* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: ALLAH'IN EZELİ VE EBEDİ NİZAMI KUR'AN'I KERİM  (Okunma sayısı 582 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
ALLAH'IN EZELİ VE EBEDİ NİZAMI KUR'AN'I KERİM
« : Mayıs 27, 2018, 09:48:06 ÖS »
ALLAH'IN EZELİ VE EBEDİ NİZAMI KUR'AN'I KERİM

“İşte bu (Kur'an) uyarılıp korkutulsunlar, gerçekten O'nun yalnızca bir tek İlah olduğunu bilsinler ve temiz akıl sahipleri iyice öğüt alıp düşünsünler diye bir bildirip-duyurma (bir belağ)dır..” (İbrahim/52) 

Övülen Arş’ın sahibi olan, kullarının en seçkinlerini en doğru yola ileten ve en müstakîm çığırda yürüten, halk eylediği her şeyde muhakkak kullarına hitap eden Cenab-ı Zülcelâl Hazretleri; âlemleri ve bütün mevcudatı “Sen olmasaydın Habibim bu mükevvenatı yaratmazdım.” buyurduğu Rasulullah (sav) Efendimiz hürmetine halk eylemiş ve Efendimiz (sav)’e en büyük mucize olarak Kur’an-ı Azimüşşan’ı nasip etmiştir. O öyle bir kitaptır ki Allah’ın en kuvvetli kulpu ve apaçık nurudur. O kitap hakkında; “Ona ne önünden ne ardından (hiçbir suretle) batıl yaklaşamaz. O herkes tarafından övülen ve hikmet sahibi olan Allah’dan indirilmedir.” (Fussilet/42) ayeti kerimesi varid olmuştur. Öyle ki ondaki kıssa ve haberler sayesinde, tefekkür edenler için ibret yolu oldukça genişlemiştir. Yine o kitapta tafsilatıyla beyan edilen ahkâm sayesinde, tutulacak dosdoğru yol herkese açık bir şekilde görünmüştür. O kitap helal ile haramı ayırır. O’nun sayesinde insanoğlu gururdan kurtulur. O’nda kalp hastalıklarının şifası vardır. O kitaba muhalefet eden zalim ve zorbaların belini Cenab-ı Hakk kırmış ve kıracaktır. Zira O, Allah’ın kopmaz ipidir. İnsanı hedefine yetiştirici en sağlam tutanaktır.

