Komşunuza Yakınmısınız?
Daire, ev, işyeri, köy, şehir ve ülke bakımından birbirine olan fiziki ve coğrafi yakınlıkları itibariyle aldıkları ad, dilimizde komşu kelimesiyle ifade edilir.
Hz. Ali (ra), komşu tanımını, "birbirinin sesini duyacak kadar yakın olanlar" diye ifadelendirirken, Hz. Aişe (ra), "evin her cephesinden kırkar hanenin" komşu olduklarını belirtmiştir. Bazı alimler de "mescidde seninle sabah namazını kılan komşudur" diye tanımlamışlardır.
Ayetlerde ve hadislerde geçen 'komşu' kavramında, kelime mukayyet değil, mutlak olarak kullanılmıştır. Müslüman-kafir, hür-köle, muttaki-fasık dost-düşman, faydalı-zararlı, yerli-yabancı, akraba-gayrı akraba evce yakın-uzak bütün komşuları kapsar. Ancak aralarında öncelik farkı elbette vardır. Bu hususta efendimiz (sav) komşuları üç kısma ayırmıştın
"Komşu üç çeşittin Bir komşu vardır, (onun, senin üzerinde) tek hakkı vardır. Bu müşrik komşudur.
Bunun sadece komşuluk hakkı vardır. Komşu vardır, (üzerinde) iki hakkı vardır. Bu, müslüman olan komşudur. Bunun hem komşuluk hem de Müslümanlık hakkı vardır. Diğer bir komşunun, (üzerinde) üç hakkı vardır. Bu akraba olan komşudur. Bunun hem komşuluk hem Müslümanlık hem de akrabalık hakkı vardır."
Aile efradından sonra en fazla yüzlerini gördüğümüz, çeşitli inanç ve yaşayış içerisinde bulunabilen komşularımızla iyi geçim, hak-hukuklarına dikkat etme hususunda bu kadar geniş ve güzel bakış açısını bize kazandıran başka ifade olabilir mi? Komşu, müşrik de olsa, ateist de olsa, ehli kitab da olsa benim üzerimde hakkı vardır anlayışı... Bu anlayışa göre şekillenen komşuluk ilişkileri... Ve akabinde, uzak-yakın bütün komşularımızla oluşan güzel ve huzurlu hayat..
"Cebrail bana komşuya iyilik etmeyi tavsiye edip durdu. Neredeyse komşuyu komşuya varis kılacak zannettim" buyuran Efendimiz (sav), komşuya iyilik emrinin üzerinde oluşturduğu yoğunluk derecesinden, konunun ne kadar hassas ve öneme haiz olduğunu belirtiyor.
Ibnu ebi Cemre, bu hadislerin manasıyla ilgili şu güzel izahat yapıyor "Kişi, şahsi gücüne göre çeşitli şekilde iyilikler yapmakla bu vasiyeti yerine getirmiş olur. Bu hususta durum, komşunun salih veya gayr-ı salih oluşuna göre değişir Hepsine şamil olanı, komşu için hayırhah olmak, hayırlıyı tavsiye etmek, hidayeti için dua etmek, -söz ve fiille zarar vermenin vacib olduğu durum dışında- ona zarar vermeyi terketmektir. Salih kimseye mahsus olanlar söylenenlerin hepsidir. Salih olmayanlara mahsus olanlarda, onun irtikab ettiği kötülüğü yapmaktan kaçınmak, duruma göre imkan nisbetinde iyilikle mukabele etmek, emr-i bi’l-ma'ruf nehy-i anil-münkerde bulunmak; kafire va'z ve nasihat etmek, kusurlarını başkalarına karşı örtmek, rıfkla onlardan nehyetmek; bunları yerine getirirse ne ala, yerine getirmezse, onu te’dip gayesiyle sebebini beyan ederek küsmek.."
