* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Kur’an’da İnsan Terbiyesi  (Okunma sayısı 1653 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı gurbetciyim

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2330
Kur’an’da İnsan Terbiyesi
« : Kasım 24, 2014, 09:29:30 ÖS »
Kur’an’da İnsan Terbiyesi

Kur'an, bir hidayettir, Kur'an Rahmettir. Kur'an insanı zulumattan nura çıkartır. Kur'an gönüllere bir şifa, hakkı batıldan ayıran furkandır. Ancak tüm bunlarla birlikle. Kur'an gerçek bir terbiye kitabıdır.
   İnsanı Allah yaratmıştır, onun olumlu ve olumsuz, yönlerini, açmazlarını, düşkünlüklerini, zaaflarını ve onlardan nasıl kurtulacağını ve nasıl terbiye olacağım "O" göstermiştir.
    Yüce Allah bir Rab'dir. Rab: İnsanı en iyi eğiten, öğreten, yetiştiren, insanı terbiye edip, asıl yurda (ahirete) hazırlayandır.
“... Arınmayı içten arzu eden adamlar vardın Allah temizlenip arınanları sever (Tevbe-l08) ...Kim temizlenip arınırsa, artık o kendi nefsi için temizlenip arınmıştır.” (Fatır-18)
   Temizlenip arınmak, terbiye sürecinin başlangıcıdır. Bir insanı önce ailesi, sonra çevresi, daha sonrada (eğer yapabilirse) kendisi terbiye eder. Ancak en ideal ve doğru olanı, onu yaratanının terbiye etmesidir. Bu ise ancak, O'nun bize indirdiği Kur'an'a yönelmekle müm kün olabilmektedir.
    Kur'an'ın hangi ayetine bakarsak bakalım mutlaka olgun bir imana ve Allah'a kulluğa çıkacak şekilde indirilmiştir. Tüm ayetler birbirini tamamlar ve hiç birisinde en ufak bir tenakuz yoktur. Yine Kur'an'ın hangi ayetine bakarsak bakalım, mutlaka insanı onaran ve terbiye eden bir yönü vardır. Çünkü bu kitap mutlak mürehbi olan tarafından insanın terbiye edilmesi için indirilmiştir.
   Yukardaki ayette de belirtildiği gibi Allah insanın temizlenip arınanları sever. İnsanın temizlenip arına-bilmesi için kirlenmiş olduğunu farketmiş olmalıdır. O yüzden kişi mutlaka önce kendisini tanıma sürecine girmeli, kendisini anlamalı ve nasıl ve neden terbiye olması gerektiğine iyice ikna olmalıdır. Çünkü her terbiye süreci uzun bir yol alır, zahmetlidir, ve birazda insana acı verir. Çünkü kişi, alışkanlıklarından ve alıştığı hayattan kolay kolay vazgeçmek istemez.
   “Doğrusu biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik.” (Tin-4-5)
   Rahman, yukarıdaki ayette insanın şeklen, biçim olarak en güzel biçimde yaratıldığını, ancak buna mukabil insanın diğer yönü olan yani nefsi yönünün aşağıların aşağısına çevrildiğini söylüyor. İşte insanın dünyadaki yaşama gayesinin en başında yer alan durumlardan bir taneside bu ayettir.
   Yani biçim olarak en güzel şekilde yaratılmış olar insanın, ruhi olarakta ona denk hale getirilip terbiye edilmesi gerekir. Allah insandan onun sorumlu olduğu şeyleri ister, sorumlu olmadıklarını ise istemez. Allah  insandan organlarını daha iyi yapmasını istemez, vücudunun şeklini değiştirip başkalaştırmasını istemez. Ancak nefsini tanımasını terbiye etmesini, güzelleştirip olgunlaştırmasını ister.
   “Ey Ademoğlulları, içinizde size ayetlerimi haber veren elçiler geldiğinde, kim sakınır ve (davranışlarını)  düzeltirse onlar için korku yoktur, onlar mahsunda olmayacaktır.” (Araf-35)
    Kişi kendisini, yaratanının öngördüğü şekilde onun Kitabına uygun olarak terbiye edebilirse doğruyu  bulmuş ve hidayete gelmiş olacaktır. Çünkü özünde Rahmani terbiye içermeyen bir kulluk, her zaman  eksik ve hatalı olacaktır. Rahmani terbiyenin kaynağı ise Kur'an'dır.
