Dosdoğru Olabilmek
Doğruluk insana değer katan, insanı insan yapan önemli özelliklerdendir. Doğru olan kişilerin özü, sözü ve davranışı aynıdır.
Yani düşündüğünü konuşur, konuştuğunu da yapar. Dil kalbe uygun şeyleri söylediği için insan kalbiyle doğruyu arzu etmedikçe diliyle gerçek manada doğruyu söyleyemez. Diliyle söylediğini kalbiyle onaylamayan, İslam’a göre münafık kabul edilir. Bunun için yapılan işler de kalpteki duygulara uygun olmalıdır. Bunun aksi ise riya olur. Münafıkların ve riyakârların ne Allah azze ve celle ne de yaratılmışların katında değeri yoktur.
Doğruluk olmazsa kalp her türlü kötülüğün yuvası olur. Böyle bir kalbe sahip olan kişinin ise iyilik yolları kapanır.
Peygamberlerin en önemli özelliklerinden birisi de başkalarını aldatmayan, herkesin güvenini kazanmış, doğruluk sahibi olmalarıdır. Bu özellikleri onların Rableri katında yüce makamlara ve derecelere ulaşmalarına ve tek başlarına çıktıkları kutlu davalarında birçok insanın etraflarında toplanarak Müslüman olmalarına vesile olmuştur.
Hz. Muhammed aleyhisselam tebliğ görevine başladığı zaman kendisine inanmayanlar bile hiçbir zaman O’na ‘sen yalan söylüyorsun’ diyemediler, Çünkü onlar da biliyorlardı ki daha önce hiç yalan konuşmayan, herkesin emin kabul ettiği bu insanın yalancı olduğuna hiç kimseyi inandıramazlar.
“Ey Muhammed; beraberindeki tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol.” (Hud, 112) emrinin muhatabı Hz. Peygamber ve beraberindeki bir avuç Müslüman hayatlarını yaratanın emri doğrultusuna yaşamaya çalıştıkları için birçok sıkıntıyla karşılaşmışlardır. Doğru söyleyenler bazen dokuz köyden kovulsa da doğruların ve doğruluğun bulunduğu onuncu köyü kurmaya çalışmalıdır. Burada da hakkı ve hakikati insanlara anlattığı için evinden, yurdundan edilen Hz. Peygamber aleyhisselam ve Mekkeli muhacirler akla gelmelidir.
Onlar, müşrikler bizi evimizden barkımızdan çıkaracaklar diye korkarak tek doğru olan İslam’dan dönmemiş, aksine inandıkları dini daha iyi yaşayabilmek için gözü yaşlı bir şekilde yurtlarını terk edip tüm dünyaya hak ve adaleti getirecek medeniyeti Medine şehrinde kurmuşlardır. Onların kurduğu hak ve adalet medeniyeti tüm insanlığı kıyamete kadar aydınlatmaya devam edecek, onları yurtlarından eden zalim ve vahşilerin kurduğu yalandan cennetlerin ise boş ve anlamsız olduğu kısa sürede görülecektir. Kötülüğün ve kötülerin yeri cehennem, iyiliğin ve iyilerin yeri ise cennettir.
Doğruluk; güven ve bağlılığın bir göstergesidir. Bu özellik Hz. Ebu Bekir’i sıddıkiyyet makamına yükseltmiştir. Hz. Ebu Bekir müşriklerin -akıllarınca- alay etmek için İsra ve Miraç olayından bahsederek “senin arkadaşın (Hz. Muhammed) kısa bir sürede Mescid-i Aksa’ya gittiğini, oradan da Rabbinin katına yükseldiğini söylüyor” demelerine karşılık “O söylüyorsa doğrudur” cevabını vererek hiç sorgulamadan Hz. Peygamberin sözünü tasdik etmiş ve sıddıkiyyet makamına ulaşmıştır.
Doğruluk, hem sahibini hem de başkalarını kurtarır. Bunun en güzel örneği İslam büyüklerinden Abdulkadadir Geylani hazretlerinin küçük yaşlarda ilim tahsili için kervanla yolculuk yaparken yollarını eşkıyaların kesmesi ve eşkıya başının “senin üzerinde ne var ey çocuk?” diye sorduğu zaman annesine yalan konuşmayacağına dair verdiği sözden dolayı annem elbisemin içine bir kese altın dikti diyerek cevap vermesidir. Eşkıya başının gülerek alaylı bir edayla çıkar bakalım şu altınları diye bağırması üzerine onun altınları çıkarmasıdır. Eşkıya başının şaşırarak sen altınları söylemeseydin biz bilemezdik, neden söyledin diye sorması üzerine onun ben evden ayrılırken ne olursa olsun asla yalan konuşmayacağıma dair anneme söz verdim diye karşılık vermesi eşkıya başını çok etkilemiş ve eşkıya başının küçücük çocuk bile doğruluktan ayrılmazken biz ne yapıyoruz diyerek pişman olup tevbe etmesine vesile olmuştur.
Sadaka sadece başkalarına yapılan maddi yardım anlamına gelmez. Sadaka insanın özünde ve sözünde doğru olduğunu ifade eden her davranıştır. Fakir olup da maddi olarak sadaka veremeyen Müslümanların sadaka olarak kabul edilen davranışları yaparak sadaka sevabı alabileceği gibi, zengin olan Müslümanların da sadece maddi yardımda bulunarak sadaka verme borçlarını ödemiş olamayacakları, yapmaları gereken başka güzel davranışların da olduğu hadislerde vurgulanmıştır.
Hz. Peygamber aleyhisselam’ın sadaka olarak adlandırdığı davranışlardan bazıları hadislerde şöyle sıralanmıştır.
• Güzel söz sadakadır.
• Kardeşinin yüzüne tebessüm etmen sadakadır.
• Allah azze ve celle’nin kullarına selam vermen sadakadır.
• İnsanlara yol göstermen sadakadır.
• İki kişinin arasını düzeltmen sadakadır.
• Hastaları ziyaret etmen sadakadır.
• İnsanlarla iyi geçinmen sadakadır.
• Çocuklarına ve eşine yedirdiğin sadakadır.
Bütün bu hadislerden hareketle Hz. Peygamberin dilinden sadakayı şu şekilde tarif etmek mümkündür; sadaka kişinin Rabbine, kendisine ve tüm insanlara karşı sadakatini gösteren her türlü davranıştır. Hayatını sıdk üzerine yaşayan Allah azze ve celle’nin sadık kullarının davranışıdır.
Hacı Topuz.