Kur’an İkliminde İyiliklerle Dinamik Bir Hayat İnşası
Aslında her iyilik, Allah’ın rızasına bir yol aramak, O’nun izzet-i dergâhında adımızı yazdırma çabası ve kiramen kâtibin meleklerinin şahadetine salih kul oluşumuzu arz eylemektir.
Kur’an’ın dimağımızı aydınlatan, ruhumuzu arındıran ve bizi iyiliğe sevk eden iklimini, ramazanda yaşamak ve her ayımızı ramazan yapmak, iyiliği bir davranış modeli hâline getirmek anlamına gelmektedir.
Modern dünyada örselenmiştir ruhlarımız… İyilik artık sanki uzak bir ideal gibi algılanmaktadır. Hâlbuki hayatımızın her anını iyiliklerle süsleyebiliriz.
İyiliğin ne demek olduğuna dair çok konuşulmuş, felsefeden sosyolojiye, ilahiyattan psikolojiye iyilikle ilgili pek çok şey söylenmiştir. Fakat “yaptığımızda, içimizde bir ferahlık duygusunun oluştuğu güzel iş” belki de iyiliğin en kestirmeden tanımıdır. Çünkü yapılan her iyilik ruhumuza ferahlık, gönlümüze sevinç verir. Karşılık beklemeden, gönül kapılarımızı açarak yaptığımız şeyler, bazen küçük bazense büyük fedakârlıklardır. İyilik bazen bir yetimin başını okşamaktır, bazen yolda kalmışa omuz vermektir. İyilik, bir sokak hayvanına verilen bir kap sudur belki. Sofrada paylaşılan bir parça ekmektir o. İyilik; sınıfta öğrenilen bir bilgidir, hastanede verilen bir ünite kandır, sıkıntılı bir anda âminlere açılan bir çift eldir bazen.
Aslında her iyilik, Allah’ın rızasına bir yol aramak, O’nun izzet-i dergâhında adımızı yazdırma çabası ve kiramen kâtibin meleklerinin şahadetine salih kul oluşumuzu arz eylemektir. Kuşkusuz yapılan her iyilik, yeryüzünün Allah’ın cemal sıfatıyla boyanması ve ilahî merhametin ve şefkatin tecessüm etmesidir.
Yeryüzüne hangimizin amellerinin daha iyi ve güzel olduğu hakkında sınanmak için gönderilmiş olan biz insanlar, Allah Rasulünün iyilikle ilgili tavsiyeleri doğrultusunda hareket etmeyi hayatımızın temel dinamiği yaptığımızda, Allah’ın inayet ve yardımını da yanımızda buluruz. “Allah şüphesiz sakınanlarla ve iyilik yapanlarla beraberdir.” (Nahl, 16/128.) müjdesi kendi hayatımızdaki tecrübelerimizle de sabit olan söz konusu gerçeğin bir ifadesidir.
İyi bir insan olmak, inancın ve benimsenmiş değerlerin yanı sıra bu inancın çeşitli şekillerde tezahürünü de gerekli kılar. Bu nedenle Allah Rasulü, imanı salih amelden ayrı görmemiştir. Bu doğrultuda dinimizin tanımlandığı temel hadislerden biri olan Cibril hadisinde “iman”, “İslam” ve “ihsan” kavramları beraberce zikredilmektedir. (Tirmizi, İman, 4.) Buna göre, inanan insan kendisine düşen dinî ve insani sorumlulukları yerine getirecek, Allah’ın her an onu gördüğü bilinciyle hayatının ahlaki yönünü ihmal etmeyecek ve daima iyiliklerin peşine düşecektir. Bu doğrultuda bir işi bitirdiğimizde hemen yeni bir işe koyulmamızın emredildiği Kur’an ayeti (İnşirah, 94/7-8.), iyilik ekseninde hayatımızı nasıl dinamik hâle getireceğimizin ipuçlarını vermektedir.