 “Ben nefsini temize çıkartmam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediğinin dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir.” (Yusuf -53)
    “Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene'. Sonra ona fücurunu (snur tanımaz günah ve kötülüğünü)  ve ondan sakınmayı ilham edene. Onu arındınp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Onu örtüp saran da  elbette yıkıma uğramıştır.” (Şems- 7-8-9-10)
   “Artık kim taşkınlık edip azarsa  dünya hayatını seçerse, şüphesiz cehennem (onun için) bir barınma yeridir. Kim Rabbinin makamından korkar ve nefsi hebadan sakındırırsa, şüphesiz cennet (onun için) bir barınma veridir.” (Naziyat -37-38-39-40-41)
   İnsan nefsi karmaşık bir yapıya sahiptir. Sorunlar yumağıdır, insana kötü ve yanlış şeyleri güzel ve çekici gösterme özelliğine sahiptir. İnsan, nefsinin etkisinde kalarak yanlışa meyleder. Nefis her zaman "nefis" olan şeyleri isteyerek insanın dikkatini dağıtır ve onun iyiliklere ulaşmasını engeller. Nefis bunu yaparken, kendisinin adeta akıl hocası olan şeytanının sözünü dinler. Çünkü şeytan nefsi iyi tanır, onun nelerden hoşlanacağını çok iyi bilir, Şeytandan korunabilmek için, insan mutlaka "muhsin' ve 'muhlis' olmalı, kendisini tanıma sürecine girmeli. Kendi öz muhasebesini yapmalı, hareketlerini davranışlarını tanımalı, bunları nasıl olgunlaştırıp düzelteceğini düşünmelidir. Bu eylemi yaparken de Yüce Yaratıcısını hiç unutmamalı ve onun Kitabullah’ını önüne koymalıdır. Bizi yaratan ve bizi her şeyiyle en iyi tanıyan "O" olduğuna göre O'nun Kitabı ve Onun güzel Resulü'nün sünnetleri bizi terbiye etmelidir.
   KUR'AN İNSANI NASIL TERBİYE EDER?
   Kur'an'ı Kerim'in inzal (iniş) sırası, aslında Allah (c.c)'ın insanlığı terbiye sürecidir. Rahman katında elimizdeki mevcut haliyle mahfuz olan Kitabullah, elimizdeki şekliyle inmemiş, terbiye süreci dikkate alınarak peyder pey tedrici olarak inmiştir. Yine Kur'an. birçok ayette açıklar, izah eder, emreder ve yasaklar. Bu insanlığın Kur'an'a göre terbiye süreci dikkate alınarak bir uygulama yapılacak ise, aynı yolun izlenmesi gerektiğinin de ayrı bir delilidir.
    Kur'an insanı terbiye ederken "üç aşamalı' bir yol izler.
   Birinci aşama; zihnin terbiyesi. İkinci aşama; kalbin terbiyesi. Üçüncü aşama; amellerin (hayatın) terbiyesidir.
    Bu aşamaları uygularken asla aceleci bir tavır sergilemez. Her zaman tedrici bir üslup benimser. Unutulmamalıdır ki, Kur'an başında. Kainatın en güzel insanı (s.a.v.) olduğu halde terbiye süreci 23 senede tamamlanmıştır. Değişim ve terbiye kolay değildir. Çünkü insan doğası, bir değişime direnç gösterir. Zihinin ikna süreciyle yumuşama gösterir, ameli uygulama ile olgunlaşır. İşte bu notka terbiye sürecinin varmak istediği yerdir. Sonuçta artık insan, zihni, kalbi ve ameli terbiye sürecini tamamlamış olur.
   1. ZİHİN TERBİYESİ
    Zihin: insan neslinin, beyni ve aklı ile gerçekleştirdiği tüm tefekkür ve tasavvur faaliyetlerinin hepsine birden verilen isimdir. İnsanı sevk ve idare iki mekanizma vardır. Bunlardan birincisi zihin, ikincisi kalptir. Zihin duru ve düzgün olursa, kişinin kalbi de hayatı da duru ve düzgün olacaktır. Eğer zihinde kirlenmeler ve şüpheler (marazlar) baş göstermişse artık ikinci idare mekanizma olan kalpte de kirlenmeler ve marazlar oluşmaya başlayacaktır.