Rivayete göre sevgili Efendimiz (sav), üç defa yemin ettikten sonra: "Yapacağı fenalıklardan komşusu güven içinde olmayan kimse cennete giremez." buyurdu. Sözleriyle ve fiilleriyle komşularını rahatsız eden, onlara güven vermeyen, her an şer ve kötülüğü beklenen komşuların, hakkıyla iman etmiş olamayacaklar, "Allah a ve ahiret gününe iman eden kimse komşusuna iyilik etsin", "ikram etsin”, "rahatsız etmesin" diye dikkat çekilen bu hadislerde de komşuluk ilişkilerinin direk iman ve ahiretle bağlanması bu ilişkinin kesinlikle azımsanamayacak kadar önemli olduğunun göstergesidir.
Sürekli karşılıklı ilişkiler sebebiyle bir komşu güven hususunda diğer insanlardan daha öncelikli gelir.
Bu prensip göz önünde bulundurulduğunda komşunun, komşusunu rahatsız edemeyeceği, ona zarar veremeyeceği, kendisi için arzu etmediği davranışlar ona da yapamayacağı ortaya çıkar.
Komşusunun evine, malına, mülküne, bahçesine vs. hiçbir şekilde tecavüz edemeyeceği gibi, onun aile efratlarının ırz ve namusunu da koruyup gözetlemekle sorumludur. Hatta yakınına ev veya arsa satın alma, su alma, yol verme gibi meselelerde evvela komşusuna sorma, ona teklif etme, onun durumunu göz önünde bulundurarak hareket etme zorunluluğu vardır. Eskiler : "Ev alacağına komşu al" vecizesiyle komşuların, ikamet edilen muhitin insanın mutluluğu veya bedbahtlığında ne kadar önemli olduğunu dile getirmişlerdir. Yangın, hastalık, hırsızlık vb. olağanüstü durumlarda seni ilk görecek, ilkyardımına koşacak olan, komşulardır. O halde onlarla öyle bir tanışıklık, güven ve ilişki boyutu oluşturulmalı ki, başa herhangi bir şey geldiğinde, "oh olsun, iyi oldu, zaten bunu haketmişti" denilmesin. Tabi bu tür ilişkilerin temelinde kendimize isabet edecek maddi zarar ve ziyandan daha ziyade, Ahrette uğrayacağımız kayıplar ve kötü son düşünülmeli ve Allah’ın hoşnutluğunu kazanamamanın endişesi taşınmalıdır. Zaten bu ruh taşındığında, Onun hadleri aşılmadığında, hiç bir şey sorun olmayacaktır. Mesele, her daim bu ruhu taşıyabilmek ve bu anlayış içerisinde bir ahlak oluşturabilmektir.
Komşular, her yönüyle iyi tanınmalı ve durumlarına göre hareket tarzı geliştirilmelidir. "Komşusu açken, tok yatan bizden değildir", "Ya Eba Zerri Çorba pişirdiğin zaman suyunu çoğalt ve komşularını unutma." diye buyuran Efendimiz (sav), onların sıkıntı ve ihtiyaçlarından haberdar olmanın ve kendi yediklerinden onlara da ikram etmenin iman gereği olduğunun altını çiziyor.
Komşularla iyi geçinmenin, gönülleri hoş tutmanın bir başka yolu da hediyeleşmedir. Herkesin kendi durumuna göre, elinde mevcut olanları azımsamadan "canım bunlardan da hediye mi olur?" demeden, ‘çam sakızı çoban armağanı' bir şeyler hazırlayıp götürmesi, aralarındaki kırgınlıkların gitmesine ve gönüllerin daha da yakınlaşmasına vesile olacaktır. Peygamberimiz (sav) bu hususu şöyle izah eder
"Birbirinize hediye veriniz. Çünkü hediye gönüllerdeki dargınlığı yok eder. Komşu hanımlar birbirleriyle hediyeleşmeyi küçümsemesin. Alıp verdikleri şey azıcık bir koyun parçası bile olsa..".
Komşuya yapılacak iyilik ve ikramların neler olduğu ve komşu haklarının neleri ihtiva ettiği hususunda Efendimize (sav) nisbet edilen bazı rivayetlerde geniş şekilde belirtilmiştir. Buna göre şu durumlar iyilik ve komşu hakkı sayılmaktadır.
