ÖNDERLERİN SORUMLULUĞU
عَنْ ثَوْبَانَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيه وسَلَّم : إِنَّمَا أَخَافُ عَلَى أُمَّتِى الأَئِمَّةَ الْمُضِلِّينَ
Sevbân radıyallahu anh'den nakledildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
"Ümmetim hakkında saptırıcı önderlerden endişe duymaktayım." [1]
Sorumluluk bakımından önderlerin en büyük şansı, yönettikleri kişilerin kalitesidir. "Bizi takvâ sahiplerine önder kıl" ayeti ve "Allah’ım, beni muttekîlerin imamlarından eyle” hadisi, bu çok önemli noktaya dikkat çekmektedir. Yalnız takva sahibi olmak değil, takva sahiplerine önder olmayı istemek de her önderin düşüncesi, dileği olmalıdır.
Arapçada dilimizdeki kullanımından çok daha geniş bir anlam sahasına sahip olan ve emir, reis, başkan, halife, önder, öncü, lider, yönetici gibi manalara gelen “imam” kelimesi, (çoğulu, eimme), her seviyedeki insan toplulukları için vazgeçilmez yönetim unsurunu temsil etmektedir. İmam'ın en belirgin vasfı da kendisine uyulması, yani onun mukteda bih, metbu' olmasıdır. Her önderin sorumluluğu, ferdî sorumluluğu ve yönettiklerinin sorumluluğundan oluşmaktadır. Bu sebeple "İmam, çobandır ve güttüklerinden (yönettiklerinden) sorumludur” [2] buyrulmuştur.
Herkes Sorumlu
Aslında bilindiği gibi, dinimiz hiç kimseye sorumsuzluk ya da dokunulmazlık gibi bir ayrıcalık tanımamıştır: "Kendilerine peygamber gönderdiklerimize de, gönderdiğimiz peygamberlere de elbette hesap soracağız" [3] Bu sebeple hiç bir yöneticinin kendisini kural üstü yani Kitap ve Sünnet dışı görme ve gösterme hakkı yoktur. Öte yandan "Kıyamet günü her grup kendi önderleriyle çağrılacaktır."[4] Bu da dünyadaki liderliğin dünyada bitmeyip ahirete de uzanan ciddi bir sorumluluk çizgisine sahip olduğunu göstermektedir. Nitekim vefatından önce "kendine bir halife tayin et" dedikleri zaman Hz. Ömer, şu cevabı vermiştir: "Sorumluluğunuzu hayatımda olduğu gibi ölümümden sonra da mı üstleneyim?” [5]
Sorumluluk bakımından önderlerin en büyük şansı, yönettikleri kişilerin kalitesidir. "Bizi takvâ sahiplerine önder kıl"[6] ayeti ve "Allah’ım, beni muttekîlerin imamlarından eyle” [7] hadisi, bu çok önemli noktaya dikkat çekmektedir. Yalnız takva sahibi olmak değil, takva sahiplerine önder olmayı istemek de her önderin düşüncesi, dileği olmalıdır. Zira her grubun önüne ya da başına geçilip kılavuzluk edilemez. Aynı şekilde her öne geçenin peşinden de gidilemez. Zira bu ilişkiler her iki taraf için, hem dünyada hem de ukbâda yükümlülükler ve sorumluluklar, mutluluklar ya da pişmanlıklar vesilesi olacaktır. Nitekim valilik isteyen Ebû Zerr hazretlerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Ya Ebâ Zer, sen zayıfsın. Emirlik büyük bir emanettir. Gereğini yerine getiremeyenler için Kıyamette utanç ve nedâmet (vesilesi) olur." [8]
Önderlerinizin en hayırlı ve en şerlilerini size haber vereyim mi? Sizin kendilerini sevdiğiniz ve sizi seven; sizin kendilerine dua ettiğiniz ve size dua edenler liderlerinizin en hayırlılarıdır. Sizin kendilerini sevmediğiniz ve sizi sevmeyen; sizin kendilerine la'net ettiğiniz ve size lanet eden önderler de liderlerinizin en kötüleridir.