    İşte bu yüzden Rahman, insanın terbiye sürecine zihin tasavvurlarında ki sorunların ve yanlışların düzeltilmesinden başlar. Bir insanın zihnindeki doğru bilgiler eksikse, ya hevasından yada hayalinden konuşmaya başlar. Bu da insanın helakini getirir. Rahman bu yönünü terbiye etmek ve işe doğru zihin inşaasından başlamak istediği için.
   "Oku, yaratan Rabbi'nin adı ile" (Alak- 1)
"Kur'an'ı tertil üzere(ağır ağır/düşünerek) oku" (Müzemmil- 4) diyerek. Kur'an'i terbiyenin nereden başlaması gerektiğini açıkça ortaya koymuştur. Kişinin zihinde aydınlık ve hakikat yoksa orayı karanlık ve cahillik doldurur. O yüzden insan okumalı, anlamalı ve terbiye olmalı. Ama neyi okumalı ve nasıl okumalı. İşte bu iki soru, insanı çok düşündürmüştür. Ancak ayete tekrar dönecek olursak, birinci soru olan neyi okumalıyız sorusunu, insanı Allah'a ve hakikate götürecek bilgi ve hikmet olduğunu anlayabiliriz. Çünkü Allah, bizim okuyarak On' dan uzaklaşmamızı değil, aksine O' na yaklaşmamızı ve yola girmemizi arzu eder. Yine Peygamber Efendimizin (sav),
   "Faydasız ilimden sana sığırımın", sözünden okumaktan kastın, fayda sağlamak olduğu da anlaşılmaktadır. İlk inen ayette ki ikinci dikkat çekici nokta ise 'Rabbi'nin adı ile' ifadesidir. Bu ifade ikinci soru olan, nasıl okumalıyız sorusunun cevabının oluşturmaktadır. Eğer Allah (c.c) bir Rab ise ki öyle, o zaman O'nun bizi terbiye etmesine müşahade edici olarak, ama mutlaka O'nun adıyla okumalıyız. O'nun adı anılmadan başlanan her iş. Hz.Peygamberin (s.a.v.) de belirttiği gibi eksiktir, güdüktür.
    O yüzden insan Allah adıyla, Allah için ve Allah'ın kendisini terbiye etmesine müsahade ederek okumalıdır. Zihni. Rahmanın öngördüğü doğru bilgilerle terbiye edilmiş insanın, artık kalbide hayatıda doğru üzere kurulacaktır. İşte Rahman’ın binden istediğide budur.
   Terbiye Olmadan Israr ve Müstağnilik:
   Yine Rahman, terbiyenin başı olan 'Alâk' suresinde,
   Ayet-i Kerimesi ile, kişinin kendisini müstağni; yani zengin ihtiyaçsız, kimseye muhtaç olmayan olarak görmesinin azma sebebi olduğunu ortaya koyuluyor. İnsanda yeterlilik duygusu önce zihinde başlar, oradan kalbe iner, kalbte 'kibir' halini alır ve sonuçta kişinin bütün hayatını olumsuz etkileyen bir vürüs gibi kişiyi sarar ve mahveder. Terbiye olmamak müstağniliğe, müstağnilikte azgınlığa götürür. İnsanın müstağnilikten kurtulabilmesi için, yine aynı suresinin 12, ayetinde belirtildiği gibi takvalı olması gerekir.
   Takva; İnsanda Allah'a karşı korkup sakınma, daha doğrusu Allah'ın rızasızlığından korkup sakınmadır. Bir açıdan da kişinin kendisini koruması anlamına da gelir. Eğer kişi bakış açısına ve hayatına dikkat etmeden  yaşarsa sürekli kirlenecek, Allah'tan ve O'nun rızasından uzaklaşacaktır.
   Rahman takvayı insanı örten bir elbiseye benzetir:
  "Ey Ademoğulları, biz sizin çirkin yerlerinizi örtecek bir elbise ve size süs kazandıracak bir giyim  indirdik. Takva ile kuşanıp-donanmak ise, bu daha hayırlıdır. Bu Allah'ın ayetlerindendir. Umulur ki düşünüp öğüt alırlar" (Araf- 26)
   Elbise, insanı dıştan gelecek olumsuz etkilere karşı nasıl korursa, takvada insanı manevî anlamda dıştan ve içten gelebilecek olumsuz durumlara karşı korur. O yüzden, terbiye mutlak anlamda ancak takva ile olgunlaşır.
