ŞÜPHESİZ BU KUR’AN, EN DOĞRU YOLA İLETİR - 17/9-10
Kuran, kulluğun esaslarını belirlemekte ve insana, nesnelere, hadiselere, topyekûn hayata bakış açısı vermektedir. Öte yandan onu, kulluğunu zedelemeyecek konularda da serbest bırakmaktadır ki, insana bırakılan bu saha oldukça geniştir.
Ancak insan zaman zaman Kur’an'ın açıklayıp tavsiye ettiği birtakım hususları göz ardı etmiş, yüz çevirmiş ya da Kuranla ilgisi olmayan mevzuları da Kurana arz ederek zorlama yorumlara dalmıştır.
Müslümanların Kuranı her şeye müdahil bir niteliğe büründürmeleri ona olan saygılarının bir ifadesiydi. Fakat bu da Kuran *ın dışında tutulması gereken konuların, onun bünyesinde tartışılarak değerini yüceltmek yerine, basite indirgemek oldu. Teferruatta boğulunca, bütüne varmak, maksuda ulaşmak imkansızlaştı. Tabi ki bu yanlışlıklar kişilere olduğu gibi toplumlara da mal oldu.
Kendi doğrularını Kurana onaylatmaya çalışan kimselerin varlığı ve harici faktörlerin etkisiyle önceden edinilen görüşlerin ne olursa olsun Kurana onaylatılmak istenmesi Kur'an'ı tabi olunacak bir rehber olmaktan çıkartıp tabi olan durumuna düşürecektir.
Kur'an'ın kendi bütünlüğü içinde anlaşılmasının vazgeçilmez esaslarından biri, belki de en önemlisi Kurana önyargısız yaklaşmaktır. Hissi yaklaşımlarda kişiler önceden kabullendikleri sonuçlara ulaşacaklardır. O zaman gerçekler herkese göre değişecektir.
Bir hadis-i şerifte Peygamberimiz, “Kuran' indi görüşleriyle tefsir edenlerin yorumlarında isabetli olsalar da hata etmiş olacaklarım'' ifade etmiştir. (I)
Hiç şüphesiz Kur’an’ın yapısını kavramanın yolu, bütünlük içinde taassuba düşmeden önyargısız araştırmadan geçer. Herkese göre Kur’ani doğrular yerine Kur'an'ın kendi doğruları ön plana çıkmalıdır.
Geçmişte de Kuran tefsiri çalışmalarında hemen her müfessir yaşadığı dönemin revaçta olan ilimlerini eserlerinde ön plana çıkarmışlardır. Fıkıh sahasında derinleşenler fıkhı meselelere; kevni, fenni ilimlerde derinleşenler de bu dallara eserlerinde ağırlık vermişlerdir. Hal böyle olunca Kur’an'ın indiriliş maksatlarından da uzaklaşılmıştır.
Sahabeden ibn-i Mes'ud (ra) “sonraki devirlerde hafızların çok, alimlerin ise az olacağını, Kur'an-ı Kerim'in lafzının hürmet göreceğini, buna mukabil emirlerinin tatbikinde insanların ihmal göstereceğim haber vermiştir.1’ (2)
Nitekim nice hafızların yetiştirildiği Kuran kurslarımızın ve imam- Hatip liselerimizin gelip dayandığı nokta İbn-i Mes’ud'un (ra) işaret ettiği halde değil midir?
Kurana hizmet etmek adına hafızlık olgusuna takılıp kalanlar; daha Kuran okumayı bile bilmeden İslam ve Müslümanlar adına ileri geri konuşan densizler, “Kuran bize yeter, “sloganıyla hareket edip de sünneti bir kenara bırakarak aynı zamanda Kur'an'dan da uzaklaşanlar, Kuran'da şu da var bu da var diyerek Kur’an'ı ne var ne yok her şeye uyarlamaya çalışanlar, bütün bunlar Kurana yanlış ya da maksatlı yaklaşımlardan sadece birkaç tanesidir.