Kur’an-ı Kerim, azı-çoğu, küçüğü-büyüğü hulasa bütün hakikatleri kendinde toplayıcı bir kitaptır. O kitabın içindeki hikmetler bitmez ve tükenmez. O’nun garaibi (beşer takatinin üstündeki beyanatı) sonsuzdur. Ehli ilim nezdinde O’nun faydaları hudutsuzdur. Okuyanlar nezdinde çok okumakla o kitap eskimez. Evveli ve ahiri irşad eden o kitaptır. Öyleyse O’na iman eden bir kimse kurtuluşa ermiştir. Onu söyleyen doğru söylemiştir. Ona yapışan hidayete ermiştir. Onunla amel eden zaferi elde etmiştir. Bu yüzden her Müslüman Onu tanımalı ve Onda beyan edilen her emri eksiksiz olarak hayatına tatbik etmelidir. Bunun için atılacak ilk adım Kur’an-ı Kerim’in faziletlerini layıkıyla bilmek ve onu özümsemektir. Zira Rasulullah (sav) “Kur’an ehli, Allah’ın ehli ve has kullarıdır.” (İbni Mace) buyurmuşlardır. Bu bizler için çok büyük bir müjde ve işaret edilmiş çok önemli bir hedeftir. İbn-i Mesud (ra) bunu çok iyi bildiği için “Herhangi biriniz Kur’an’dan başkasını nefsinden sormasın. Eğer o kişi Kur’an-ı sever ve O’na hayranlık duyarsa bilmiş olsun ki Allah’ı ve Rasulü’nü de sever. Eğer Kur’an’dan buğzediyorsa muhakkak Allah ve Rasulü’nden de buğzeder.” buyurmuştur. Kâinat ve üzerindeki her şey O’nun varlığıyla şad olmuş, zenginliğe kavuşmuştur. Hasan-ı Basri (ra) Hazretleri: “Allah’a yemin ederim, Kur’an’dan daha üstün bir zenginlik olmadığı gibi O’ndan mahrum olmaktan da daha fakirlik yoktur.” buyurarak bunu dile getirmiştir. Nitekim insan O’ndan mahrum olduğu zaman yani uzak olduğu zaman doğrudan Allah ve Rasulü'nden de uzak kalmış demektir. Hal böyle olunca o kimse Kur’an ahkâmıyla amel etmekten ne kadar da uzaktır. Oysaki Müslüman şuurlu ve ferasetli olmalıdır. Varlığın hakikatini benliğinde özümseyerek Yüce Yaradan’ın kendisine vermiş olduğu görevden ve çizmiş olduğu istikametten katiyen taviz vermemelidir. Fudayl bin İyâd (ra) Hazretleri bu hususa hassaten temas etmişler ve “Kur’an’ın hâmili (amel eden), İslam bayrağının hâmilidir. Binaenaleyh ağır başlı olmalıdır ve oynayanlarla beraber oynamamalı ve unutanla beraber unutmamalı, gevezelik yapanlarla işbirliği etmemelidir. Bütün bunları Yüce Kur’an’ın tazimine binaen yapmalıdır.” buyurarak Kur’an-ı Kerim’in hayatımızın her safhasını düzenleyen ilahi bir nizam getirdiğini dile getirmişlerdir. Bu nizamı hayatına en güzel şekilde tatbik eden Efendimiz (sav)’dir. O bütün hayatı boyunca sahibi olduğu Kur’an’ın getirmiş olduğu emir ve nehiyleri uygulamış, ümmetini de bu istikamette yönlendirmiştir. Böylece Kur’an’ın uygulanma metodu Rasulullah (sav) Efendimizin bütünüyle yaşantısını teşkil etmiştir. Bir gün Hazreti Aişe Annemize gelip Rasulullah (sav) Efendimizin ahlakını sordular. Bunun üzerine Hazreti Aişe Annemiz “Siz hiç Kuran okumuyor musunuz? O’nun ahlakı Kur’an’dır.”  cevabını verdi. Buradan anlıyoruz Rasulullah (sav) Efendimizi anlamak Kur’an’ı anlamaktır. Kur’an’ı anlamakta Efendimiz (sav)’i anlamaktır.