   "Şüphesiz, döniiş yanlızca Rabhinedir" (Alak- 8)
   İçinde bulunduğumuz hayatın, çoğu kez bizi sarıp kuşattığını ve bir yerlere doğru sürükleyip götürdüğünü fark etmeyiz, Ancak insan, bu dünyada misafirhanededir ve döneceği yer Rabbisinin yanıdır. Eğer hayatın bu acımasız dişlileri arasına kul kendisini kaptırır ve önce varacağı yeri sonra da Allah'ı unutursa, Allah ta onu unutur ve bu kişinin mutlak felaketi anlamına gelir. İşte Allah bu büyük tehlikeyi bize hatırlatarak bizim çok dikkatli olmamızı ve 'Ahiret terbiyesi' içinde olmamızı ister. Ahireti unutmadan yaşayan insan, dünyayı olması gereken yere oturtur. Gözünde ve gönlünde büyütmez, dünyanın onu alıp götürmesine fırsat vermez.
Sonuçta insan, nerede ne kadar kalacaksa oraya okadar önem vermesi gerekir!
    İşte bu, bir ahiret terbiyesidir.
   Zillin Terbiyesinde Hak-Batıl ayrışması:
  "Ve şüphesiz sen pek büyük bir ahlak üzeresin. Artık yakında göreceksin ve onlarda görecekler. Sizden hanginizin fitneye tutulup çıldırdığını. Elbette senin Rabbin, kimin kendi yolundan şaşırıp-saptığını daha iyi bilendir." (Kalem- 4-5-6-7)
   "Şu halde yalanlayanlara itaat etme. Onlar senin kendilerine yaranmanı (uzlaşmanı) arzu ettiler; o zaman onlar da sana yaranıp-uzlaşacaklardı. Şunlardan hiçbirine itaat etme; Yemin edip duran, aşağılık. Alabildiğine ayıplayıp kötüleyen, söz getirip götüren. Hayrı engelleyip duran, saldırgan, olabildiğince günahkar. Zorba, saygısız, sonra da kulağı kesik. Mal ve çocuklar sahibi oldu diye. Kendisine adetlerimiz okunduğu zaman, (Bunlar) Eskilerin uydurma masallarıdır diyen" (Kalem -8-9-10-11-12-13-14-15)
   Rahman, daha ikinci inen sure olan. Kalem suresinde iyilerle kötülerin, beyazlarla siyahların, aydınlıkla karanlığın arasını açmak ister. Çünkü siyah boya, beyaz boyaya 'bir kaşık' karıştığında, artık beyaz hiç bir zaman saf beyaz olamayacaktır. Artık ‘o’ kirlenmiş ve grileşmeye başlamıştır. Rahman bunu bildiği için kirlilerle temizlerin arasını açarak terbiye etmiştir. Ancak aslolan beyaz boyaların kendisini 'takva' ile muhafaza ederek, yavaş yavaş kendi boyasından siyah boyalara aktarma yapmalı ve onlarında zaman içinde kendisi gibi beyazlaşmasını sağlamalıdır, İmani terbiye de bunu gerektirir...
    Terbiyede ve Eğitimden Vazgeçmemek:
   "Şimdi sen Rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus) gibi olma. Hani O içi kahır dolu olarak (Rabbine) çağrıda bulunmuştu. Eğer Rabbinden bir nimet ona ulaşmamış olsaydı, mutlaka yerilmiş ve çıplak  bir durumda atılmış olacaktı" (Kalem- 48-49)
    Terbiye süreci zor ve zahmetlidir. Bazen, kendimizi terbiye sürecinde yol almış olsak bile, etrafınızı terbiye etmeniz zor hatta bazen imkansızdır. İnsan böylesi bir durumda umutsuzluğa ve karamsarlığa düşmeden yolunu sabırla ve istikrarla, Hz. Nuh (a.s)'un kararlılığıyla sürdürmelidir. Rahman'ın beklediği ve doğru olan da budur.
