn gibi; her şeyin tabiatını icra edeceğine dair eşyaya koymuş olduğu kanuniyetin de mutlaka hükmünü dosta ve düşmana icra edeceğini inanalar için indirdiği kitabında bildirmiştir: “Ey iman edenler! Peygamber sizi, size hayat verecek şeylere davet ettiği zaman, Allah’a ve Resul’e icabet edin. Ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Ve siz kesinkes O’nun huzurunda toplanacaksınız.”

“Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz (umuma sirayet ederek hepsini perişan eder). Biliniz ki, Allah’ın azabı şiddetlidir.” (Enfal 8/24-25)

İşte Allah’ı hesaba katmadan kendilerince bir hayat kurmaya keyfince yaşamaya kalkanların, dünyada gelip toslayacakları duvar burasıdır. Elleriyle yaptıklarının sonucu eninde sonunda kendi başlarına da gelecektir. Çok para kazanma hırsıyla elin âlemin çocuklarına uyuşturucu satan mafyanın, yapmış olduğu kötülüğün ne anlama geldiğini; kendi çocuklarının da uyuşturucu bağımlısı olduğu zaman anlamaktadır. Ancak artık geriye dönüşü çoktan geçmiş olmaktadır.

Burada ortaya çıkan kötü duruma üzülmemek mümkün mü? Elbette değildir. Her vicdan ve insaf sahibi olumsuz bir sonuca üzülecektir. İşte Allah Teâlâ’nın bize söylediği de bu dur. “Daha önce bunları bir kitapta yazdık” ki, okuyun iman edin ve uygulayın da sonunda başınıza bu işi getiripte üzülmeyin diye.” İşte insanlık kendilerine hayat verecek bu kitaba ve onun öğütlerine kulaklarını tıkayanlar, daldıkları gaflet uykusundan terörün bomba sesleriyle uyandılar. Ulus devlet anlayışında Demokrasi ve Laiklik sakızı çiğneyenler, bu anlayışla halkı bir arada tutmanın mümkün olamayacağını yaşadıkları yüz yıllık acı tecrübe sonunda görebildiler. Diyanet işleri Başkanı Mehmet Görmezin Silvan da okumuş olduğu Cuma hutbesi bunun delilidir. Bu konuşma, insanın fıtratı üzerinde fıtrat dininin, nasıl etkili olduğunu göstermektedir.

İslam, susuzluktan çatlamış topraklara hayat veren su gibi; bu coğrafyanın insanına hayat verecek tek çaredir. İnsanlık tarihi boyunca bozulan toplumları düzeltmek için yazılan reçete KİTAP, gönderilen ilaç İSLAMDIR. Ya bu reçeteyi okuyup önerilen ilacı kullanarak bu toplumsal hastalıktan kurtulursunuz; ya da bu illetle yok olup gidersiniz. Tercih insana bırakılmıştır. Hiçbir toplum kendisini bulunmadık “Hint kumaşı” zannetmesin. Allah’ın kimseye minneti ve muhtaçlığı yoktur.

“Rabbin, hiçbir şeye muhtaç değildir, merhamet sahibidir. Sizi, başka bir kavmin soyundan getirdiği gibi, dilerse, sizi de yok edip, sizden sonra yerinize dilediğini getirir.” (Enam 6/133)

“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki, Allah yakında öyle bir toplum getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler; müminlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı da onurlu ve şiddetlidirler; Allah yolunda cihad ederler. Hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. Bu, Allah’ın bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah, geniş ihsan sahibidir, her şeyi çok iyi bilendir.” (Maide 5/54)

Bu güne kadar bu topraklar üzerinde nice kavimler yaşamış; toprağı imar etmiş, medeniyetler oluşturmuşlardır. Bu gün arkada bıraktıkları medeni kalıntılardan başka bir ses, bir nefes duyabiliyor musunuz? Bu saltanat, ne Krallara, ne Kisralara nede Sultanlara kalmıştır. Allah’ın hükmü gelince kökünden biçilmiş ekin misali yok olup gitmişlerdir. Onlar gider de bu günün müstekbirleri kalır mı zannediyorsunuz? Hiç kuşkunuz olmasın ki, onlar da kökünden çıkarılmış ağaçlar gibi devrilip gideceklerdir.

Bundan kimsenin kurtuluşu yoktur. Bütün mesele bizim ne halde olduğumuzdur. Kurulan tezgâhların, oynanmaya çalışılan oyunların, yaşayan saltanatlarının devamı için küresel müstekbirlerin söndürdüğü hayatların, akıttıkları kan ve gözyaşının, müstevli emellerine ulaşmak için sinelere ektikleri fitne tohumlarının, kardeşi kardeşe kırdırmak için hala modası geçmiş ulus devlet fikrini (Türk Kürt, Arap, Şii, Sünni ayrımcılığını) dayatmalarının, dine karşı dini kullandıklarının, din içinde mezhep ayrılıklarını körükleyerek çatışma sebebi haline dönüştürdüklerinin farkında olmalıyız. Bu ümmetin evlatlarını arenadaki köleler gibi savaştırarak zevkle seyrettiklerini görmeliyiz. Arenada savaşanların galibi yoktur. Oyun içinde ölenler bitmiştir; geride kalanlar ise bir sonraki rolleri için bekleyenlerdir. Galipler ise seyirciler arasında oturmaktadır.

Bu oyunları bozmak için yeniden Müslümanlığımızı hatırlamaya, hep birlikte Allah’ın ipine tutunmaya, inananlar ile gerçekten kardeşler olduğumuzu anlamaya, dünyada ve ahirette ancak İslam’la şerefleneceğimize tüm kalbimizle inanmaya, kendimizden başlayarak inandığımız İslam’ı yaşamayı ahlak haline getirmeye, hayatın yeniden İslam ile inşası için, üzerimize düşen tebliğ görevini yapmaya, arkadan geleceklere güzel bir örneklik sergilemeye gayret etmemiz gerekmektedir. Biz ne yapabiliriz demeyelim. Unutmayalım ki bütün değişimler bir kişi ile başlar. Siz kendinizi değiştirdiğiniz zaman göreceksiniz; muhataplarınız değişecek. İnsana bakışınız, hayata bakışınız, dünya ve ahiret tasavvurunuz değişecektir.  İbrahim (as) gibi; “dua ve ibadetlerim, yaşamım ve ölümüm âlemlerin rabbi olan Allah içindir” diyen bir makama yükseldiğinizi göreceksiniz.

İşte o zaman başınıza gelenler de değişecek. Allah’ın yardımını yanınızda hissedeceksiniz. Gönlünüz huzurla dolarken, başınız hakka ermenin resmi olarak dimdik, yüzünüz ak olacaktır. İşte o gün “Rabbin sana (bütün nimetlerini)verecek sen de hoşnut olacaksın…” Bunun imkânı mı? Allah Teâlâ’nın size yakın olduğu kadar yakındır.

“Kullarım, sana Beni sorarlarsa; şüphesiz ki Ben, çok yakınım. Bana dua edenin duasına icabet ederim. Öyleyse onlar da Benim davetime icabet etsinler. Bana iman etsinler ki, doğru yola ulaşanlardan olsunlar.” (Bakara 2/186)

İşte ilahi müjde! Şimdiden tezi yok, elini ve gönlünü rabbine açarak değişim için sefere başla. Allah zaferi gösterecektir!..

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]