Rabb’imiz ayeti kerimesinde: "Resul size neyi getirdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan vazgeçin. Allah'tan korkun, çünkü Allah şiddetle cezalandırır." (Haşr Suresi/7) buyurmaktadır. Bu Şeriat’ı tek bir kaynaktan alma kuralıdır. Aynı zamanda İslam’ın anayasa görüşünü de ifade eder. İslam’ın anayasası Kur’an-ı Kerim olduğuna göre onun en güzel tatbiki de Sünneti Rasulullah’tır. Bu itibarla Kur’an ve Sünnet ayrılmaz bir bütündür. Müslüman’ı istikamette tutacak tek kılavuz “Kur’an ve Sünnet”tir. Efendimiz (sav) buna hassaten değinmişler ve “Ben aranızda iki şey bırakıyorum. O ikisine sımsıkı sarıldığınız sürece asla sapmayacaksınız: Allah’ın Kitabı ve Rasûlü’nün Sünneti.” (Muvatta) buyurmuşlardır. Diğer bir hadiste de Efendimiz (sav): “Şüphesiz emanet yiğit adamların kalplerinin köküne inmiştir. Sonra onlar Kur’an-ı Kerim’den öğrendiler, sonra da sünnetten öğrendiler...” (Buhari) buyurmuşlardır. Ancak günümüzde bu hakikate eremeyen sapmış kimseler Kur’an ve Sünnet’i birbirinden farklıymış gibi görmekte ve “Ben Kur’an’ı bilirim Sünnet Hz. Peygamberin kendi şahsi fiilleridir” gibi ifadeler kullanmaktadır. Biz bunu katiyen kabul etmiyoruz ve bunun sonuna kadar karşısında olduğumuzu ısrarla beyan ediyoruz. Bu ve benzeri söz ve düşünceler atıl ve batıldır. Böyle insanlarla karşı karşıya kalan bir Müslüman’da o sefiller karşısında dik duruşuyla davasını savunmalıdır. Müslüman’ın davası İslam’dır. Bu davada da yegâne önderi Kur’an ve Sünnettir. Zira Rabb’imiz ayeti kerimesinde: “O hevasından konuşmaz ve O’nun konuşması kendisine vahyedilenden başkası değildir.” (Necm 3-4) buyurmuştur. Demek ki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Kur’an olarak biz ümmete ne bildirmişse o Allah’ın kelamıdır. Bir de Kur’an olarak bildirmediği fakat Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin kalbine Allah’ın (cc) ilham ettiği Hakk sözleri vardır. O sözler de vahyin bir çeşididir. Dolayısıyla Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin sözlerine, fiillerine, yaptığı işlere veya yanında yapılan bir işe sükût edişlerine dikkat etmemiz ve onları çok ciddiye almamız gerekir. Şuurlu bir Müslüman’ın yapması gereken budur. Çünkü O’nun her hali Kur’an-ı Azimüşşan’ı tatbik ve tastik edicidir. Kur’an-ı Kerim’de, Ezeli ve Ebedi olan Allah’ın kelamıdır. O’nu basitmiş gibi görmek insanı basitleştirir. O’na hürmet etmemek insanı zillete düşürür. O’nun mesajından habersiz olmakta kulu iflasa düşürür. Kutbur Rabbani Gavsül Azam Seyyid Abdülkadir Geylani Hazretleri Kur’an-ı Azimüşşan hakkında bakın ne buyuruyor:

“Ey ahali! Allah’ın kitabına hürmet ediniz. O’nunla edepleniniz. O’nunla ahlaklanınız. O Allah ile sizin aranızda yegâne vuslattır. Allah ile sizi birbirinize bağlayan yegâne bağdır. Kur’an’ı mahlûk yani sonradan var edilmiş bir şey saymayınız. O sonradan yaratılmış her hangi bir varlık değildir. Bilakis Allah’ın ezeli, ebedi kelamıdır. İzzet ve Celal sahibi Allah Kur’an için; “Bu Benim kelamımdır.” deyip dururken; siz “Hayır! O Senin kelamın değildir” demeyin. İmam Şafii ile İmam Ahmed şöyle derlerdi: “Kalem mahlûktur, sonradan var olmuştur. Fakat kalemin Mushaflara yazdığı mahlûk değildir. Kur’an’ı ezberleyen kalp, zihin mahlûktur; sonradan var olmuştur. Fakat ezberlenen şey mahlûk değildir.”