*Borç veya ödünç bir şey isteyince vermek,
*Yardım isteyince yardımına koşmak,
^Hastalanınca ziyaretine gitmek
*Maddi ve manevi sıkıntıya düşünce gözetip kollamak
*Mutlu günlerinde sevincine, kederli günlerinde üzüntüsüne ortak olmak
*ölünce kabre götürüp defnetmek,
*lzni olmadan evinin bitişiğine rüzgarını kesecek şekilde bina yapmamak Kokusu komşusunun evine gidecek bir yemek yapınca, ona da bir miktar göndermek,
*Meyve, vs alınca komşusuna hediye etmek hediye etmeyecekse onu komşusuna göstermemeye çalışmak Çocuğunun da o meyveyi dışarıda yiyerek komşu çocuğuna göstermesine meydan vermemek, [1]
*Onunla hediyeleşmek, selamlaşmak, ona karşı güler yüzlü ve hoş sohbetli olmak. malına ve canına zarar vermemek için çaba sarfetmek.
Komşuda olup bitenleri ve gizli hallerini araştırmamak, ayıp ve kusurlarını ortaya çıkarmamak, bize karşı hatalı söz ve davranışlarda bulunmuşlarsa onları anlayışla karşılayıp bağışlamak ve sabretmek. (49/12)
Görüldüğü gibi müslüman olmamız bize, canlı ve kuvvetli bir sosyal ilişkiyi mecbur kılıyor. Ama ne acıdır ki, bu tür ilişkilere her şeye rağmen en fazla biz
Müslümanlar dikkat etmemiz gerekirken, modem ve batı hayat anlayışının getirdiği ve usulca iliklerimize kadar sirayet ettiği ferdiyetçi hayat tarzına alışıp, komşulara ziyareti ve onlarla hemhal olmayı terkeden de biz olduk.
Elbette bunun istisnaları ve bu tür ziyaretleri hakkıyla yapanlar var ama, genel manada bakıldığında bu tür ziyaretleşmelerin yok denebilecek kadar azaldığı görülmektedir. Bırakalım az uzağımızda olan komşularımızı, aynı katta, karşılıklı dairelerde oturan komşular bile artık birbirini tanımaz, karşılaştıklarında selam vermez, kim olup olmadıklarını merak etmez oldular. Hele hele kendisi gibi düşünüp, kendisi gibi yaşamıyorsa, birazda arada madde ve kariyer farkı varsa, o halde bilileri efendi, bilileri de hizmetçi olmalı ki farktan olsun. Aksi takdirde, binbir çileyle kazandıkları o muhteşem imajları gümbürtüye gidebilir(l)
Komşularımızla ve umumiyetle insanlarla olan bu tür soğuk ve sığ ilişkilerimizden kurtulmanın yollarını arayıp, müsbet adımlar atılması gerekiyor.
Havaya, suya olan ihtiyacımız kadar en yakınımızda oturan insanlarla bir araya gelmeye, dertleşmeye, muhabbetleşmeye, nasihatleşmeye ihtiyacımız var.
Müslüman olarak bizim onlara ihtiyacımız var, onların da bize ihtiyacı var. Hassaten maddi ve psikolojik çöküntülerin, intiharların, çaresizliklerin, ümitsizliklerin zirveye ulaştığı böyle karanlık bir çağda, çatlayan toprakların suya olan sızısı misali, adil ve Hak’lı bir dünya için bizim, insanlığa, insanlığında bize (Müslümanlara) ihtiyacı var. Belki de güzel bir geleceğe en fazla bizim ihtiyacımız var. Ne dersiniz, sizce de öyle değil mi?
Unutmamak gerekir ki, müslüman, imanıyla, sözünün eri olmasıyla, dürüstlüğüyle, paylaşmasıyla, anlayışıyla, kanaatiyle, sebat ve sabrıyla, eminliğiyle, kendine ve etrafındaki tüm insanlara güven ve huzur veren bir yaşantıya sahiptir.
"...yakın komşuya, uzak komşuya İYİLİK EDİN...” (4/36)
--------------------------------------------------------
[1]Komşusu hatalı bir iş yaptığında veya bir konuda komşusunun fikrini almak istediğinde, ona doğru tavsiyelerde bulunmak