O hâlde inananlar için hayır ve iyilik yapmak konusunda fırsat kollamak temel bir ilkedir ve iyilik yapmak kişiye enerji veren bir davranıştır. Hz. Peygamber’in sahabe efendilerimize “Bugün sizden kim oruç tuttu?”, “Bugün kim bir cenazeye katıldı?”, “Bugün kim bir fakiri doyurdu?”, “Bugün kim bir hastayı ziyaret etti?” şeklindeki soruları gündelik hayatımızda her an iyiliklerin peşinde koşmamız gerektiğini bize hatırlatmaktadır. Ayrıca Allah Rasulü’nün bu eylemleri yapan kişilerle ilgili olarak “Bunlar, bir kimsede bir araya geldi mi, o kimse mutlaka cennete girer” şeklindeki değerlendirmesi (Müslim, Zekât, 87.) yapılan iyiliklerin Allah tarafında asla karşılıksız bırakılmayacağının ve bizleri bu durumda büyük mükâfatların beklediğinin bir müjdesi niteliğindedir. Kur’an-ı Kerim, “Allah güzel iş yapanların mükâfatını zayi etmez.” (Hud, 11/115.) şeklinde bu hususu ifade etmekte ve pek çok ayette inanan ve salih amel işleyenleri ne tür güzelliklerin beklediği anlatılmaktadır.
İyilik, sadece iyilik yapılanın faydasına değildir; gerçekte iyilik yapan da bu iyilikten nasiplenir. İyilik sahibi kişi ahiretteki ödüllerin yanında, daha bu dünyada yaptığı iyiliğin karşılığını almaya başlamaktadır. Öncelikle yapılan iyilikler, iyiliği yapanın ruhunu onarmakta, gönlünü farklı inşirahlarla genişletmekte, kalbine huzur vermektedir. İyilik aynı zamanda, “Şüphesiz iyilikler kötülükleri giderir” (Hud, 11/114) ayetinde ifade edildiği gibi kötülüklerin silinmesine bir vasıta olmaktadır. Bunun yanı sıra Kur’an-ı Kerim’de iyilik yapmanın daha birçok faydası dile getirilmektedir. Kur’an’da Yusuf peygamberin şahsında iyiliğin nasıl bir başarıya dönüştüğü şöylece anlatılır: “(Yusuf) yetişkinlik çağına erişince, ona (isabetle) hükmetme (yeteneği) ve ilim verdik. İşte güzel davrananları biz böyle mükâfatlandırırız.” (Yusuf, 12/22.) Tam bir samimiyetle ve Allah’ın rızasına uygun olarak yapılan iyiliğin, Allah’ın insan hayatında açacağı farklı rahmet kapıları ile (isabetle) hükmetme (yeteneği) ve ilim gibi bir değere dönüşmesi her zaman muhtemeldir. Bunun için Yusuf peygamber gibi ahlaka dört elle sarılmak, asıl olanın Allah’ın rızası olduğu idrakinde olmak ve her an ilme talip olmak gerekmektedir.
Sabır ve iyilikle yapılan eylemler, en sıkıntılı zamanlarda insana o sıkıntılardan kurtulma vesilesi olabilmektedir. Belki de “verilmiş sadakan varmış” sözü bu gerçeğin farklı bir ifadesidir. Bizzat Allah Rasulünün sahabesine anlattığı, bir mağarada sıkışıp kalmış olan üç gencin kıssası bu anlamda ilgi çekicidir. Bu gençler yaptıkları iyilikleri birbirlerine anlatmak suretiyle mağaranın girişini kapatan kayanın yerinden oynamasıyla, sıkıştıkları mağaradan kurtulmuşlardır. (Buhari, Enbiya, 50.) Bu nebevi kıssa, iyiliğin, insan hayatında ne kadar büyük bir güç olduğunu ortaya koymaktadır.
Modern dünyada örselenmiştir ruhlarımız… İyilik artık sanki uzak bir ideal gibi algılanmaktadır. Hâlbuki hayatımızın her anını iyiliklerle süsleyebiliriz. İyilik yapmanın belli bir zamanı yoktur elbette. O, hayatın tam orta yerinde, her an ve her zeminde yapılmalıdır. Fakat Allah’ın biz insanlara rahmeti gereği belli zamanlar, diğerlerine göre daha özel anlar kılınmıştır. Ramazan böyle bir aydır. Bu ayda yapılan iyilikler farklı ilahî lütuf ve bağışlara vesile olmakta, bu ayın içinde bulunan ve bin aydan hayırlı Kadir Gecesi insana farklı ufuklar bahşetmektedir. Bu ay, gecesi ve gündüzü vahyin aydınlığına boyanmış bir aydır. Bu ayda kötülüğe ‘dur’ denmiş, şeytanlar zincire vurulmuştur. (Nesai, Sıyam, 5.) Yeter ki insan iyiliğe talip olsun. Müminler bu ayda kardeşlerine sofralarını açacak, fakir ve yoksullara dil, ırk ve hatta din ayrımı gözetmeden yardım edecektir. Komşusu açken tok yatamayan mümin için bu ayda herkes sanki yakın komşusuymuş gibi onun iyiliğinden istifade edecektir. Bazen bir tebessüm sadaka olacak, bazen bir kap çorba… Bazense iyiliğin adı; evsiz, barksız, belki vatansız insanlara bir battaniye olacaktır. Ama sonuçta bir müminin kardeşçe uzattığı el, mümin kardeşinin elinden tutacaktır.
