Birlik ve Dirlik İçin
Bizleri yoktan var edip, imtihan ve kendisine kulluk için dünyaya gönderen Cenab-ı Mevlâmız, dünya hayatının nizamını insanın eline vermiştir. Ayet-i kerimede buyrulduğu üzere, insan halife olarak yaratılmış, Cenab-ı Mevlâ’nın hükümlerini ikame etmek için görevlendirilmiştir.
Eğer bu vazifenin önemi ve kıymeti bilinirse büyük bir nimettir. İmam-ı Gazalî rh.a. hazretleri, Selçuklu Sultanı Melikşah’a hitaben yazdığı eserinde şöyle nasihat ediyor:
“Ey sultan! Önce insanları idare etmenin kıymetini biliniz, onun tehlikelerini öğreniniz. Çünkü liderlik büyük nimettir. Eğer onu hakkıyla yerine getirirseniz, kendisinden sonra başka saadet düşünülemeyen bir saadete ulaşırsınız. Şayet onun hakkını veremeyip zulümden kaçınmazsanız, kendisinden sonra ancak kâfirliğin olabileceği bir bedbahtlığa düşersiniz.
Devlet idaresinin kıymet ve büyüklüğü hakkında Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur: ‘İdarecinin bir günlük adaleti, yetmiş yıllık nafile ibadetten daha üstündür.’
Yine şöyle buyuruyor:
‘Nefsimi kudret elinde bulunduran Allah’a yemin olsun ki, Allah adaletli sultanın amelini halkının ameli derecesine yükseltir. Adaleti müddetince kıldığı her namazın sevabı, yetmiş bin rekât namaza denktir.’” (et-Tibru’l-Mesbûk fî Nasîhati’l-Mülûk)
Başka hadis-i şerifte de şöyle buyuruyor:
‘İnsanların Yüce Allah’a en sevimlisi ve en yakını adaletli liderdir. O’nun en çok buğzettiği ve (dergâh-ı izzetinden) uzak tuttuğu kişi de zalim liderdir.’” (Tirmizî, Ahkâm, 4; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/22, 55)
İmam-ı Gazalî hazretleri nasihatlerine şöyle devam ediyor:
“Kişi için liderlik nimetinden daha büyük bir nimet yoktur. Onun ömrünün bir saati, başkasının ömrünün tamamı gibi kıymetlidir. Bu nimetin kıymetini bilmeyip zulümle, nefsinin arzularıyla meşgul olanın Allah düşmanları arasında olmasından korkulur.”
Her ne kadar dünya geçici olsa da, bizler bu cihana ahirete hazırlık ve imtihan için gelmiş olsak da, dünya işlerimizin de huzur ve saadet içinde olması son derece önemlidir. İnsanların haklarını koruyan, mazlumlara sahip çıkan bir devletin olması da bu yüzden şarttır. Unutmayalım ki ilk müslümanlar Mekke’de dinlerini yaşayamıyorlar, ticaret yapamıyorlar, ancak gizlice bir araya gelebiliyorlardı. Medine-i Münevvere’ye hicret ettiklerinde ise İslâm hayatın her sahasına yayıldı. Müslümanlar Medine’de devlet oldular, saadet buldular.
Allah Rasulü s.a.v.’in idaresinde herkes adaletin nasıl tesis edileceğini, fakirlere ve zayıflara nasıl sahip çıkılacağını gördü, öğrendi. Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v.’den sonra gelen halifeler, genişleyen İslâm coğrafyasında insanlara devleti, yani adaleti ve saadeti götürdüler.
Devlet aynı zamanda birlik beraberlik demektir. Devlette insanların maslahatı, huzuru vardır. Bu yüzden dinimizce tefrika, bölünme, ayrılık yasaklanmış, ümmetin dirliği için birlik öngörülmüştür.
Devlet, umumun maslahatı için ferdî menfaatlerin bir kenara bırakıldığı yerdir. Müslümanların huzur ve saadeti için gruplaşmalardan kaçınıp fedakârlık yapmak, topyekûn ümmetin hayrını istemek lazımdır. Ancak bu şekilde İslâm’ın izzetini koruyabilir, zulme maruz kalan milyonlarca müslümana sahip çıkabiliriz. Cenab-ı Mevlâ müberra kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
“Hepiniz toptan Allah’ın ipine sarılın. Parçalanıp ayrılmayın.” (Âl-i İmran, 10)
Hz. Ali r.a. Mısır’a vali olarak atadığı Malik b. Eşter r.a.’e gönderdiği emirnamede devlet idaresiyle alakalı prensipleri dile getirmiştir. Burada şöyle diyor:
“Allah’a itaat etmeni, kulluktan ayrılmamanı, Kur’an-ı Kerim’de buyrulduğu üzere farzlara ve sünnetlere uymanı emrediyorum. Ancak bu farzlara ve sünnetlere uyanlar saadete ulaşır. Bunlara uymayanlarsa hüsrana uğrar. Allah yolunda elinle, dilinle ve kalbinle hizmet et. Çünkü Allah dinine yardım edene yardım eder ve dinini yükselteni yükseltir.
İster kendinle, ister yakınlarınla, ister halktan sevdiğin kimselerle ilgili bir mesele olsun, asla Allah’a ve kullarına karşı adaletten ayrılma. Eğer böyle yapmazsan zulmetmiş olursun.
Öyle işler tercih et ki, bu işler hem orta yolu koruyan hem de adaleti yayan işler olsun ve halkın genelini memnun etsin. Halkın çoğunluğu memnun olmadıktan sonra bazılarının memnun olması bir anlam ifade etmez. Müslüman toplumun direği halkın çoğunluğudur. Dini ve devleti bu çoğunluk korur, düşmanla bu çoğunluk savaşır. Bu yüzden her zaman samimiyetle halka yönel, onların refahını sağlamaya çalış.
Halkına hizmet eder, onların yüklerini hafifletir, adaletten ayrılmazsan halkın güvenini kazanır ve karşılıklı iyi niyeti tesis edersin. Halk arasında iyi niyeti yaygınlaştır. İyi niyetin yaygınlaşması bunaldığın zamanlarda imdadına yetişir. Herkesi iyi niyete teşvik etmenin karşılığını güven kazanarak alırsın. Kötü niyeti yaymanın sonucu da düşmanların artmasıdır.
Sen adaletli ve yumuşak davranarak onların güvenini kazandıktan sonra endişelenme. Bir bakarsın, dar bir günde yardımına koşmuşlar, bütün yükü omuzlamışlar, seve seve taşıyorlar. Kalkınmış, refaha kavuşmuş bir halk sırtındaki yükleri taşımaya güç yetirir. Halkın yoksulluğu ise memleketi de yoksul bırakır.”
İmam-ı Gazalî hazretleri de Sultan Melikşah’a nasihat için yazdığı eserinde yeryüzünün harap olmasını iki unsur üzerinden anlatır: Birincisi idarecinin acizliği, halkını koruyamaması, kararlı davranamaması; ikincisi ise idarecinin zalim olmasıdır. Her iki durum da halkın huzur ve refahını ortadan kaldırır. Bu yüzden bizim birlik ve beraberliğimiz, kişi ya da grup menfaatlerimizin ötesinde müslümanların maslahatı, huzur ve refahı içindir.
Kavlî ve fiilî duamız, birlik ve dirliğimizin bozulmaması, zulme maruz kalan kardeşlerimizin selameti ve topyekûn sırat-ı müstakim üzere bulunmak için olsun.
AMİN.