FATIR SURESİ
“Can kulağıyla” dinlemek olur da, “can gözüyle” okumak niye olmasın?
Hani Yasin-i Şerif’te vahyin indiriliş amacından söz edilirken “diri olanları uyarman için” deniliyordu ya! “Diri olanlar”dan kasıt yemekhane, işhane, abdesthane ve yatakhane arasında hortum olanlar değil. Vahyi can kulağıyla dinleyenler, manen ölü olmayanlar…
Eğer can gözüyle okuyacaksanız, Fatır suresini okuyun. Okumadan aklınıza besmeleyle abdest aldırın. Akıllar ellerden ve bedenlerden daha çok kirleniyor. Kirli akıllarla vahyin nur bahçesine dalmaya kıyamamalı insan.
Fatır suresini okuyacaklara birkaç anahtar vermemiz gerek. Bu anahtarları verince neden bu mübarek sureyi ısrarla tavsiye ettiğimiz daha iyi anlaşılacaktır.
Surenin ana fikri varlığın olanca farklı görüntüsüne rağmen olağanüstü iç uyumudur. Zaten sure mahlukatın görünür kutbu olan bu alem ve görünmez kutbu olan meleklerden bahisle söze girer. Bu yüzden bir adı da “Melaike Suresi”dir.
Mahlukatın görünen kutbunun zirvesi insandır. İnsanlığın zirvesi ise Peygamber’dir. Görünmeyen kutbunun zirvesi melektir. Meleklerin zirvesi ise Cebrail. Bu iki kutup vahiy vesilesiyle irtibata geçmektedir.
Farklı tabiat sahipleri bile pekala birbiriyle mükemmel bir dayanışma içine girerek şu ilahi koroda ortak ilahiyi söyleyebilirler: Allah’a iman barış, Allah’sızlık çatışmadır.
2-7. ayetler, bu muhteşem mucizenin ve onun Mutlak Faili’nin farkına varmadan savrulup duran insana sorumluluğunu hatırlatır: “Şu halde nasıl da savruluyorsunuz?” 3
Vahyin ilk muhatabına ve biz de dahil tüm muhataplarına hayatın çeşitlilik ve çift kutupluluk yasası hatırlatılır. Hidayet ve dalalet, iman ve küfür, hak ve batıl, gece ve gündüz kadar tabii ve daimi bir yasadır. Kendinizi helak etseniz de böyle bu. İşte “Alemlere Rahmet” olana söylenen de bu: “Onların imanına duyduğum aşırı iştiyak seni yıpratmasın” 8
Gündüzün farkı geceyle, âdemin farkı şeytanla, imanın farkı küfürle anlaşılır.
Sure yaratılışın olanca farklılığına rağmen muhteşem uyumuna denizi örnek gösterir: “(aynı gibi görünen) iki büyük su kütlesi de aynı olmaz: Biri tatlı ve susuzluk giderici diğeri tuzlu ve acı” 12
Örnekler devam eder: “gece ve gündüz” 13 “Bitkiler ve madenler” 27 ve “hayvanlar” 28 Şu örneğe bakar mısınız:
“Dağlar bile rengarenk: beyaz, kırmızı ve siyahın her tonu…” 27
Peki her şey bu kadar farklı olacak da insanların tümü akidede, dinde, imanda, amelde tek bir çeşit mi olacak? Hiç olur mu öyle şey? Akılları, anlayışları nasıl farklıysa, elbette buna mümasil inançları da farklı olacak. Mesela, bilmeyenle bilenin Allah’a karşı duruşu bir olur mu: “Kulları arasından yalnız bilgi ve bilginin amacını kavrama yeteneğine sahip olanlar Allah’a hakkıyla saygı duyarlar” 28
İşte bu yasa gereği insanlar da hakikate karşı çok çeşitli tepkiler verecekler. Tıpkı 18-22, 28, 32 ve daha başka ayetlerde dile getirildiği gibi…
Yaptıkların his ve heyecana değil, bilgi ve imana dayansın; bu iyidir.
Yaratılmışlar dünyasının ve özelde insanoğlunun farklılığı yasasını kabul etmemenin ve farklı olanı “ötekileştirerek” yok etmeye kalkışmanın en tipik örneği Allah Rasûlü ve müminleri yok etmeye çalışan Mekke putperestleridir:
“Allah’ın yasasında ne bir başkalaşma, ne de bir sapma görebilirsin.” 42
Herkesi planyaya sokup adam etmek yerine, iyi adamın modeli ol.