Allah Rasulü “Namaz kılmak, oruç tutmak, sadaka vermek, iyiliği emretmek, kötülüğü yasaklamak; insanın ailesi, malı, çocukları ve komşusu üzerinden olduğu imtihana kefarettir.” diye bizleri müjdelemektedir. (Buhari, Mevakitü’s-salât, 4.) Ramazan ayı oruç ayıdır. Müminlerin sadaka ve zekâta yöneldiği ve her an iyilikte yarıştıkları bir aydır. Böylece ramazan ayı her zamankinden daha çok, “iyi olmak” konusunda bizi eğitir.
Bu ayda kazandığımız değerleri tüm seneye yayabilsek, dünyamız çok farklı bir hâle gelecektir. Ramazan ayında Allah’ın engin rahmeti sayesinde her yapılan iyilik, göklerde karşılık bulur. Zira ramazanda gökle yer buluşur. Tüm dünya Allah’ın arşının gölgesine girer. Ramazan ayında Allah’ın emirlerine uyarak, yasakladığı şeylerden kaçmak suretiyle ilahî rızaya yol ararız. Yani bu ayda takva ölçüsünü yakalamak asıl hedefimizdir.
Takva, yanında sabrı (Âl-i İmran, 3/120.), imanı (Âl-i İmran, 3/179.), ıslahı (Nisa, 4/129.), şükrü (Âl-i İmran, 3/123.), ihsanı (Maide, 5/93.), namazı (Enam, 6/72.), zekâtı (Araf, 7/156.) ve orucu ister. Bunların her biri bizi muttaki ve iyi bir insan yapmanın sınırlarını belirleyen davranış ve ibadetlerdir. Bunun sonucu ise Allah’ın sevgisini kazanmak (Âl-i İmran, 3/76.) ve Allah’ın dostluğuna erişmektir. (Casiye, 45/19.)
İnananlar yalandan, iftiradan, dedikodudan, kötü söz ve davranışlardan uzak durmalıdır. Müslüman dürüsttür, dosdoğrudur. Gönül kırmak, küs durmak, gıybet etmek, Allah’ın rızasını talep eden inananlara yakışmaz. Oruçlu kişi bunlara karşı ayrı bir hassasiyet gösterir. Allah Rasulü “Hiçbiriniz oruçluyken kötü söz söylemesin, bağırıp çağırmasın, hatta küfreden birine dahi sadece ‘ben oruçluyum’ desin.” (Müslim, Sıyam, 160.) şeklinde bizleri uyarmaktadır.
Ramazan ayı her zaman olmamız gereken davranış modellerinin idealize edildiği bir rahmet ve mağfiret ayıdır. Bu güzellikleri daha iyi kavramak ve insanın ancak iyiliklerle diri kalabileceğinin sırrına ermek için kalplere can veren bir ruh (Şûra, 42/52.), ellerden hiç düşmeyecek sağlam bir kulp (Bakara, 2/256.) olan Kur’an’ı okumak ve Rabbimizin bizlere olan mesajını anlamaya çalışmak zorundayız. Bilmeliyiz ki “Kur’an’ı okumak ve anlamak vahiy melekleriyle beraber olmaktır.” (Buhari, Tefsir, Abese, 1.)
Kur’an’ın dimağımızı aydınlatan, ruhumuzu arındıran ve bizi iyiliğe sevk eden iklimini, ramazanda yaşamak ve her ayımızı ramazan yapmak, iyiliği bir davranış modeli hâline getirmek anlamına gelmektedir. Böylece bizler, Allah’ın karanlık bir kuyuda yalnızlık girdabından çekip alarak hikmet ve ilimle donattığı Hz. Yusuf misali Kur’an’ın hikmet ve ilimle kuşattığı bir hayata nail olabiliriz.