Kuran lisanının güzelliği, üslubunun çekiciliğinden değil bizzat Allah Tealadan gelmiş olmasındandır. Bu güzellik kulağı okşadığı kadar kalbe de hükmeder, insanı büyülemeden hayran bırakır, tahrik etmekten çok etkiler. Bir yandan dikkatleri, Allah’ın varlığının ve kudretinin belgelerini bünyesinde taşıması bakımından görünen varlık alemine ve insanın kendi iç dünyasına çekerken, öte yandan yine Allah'ın okunan belgeleri olan ve insana en doğruyu gösteren Kurana çekmektedir. Muhataplarının bu gibi konularda yoğunlaşmasını Kuran çoğu zaman emretmiştir.
Hz. Aişe anamız (ra) “Peygamber (sav)'in ahlakı nasıldı?" diye sorulduğunda “Onun ahlakı Kur'an'dan ibaretti." demesi manidardır. O, yaşayan Kur’an’dı. O, ayetleri önce ezberler sonra tebliğ eder, ilgili ayetleri açıklayıp tefsir eder, sonra da tatbik ederdi. Sahabesi de öyle yaptı. Ayetleri Kuran kültürü olsun diye değil yaşamak için parça parça ezberler onları yaşar, tatbik eder sonra yemden ezberlerdi.
Peygamberin "Benim size bıraktığım konularda siz de beni serbest bırakın. Çünkü sizden öncekilerin helakinin nedeni nebilerine çok soıu sormaları ve onlarla çokça sürtüşmeleriydi." uyarısına binaen yerli yersiz som sormaz, hadlerini bilirlerdi.
Nitekim bir defasında Hz. Ömer (ra) hutbede iken Abese suresinin 31. ayetindeki “ebben” kelimesinin anlamını sormuş daha sonra da “Onun anlamını bilmesem ne olur ki. “demiştir. (3) Çünkü pratik bir hükme taalluk etmeyen böyle konularda yorumlara girmek faydasızdır. Böyle konularla uğraşmak, davet ve cihat ümmeti olan İslam ümmetine uygun düşmez.
Hz. Ali (ra)bir hutbesinde "Kuran üzerinde düşünmeye, tefekküre teşvik etmiştir, ibn-i Abbas (ra)’ın Kuran konusundaki gayretleri ile ilgili olarak da "O sanki ince bir perdeden gaybe bakıyor."(5) demiştir. Elbette Kuran kendisini anlamaya çalışanlara kendi hâzinelerini açacaktır.
Kur'an'ın kendi bütünlüğü içinde anlaşılması için şu üç husus önemlidir. Ayet çerçevesi, siyak-sibak (öncelik-sonralık) çerçevesi ve Kur'an'ın bütünlüğü çerçevesi. Yanı ayetin kendi iç bütünlüğüne bakılmalı sonra önceki ve sonraki ayetlerle irtibatı, sonra da Kur’an'ın bütünüyle irtibatı ele alınmalıdır.
Allah Teala Kamer suresinde tam dört defa şu ayeti tekrarlamıştır. "Biz Kur'an'ı, düşünüp öğüt alınması için kolaylaştırdık. O halde yok mu düşünüp öğüt alacak olan?” (6)
Yine başka bir ayeti kerimede "Onlar Kur'an'ı tedebbür etmezler mi? Yoksa kalplerinde kilit mi var?” (7) buyurarak, kalpleri kilitli olmayanlara Kur’an'ın kapılarının ardına kadar açık olduğu, yalnız tedebbür ve tefekkür edilmesi gerektiği, bu takdirde onun anlaşılması ve öğüt alınmasının çok kolay olacağı ifade edilmiştir.
O halde, hayatı tümüyle kucaklayan, insanlara dünya ve ahiret saadetini temin için indirilen Kur’an’ı her gün az da olsa devamlı olarak okumalı, tefekkür etmeli, onu anlamaya çalışmalı, gereğince de amel etmeliyiz.
-----------------------------------------------------------------------------------------------
1- Sünen-İ Ebu Davud, IV, 63-64
2- Malik, el-Muvatta, Kitabu Camii's-salat
3- el-ltkan fi Ulumi'l-Kur'an, Suyuti, c. 2, s. 113
4- Nehcu’l-Belağa, Hutbe 157
5- et-Tefsir ve'l-Mufessirun, c. I, s. 67
6- Kamer suresi, 54/17, 22, 32, 40
7- Muhammed suresi, 47 /24