Toplumların İstikameti
Açık bir gerçektir ki, toplumların istikameti ve bekası, öncelikle önderlerin doğruluklarına, hakşinaslıklarına bağlıdır.[9] Bu sebeple de önderlerde, başta adalet olmak üzere bazı üstün niteliklerin bulunması gerekli olmaktadır. Fedakârlık bunlardan biridir: "Kim mü'minlerin yönetimini üstlenip de onlar için samimiyetle çalışmazsa, onlarla birlikte cennete giremez"[10] hadisi, bunun delilidir. Yönetimi altındakilere zorluk çıkarmamak da önemli bir yönetici sorumluluğudur. Hz. Peygamber bu noktaya şöyle işarette bulunmuştur: "Allah’ım, kim ümmetimin yönetimini üstlenir de onlara zorluk çıkarırsa, sen de onu zora koş. Kim ümmetimin yönetiminden bir görev üstlenir de onlara kolaylık gösterir, yumuşak davranırsa, sen de ona kolaylık göster."[11] Öte yandan "yönettiklerini sevmek" önderlerin hayırlılıklarının işaretidir. Hz. Ömer'in haber verdiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Önderlerinizin en hayırlı ve en şerlilerini size haber vereyim mi? Sizin kendilerini sevdiğiniz ve sizi seven; sizin kendilerine dua ettiğiniz ve size dua edenler liderlerinizin en hayırlılarıdır. Sizin kendilerini sevmediğiniz ve sizi sevmeyen; sizin kendilerine la'net ettiğiniz ve size lanet eden önderler de liderlerinizin en kötüleridir." [12]
Saptırıcı Önderler
Hadisimizde geçen saptırıcı önderler diye tercüme ettiğimiz el-Eimmetu'l-mudillûn ifadesini ulemamız, "halkı bid'atlara çağıran önderler" olarak yorumlamıştır. Bid'at, Kitab ve Sünnet temeline dayanmayan, İslam kültürüne ters düşen, yani İslam sistemi içinde yeri bulunmayan ve fakat ondanmış gibi Müslümanlara takdim edilen her şeydir. Böyle olunca ümmeti Kitab ve Sünnet dışına yönelten, Müslümanları İslâm dışına yönlendiren, onları İslam'dan, İslam'ı Müslümanların hayatından dışlayan her önder saptırıcıdır. Zira bid'at, başlı başına bir sapıklık sebebidir.
Alimlerimizin bu yorumuna kaynaklık ettiğinde şüphe bulunmayan ve "saptırıcı önderler"e açıklık kazandıran bazı tespitleri şöylece sıralayabiliriz. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Benden sonra namazı öldüren önderler olacak..."[13]
Bu hadisin bir bakıma tekrarı bir bakıma izahı olarak Abdullah İbn Mes’ûd radıyallahu anh de şöyle demiştir:
"-Gerçek odur ki, namazı vaktinden sonraya bırakacak imamlar (önderler) zuhur edecektir."[14]
Bu hadisler, önderlerin saptırıcılığının, ümmetin ibadet görevi ve hakkı noktasında kendisini göstereceğini ortaya koymaktadır. Bu, dinin günlük hayattaki tesirinin azaltılması, savsatılması demektir. Bundan sonra din, inanç ve ibadeti önemsememek, Allah'ın kullarına, Allah'tan başkalarına kulluğu telkin ve hatta buna zorlama safhası gelir ki, bu tam anlamıyla saptırıcılıktır. İnsanların inanç ve ibadet hürriyetlerini kısıtlayan, ibadet mahallerinin, mescitlerin harap olmasını ve fonksiyonlarını icra edemez statülere ve kullanımlara mahkûm edilmesi, liderlerin, yönettiklerine yapabilecekleri en büyük haksızlık olacağı gibi liderler için de en büyük sorumluluktur. Şu ayetler bu noktayı aydınlatmaktadırlar:
"Allah'ın mescidlerinde, Allah'ın adının anılmasına engel olan ve onların harâb olmasına çalışandan daha zalim kim vardır? Bunların, oralara korka korka girmeleri gerekir (başka türlü girmeye hakları yoktur). Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük azab vardır." [15]
"Allah'ın ayetlerini yalanlayıp onlardan yüz çevirenden daha zalim kim olabilir?”[16]
"İslam’a çağrıldığı halde Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim kim vardır?"[17]
"Onlara "rabbınız ne indirdi?" diye sorulsa, "evvelkilerin masalları" derler. Böylece Kıyamet günü kendi günahlarını tam olarak, bilgisizce saptırdıkları kimselerin veballerini de kısmen yüklenirler. Bak ne kötü yük yükleniyorlar!"[18]
Hiç kuşkusuz bu kötü yük ve sonuç, hem dâll hem de mudıll (sapık ve saptırıcı) olmanın bedelidir.
Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan