Çevresindekilere Karşı Çok Duyarlı idi
Hz. Peygamber, ayırım yapmaksızın çevresindekilerle çok yakından ve samimiyetle ilgilenirdi. Yokluğunu fark ettiği kişileri arayıp sorardı. Yapması gerekli bir şey varsa, uzak-yakın demez derhal onu yerine getirirdi. Hastalananları ziyaret eder, problemi olanların dertlerine hal çareleri arar, borçluların borçlarının ödenmesini sağlar, vefat edenlerin cenazeleriyle ilgilenir, yakınlarına taziyede bulunurdu.
Ebû Hureyre radıyallahu anh anlatıyor.
Mescid-i Şerif'i süpürüp temizleyen bir zenci Müslüman vardı. Bir ara Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu Müslümanı göremedi de; onu sordu: "Ne oldu?" dedi.
- Öldü dediler. Bunun üzerine:
- Bana haber vermeli değil miydiniz? buyurdu. Ashâb ona ehemmiyet vermemişler bu yüzden de ölümünden Resûlullah'ı haberdâr etmemişlerdi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
- Haydi, kabrini bana gösterin! buyurdu.
Ashâb kabrini gösterince, Hz. Peygamber kabri başında onun (cenaze) namazını kıldı, dua etti. Sonra da: Bu kabirler, (içindekilere azap olacak kadar) karanlıkla doludur; Allah Teâlâ üzerlerine kılacağım namaz, yapacağım dua ile onları aydınlatır!" [1] buyurdu.
Hadîsin Taberânî'deki rivâyetinde; bu mescit temizlikçisi hakkında "Ben, onu cennette mescit kırıntılarını toplar gördüm” buyurduğu yer almaktadır. Böylece Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem toplum içindeki durumuna bakarak insanlara nihâî değer biçmeye kalkmanın yanlış olacağını, önemsemeyip vefatını kendisine haber vermedikleri mescid temizlikçisinin cennetlik biri olduğunu duyurmuş oldu.
O sallallahu aleyhi ve sellem, bir taraftan yokluğunu hissettiği kişileri böylesine arayıp sorarken, öte yandan herhangi bir durumda rastladığı Müslümanla da ilgilenir, onlar kendisini tanısın tanımasın gereken irşat ve ikazı yapardı. Asla görmezden gelmezdi. İlgisi, beklenen anlayışla karşılanmasa bile kızmazdı, kırılmazdı.
Enes b. Mâlik radıyallahu anh anlatıyor:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, (çocuğunun) kabri başında yüksek sesle ağlamakta olan bir kadına rastladı.
Ona:
-Allah'tan kork, sabret! (böyle bağıra bağıra ağlama), -
buyurdu. Kadın:
-Sen işine bak, yoluna git; benim başıma gelen musibet senin başına gelmiş değil ki, dedi. Kadın, Resûlullah’ı tanımamıştı. (Resûlullah yoluna devam edip gitti). Sonra kadına:
- Bu zat, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem idi, denildi. Bunun üzerine kadın derhal Resûlullah’ın peşinden hücre-i saâdetin kapısına geldi. Kapıcı, gözcü kimse yoktu.
Doğru içeri girdi ve:
- Ya Resûlallah, ben seni tanıyamadım (beni affedin), dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
- Sabır dediğin, musibetle ilk karşılaşma anında gösterilendir,[2] buyurdu.
Her fırsatta gerçeği öğretme gayreti içinde bulunan Peygamberimizin cahillere anlayış gösterdiği, musibete uğramış olanları sorguya çekmediği, özürleri kabul buyurduğu, onların durum ve dertleriyle samimi olarak ilgilendiği anlaşılmaktadır.
O halde, her Müslümanın, etrafındakilere karşı aynı duyarlılık ve anlayış içinde olması toplumda dindarlığın itibar ve etkinliğini arttıracaktır.
----------------------------------------------------
[1] Hâkim, Müstedrek, III, 38
[2] Buhârî, Cenâiz 32,43; Müslim, Cenâiz 14-15
Prof Dr. İsmail Lütfi Çakan.