KUR'AN'DA AKIL
Cenab-ı Hakk’ın, Kur’an’da akıl anlamında kullandığı bazı kelimeler vardır. Bunlar; akıl, hulum, nûha, lüb, kalp, hıcır, mırra kavramlarıdır. Allah Teâlâ’nın bu kavramların hepsini aynı akıl manasında kullanmış olması düşünülemez. Bunları farklı kelimelerle ifade ettiğine göre mutlaka hikmet içerikli mana farklılığı vardır. Allah Teâlâ hikmetsiz hiçbir şey yapmaz. Öyleyse Allah akıl için farklı kelimeleri kullanır da neden farklılığını algılamayalım.
Allah Teâlâ’nın kavram kargaşasına yol açması mümkün değildir. Elbette bu kavramların her birine farklı anlamlar yükledi. Biraz cehalet bağımlılığından ve şartlanmışlık katılığından sıyrılarak gerçeğe yönelmek gerekir. Günümüzde müslümanlar mahallî ve cemaatçilik anlayışı ile çalışmalarla bir yerlere varacaklarını zannediyorlar. Böyle bir anlayışı Kur’an’da bulmak mümkün değildir. Müslümanlar, Allah Teâlâ’nın Kitabını aşıp kendi beşerî zaafları ile bir şeyler elde edecekleri saplantı ve taassubu girdabından kurtulmalıdırlar.
Böyle şeriat dışı bir evhama kapılmamalıdırlar. Bugün haçlı döküntülerinin İslam ülkelerine girip her türlü tahribatı yaptıkları ve pervazsızca çalışmalarını sürdürdükleri açıkça görülmekte ve bilinmektedir. Müslümanların akıllarını, tevhit sistemi ile donatmaları imanları gereğidir. Aksi takdirde akıllarını Kur’an gibi bir kitabın anlatımında ve istikametinde kullanmamaları çok ileri boyutlarda tahribata sebep olmaktadır. Başta Diyanet olmak üzere tüm müslümanlar bunu yapmadıkları takdirde ağır bir ifade ile uyarılmaktayız.
Onlar Kur’an’ı tedebbür edip inceden inceye araştırmazlar mı? Yoksa kalpler üzerinde kilitler mi var? (Muhammed: 47/24) Bu Kitabın burada gösterilen işlevlerini gerçekleştirmesi için müslümanların akıl seçmeleri önerilmektedir. Daha önce özenle dile getirmeye çalıştığımız gibi başta Diyanet İşleri Başkanlığının bu işte lokomotif görevini kabul edip programına alması önem arz etmektedir. Yalın ya da sorgulanan aklın yetersiz kaldığı görülmekte ve bilinmektedir. Hıcır aklı, mana iklimi olan fecre, zilhicce ayının ilk on gecesine veya ramazanın son on gecesinin hikmetlerine, çifte, teke yemin edildikten sonra Âd kavmine, sütunlu İreme, kayaları oyup ev yapan Semûd kavmine ve kazıklar sahibi Firavuna dikkat çeken ayetlerde hikmetler manzumesini idrak etmek gerekiyor. İbret ve hikmet zemini olan hıcır akla, ders alma görevi veriliyor.
Özellikle Nûha akıl Tâhâ:20/54 ve 128’nci ayetlerinin ilkinde beslenme ve hayvanları otlağa salma dile getirilir. Diğer ayette oturulan beldeler başka kavimlere miras kalması ve bundan ibret alınması önerilir ve bu görev, nûha akla yüklenir. Fakat sorgulanma yapılmaz. Ancak kalp aklı ikinci derecede sorgulanarak uyarılır. Onlar yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, orada olup biteni kalpleri akıl edip kavrasın ve kulakları duyup işitsin. Zira baştaki gözler kör olmaz, fakat göğüslerde bulunan kalpler kör olur. (Hac:22/46) Görüldüğü gibi kalp, aklın hareket mekanizmasıdır. İnsan gezip dolaşacak, olup bitenleri görecek, duyacak dinleyecek, kalp aklı ile meseleleri dengelemeye çalışacak, meseleleri derinlemesine değerlendirecek kalbi asıl fonksiyonlarıyla güçlendirecektir. Aklın hareket mekanizması olan kalbi körlüğe terk etmeyecektir. Kalp aklı, çalışmayan insanların her hangi bir varlıktan ibret alması ve onun hikmetini kavraması mümkün değildir.
Bu akılların Kur’an’da tanımı yapılmamıştır. İsimleri zikredilen akılların üstünde olan lüb akıl, üst akıldır. Kur’an’da tanımı yapılan tek akıldır. Rabbimiz buyurur ki; O kimseler ki, Tağuttan ve ona ibadet etmekten kaçındılar. Allah’a yöneldiler, onlar için müjde vardır. Artık kullarımı müjdele.
Onlar ki sözü dikkatle dinlerler, sonra onun en güzeline tâbi olurlar. İşte onlar o kimselerdir ki, onları Allah hidâyete erdirmiştir. Ve işte lüb akıllara sahip olanlar da ancak onlardır.
(Zümer:39/17-19) Evet, lüb akıl sahipleri Tâğût sistemi ile Allah Teâlâ’nın sistemini birbirinden net çizgilerle ayırt etme akıl gücüne sahip olan ve yalnızca Aziz, Kâdir ve Hâkim Allah Teâlâ’nın mutlak hükümranlığına sığınan müminlerdir. Sözlerin en güzeli olan Kur’an’a uyan bahtiyarlardır.
Göklerin yaratılışından, gece ve gündüzün ahenkle değişmesinden düşünüp ibret alabilecek seçkinlerdir. Rabbimiz nasip ederse önümüzdeki hafta bunu işleyeceğiz. İnşaallah. Esselamu aleyküm.
İlhan Oral.