Kur’an, tüm kalp ve beden, dünya ve ahiret hastalıklarına şifadır. Kalp ve beden hastalıklarından hiçbir hastalık yoktur ki, Cenab-ı Hakk’ın, kitabını anlamayı nasıp ettiği kimse için Kur’an da onun tedavisine, nedenine ve ondan korunmaya yol gösterilmiş olmasın. Nitekim Rabb’imiz  Kelam-ı İlahi’sinde " Eğer Biz onu A'cemi (Arapça olmayan bir dilde) olan bir Kur'an kılsaydık, herhalde derlerdi ki: "Onun ayetleri açıklanmalı değil miydi? Arap olana, A'cemi (Arapça olmayan bir dil)mi?" De ki: "O, iman edenler için bir hidayet ve bir şifadır.” (Fussilet, 44), "Biz Kur'an'dan mü'minlere şifa ve rahmet olan şeyler indiriyoruz!" (İsrâ, 82) buyurarak kullarına bunu haber vermiştir. Kur'an'ın tümü şifadır. O kalplerin cehalet, şek ve şüphe hastalıklarının şifasıdır. Yüce Allah gökten, Kur'an'dan daha kapsamlı, daha faydalı, daha büyük ve hastalığı gidermede daha etkili bir şifa indirmemiştir. Kalplerde meydana gelen, yalan, riya, kibir, isyan, huzursuzluk, şikâyet, şükürsüzlük, kötü ahlak, zalimlik… ve daha nice kalp hastalığı ancak O’nunla şifa bulur. Cenab-ı Hakk Yunus suresinde, “Ey insanlar! Size Rabb’inizden bir öğüt, gönüllerde olan dertlere bir şifa gelmiştir” (Yunus/57) buyurarak bizleri şifayı Kur’an’da aramamız gerektiğini, yani maddi ve manevi hastalıklarımızın şifasının ancak Kur’an’a uymakla elde edilebileceğini haber vermektedir. Zira yer ve göğün Rabb’inin, dağlara inse dağları un ufak, yere inse yeryüzünü paramparça edebilecek bir nitelik taşıyan kelamının karşısında hastalıklar nasıl dayanabilir? Unutulmamalıdır ki “Kur’an’ın kendisine şifa olmadığı kimseye Allah da şifa olmaz, Kur’an’ın kendisine yetmediği kimseye Allah da yetmez…”

Rasulullah (sav) Efendimiz bir hadisi şeriflerinde “Ümmetimin en üstün ibadeti, Kur’an okumaktır.” (İmam Gazali Hz.) buyurmuşlardır. Kur’an’ın her harfinin, her ayetinin, her suresinin ayrı bir fazileti ayrı bir bereketi vardır. O’nu okumak bizzat Cenab-ı Zülcelâl Hazretleri ile konuşmaktır. Rasulullah (sav) Efendimiz; “Muhakkak ki Cenab-ı Hakk, Kur’an okuyucusunu, cariyesinin şarkısını dinleyen kimseden, daha iyi dinler.” (İbni Mace) buyurmaktadır. Yine bir hadisi şerifte Efendimiz (sav); “Cenab-ı Hakk buyuruyor: “Kur’an’ı okumak, herhangi bir kimseyi bana yalvarmaktan ve benden ihtiyacını istemekten alıkoyarsa, o kimseye şükredenlerin en faziletli ve en yüce sevabını ihsan ederim.” (Buhari) buyurmuşlardır. Bu hadis-i şeriflerden de anlaşılacağı üzere Kur’an’ı okumanın ecri ve sevabı tahayyül edilemeyecek derecede büyüktür. İbni Mesud (ra) bu sevaba işaretle şöyle buyurmuştur; “Kur’an’ı okuyunuz. Çünkü sizlere, Kur’an’ın her harfi için on sevap verilir. Dikkat ediniz! Ben “Elif, Lam, Mim” bir harftir demiyorum. Belki Elif ayrı, Lam ayrı ve Mim de ayrı harflerdir.”  Bu itibarla her Müslüman muhakkak O’nu okumalı ve bilmeyenlere öğretmelidir. Efendimiz (sav) “Ey ümmetim! Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğreteninizdir.” buyurmuştur. Bu ne yüce bir makam ne ulvi bir mesajdır. Ancak asıl yapılması gereken O’nu okurken anlamak, anlarken de hayata tatbik etmektir. Sahabeler ve İslam büyükleri bunu yapmışlar ve Allah’a dost olmuşlardır. Kur’an’ı öyle özümsemişler ki hayatlarında O’na muhalif en ufak bir harekette dahi bulunmamışlardır. Âşıkların Sultanı Mevlana Celaleddin Rumi Hazretleri “Sağ olduğum müddetçe Kur’an’ın bendesiyim Ben. Hazreti Muhammed-ül Mustafa’nın ayağının tozuyum Ben…” buyurarak bunu ne kadar güzel ifade ediyor. Çünkü Onlar Kur’an ahlakını baz alan bir hayat üzere yaşamışlar, böylece bu yüce makamlara ulaşmışlardır. Onlar ile bizim aramızda ki fark “Onlar Kur’an merkezli bir hayat arzulamışlar ve yaşamışlar. Beşikten mezara Kur’an’ın öğretilerini uygulayarak hayatlarını sürdürmüşler, bizlerse kendi hevayı hevesimizi baz alan bir hayat yaşıyoruz, ve her şeyi İslam’ın öngördüğü şekilde değil de kendi akıl ve mantığımızın kabul edip yönlendirdiği şekilde algılıyor ve uyguluyoruz. İbni Mesud (ra) Hazretleri asırlar öncesinden, bakın bizler için ne buyuruyor: “Kur’an insanlara onunla amel etsinler diye nazil oldu. İlk insanlar ise Kur’an’ı amel etmek için okudular. Sizin herhangi biriniz ise Kur’an’ı başından sonuna kadar okur, tek bir harfini dahi bırakmaz. Hâlbuki O’nunla amel etmeyi tamamen terk etmiştir.”

Hasan Basri (ra) Hazretleri farklı bir üslupla tekrar bizlere seslenerek: “Siz Kur’an’ın okunmasını konak edinmişsiniz, geceyi de deve (binek)… O deveye biner onunla konakları geçersiniz. Hâlbuki sizden evvelkiler Kur’an’ı Rabblerinden risaleler ve fermanlar olarak görürlerdi. Geceleyin sabahlara kadar Kur’an’ı düşünür ve gündüzleyin O’nun ahkâmını tatbik ederler(di).”

İbni Ömer ve Cündebe’nin hadisinde şöyle varid olmuştur: “Biz uzun bir zaman yaşadık. Bizden herhangi birimiz Kur’an’dan evvel imanı elde ederdi. Muhammed Mustafa (sav)’ya Kur’an’dan bir sure nazil oluyordu. Biz O’nun helalini, haramını, emrini, yasağını ve onun neresinde durmak gerekiyorsa onu öğreniyorduk. Sonra bazı kişileri gördük ki onlar imandan evvel Kur’an’ı elde ederler. Kitabın başlangıcından sonuna kadar okudukları halde kendilerine hangi ayet emrediyor, hangi ayet kendilerini sakındırmaktadır bilmedikleri gibi, nerede duracaklarını da bilmemektedirler. Adeta çürük hurmaları savurdukları gibi ayetleri savurup geçerler.” (İmam Gazali Hz.)

 Uyan ey Müslüman! Cenab-ı Zülcelâl Hazretlerinin Kelamı, Rasulullah Aleyhissalatü Vesselam Efendimizin en büyük mucizesi Kur’an-ı Azimüşşan’ı tanımadan, anlamadan, okumadan daha nereye kadar huzur bulacağını umuyorsun? O Âlemlerin Efendisi’nin davası Kur’an’dı. O sahabelerin uğruna işgenceler çektiği dava Kur’an’dı. Rabb’imizin biz aciz ve gafil kullaına hitabı, layık gördüğü hayat sistemi Kur’an’dır. Daha nereye kadar Kur’an’ın yerine kalbine; dünyayı, parayı, kadını, mal sevgisini, makam masiva sevgisini koyacaksın. O’nun rehberliği yerine nefsinin ve şeytanın rehberliğini kabul edeceksin? Bak, Mehmet Akif Ersoy bizlere içinde bulunduğumuz durumun vehametini kendi lisanıyla ne güzel ifade ediyor:

Lafzı muhkem, yalnız anlaşılan, Kur’an’ın;

Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz mânânın;

Ya açar Nazm-ı Celil’in, bakarız yaprağına;

Yâhut üfler geçeriz bir ölünün toprağına.

İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin;

Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için.

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]