   "Allah'a söz vermişlerdi; Allah'a verilen söz ise (ağır bir) sorumluluktur" (Ahzâb- 15)
   "Müminlerden öyle adamlar vardır ki Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimide beklemekledirler. Onlar hiçbir değiştirme ile (sözlerini-özlerini) değiştirmediler" (Ahzâb- 23)
   İman ettiğini söylemek. Rahman'a bir çeşit ağır bir söz vermektir. Söz vermek zihin ve kalb işidir. İnsan haklılığına ve gerekliliğine inandığı bir sözü verir. Ancak insan çoğu kere söz verdiği zaman ki hali üzere kalmaz. Çünkü insan yaşarken hayatına birçok yabancı tasavvurlar akar. Önce bunlara dönüp bakmaz. Ancak onlar hayatına akmaya tüm hızıyla devanı eder. Önceleri pek itibar etmediği bu düşüncelere, sonraları acaba diyerek yaklaşır. İşte değişimin ilk başlangıç yeri burasıdır. İnsan bunu zihninde pek önemsemez ancak burası önem li kırılma noktasıdır. Çükü zihin batılın haklı olabileceğine bir inanmaya başladığında artık kendisi olmaktan uzaklaşmaya başlamıştır. Geri dönülmesi kolay olmayan bir yola yavaş yavaş girilmiş demektir.
   Rahman, insanın inancının gelişmeye açık, değişmeye kapalı olmasını ister. Rahman, kendisine verilen sözlere sadakat göstermemizi ister. Rahman bizim kendimizi başıboş bırakmamamızı ister. İnsan tüm bunları ancak komplekslerinden kurtulduğunda başarabilir Çünkü kompleksler bozulmaların ana kaynağıdır.
   2. KALBİN TERBİYESİ
  Kalbin kelime anlamı: Bir halden başka bir hale, bir durumdan başka bir duruma geçmek, yani inkilab eden demektir. Kalb; Rahman'ın insana bahşettiği en kıymetli organdır. Maddi vücudumuzdaki kalbimiz eğer sağlıklı ise bedenimizde sağlıklıdır. Eğer kalb bozulmaya başlamış ise bedenimizde bozulmaya başlamış demektir.
   Peygamber Efendimiz (s.a.v.):
"İnsan vücudunda bir et parçası vardır, o düzelirse bütün vücud düzelir, o bozuk olduğunda bütün vücud ifsad olur. İyi bilin ki, işte o et parçası kalbtir" (Buharı. Müslim, Ibn Mace) buyurmuştur.
   Maddî bedenimizin olduğu gibi, manevî bedenimizinde kalbi vardır. Orası kirlenir ve bozulursa insanın tüm hayatı kirlenir ve bozulur. Eğer insanın kalbi tüm marazlardan ve kirlerden arınırsa hayatı doğru, güzel ve temiz olur. İşte Rahman'ın insandan beklediği de budur.
   Kalb, imanın ve küfrün, sevgilerin ve nefretlerin, tüm duyguların, özelliklede takvanın üretildiği yerdir. Aynı zamanda kalp bir tatmin odasıdır. İnsanın ikna okluğu yer gerçekte akıl değil kalptir. Akıl düşünür ölçüp biçer, elde ettiği verileri kalbe gönderir. Kalb ikna olmuş ve huzur bulmuş ise mutmain olur. Kalbi gerçekte mutmain edecek olan ise Allah'ın zikridir. Zikir ise, Allah'tan bize inen şeylerin tamamıdır.
   "Bunlar, iman edenler ve kalbleri Allah'ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun, kalbler yanlızca Allah'ın zikriyle mutmain olur" (Rad-13)
   Rahman, bizim başka şeylere yönelerek tatmin olmamızın mümkün olamayacağını söyleyerek, bize kalb terbiyesini öğretiyor. Çünkü bir insanın kalbi terbiye olmuş ise artık insanın tüm vücudu ve hayatı terbiye olmuş demektir.
    Kalbin Katılaşması:
  "Bundan sonra kableriniz, yine katılaştı, taş gibi, hatta daha katı. Çünkü taşlardan öyleleri vardır ki, onlardan ırmaklar fışkırır, öyleleri vardır ki yarılır, ondan sular çıkar, öyleleri vardır ki Allah korkusuyla yuvarlanır. Allah yaptıklarınızdan gafil değildir." (Bakara- 74)
    "Asla hayır, onların kazandıkları, kalbleri. üzerinde pas tutmuştur." (Muttaffifin- 15)
    İnsan hayatın içinde kirlenir ve yara alır. Bu yaralar zamanla büyür ve insanın kalbinin kabuk bağlamasına ve katılaşmasına sebeb olur. Katılaşmış bir kalbin artık doğruyu ve hakikati anlaması kolay olmaz. İnsan kendisini sürekli kontrol etmeli ve tevbe istiğfar etmeli. Kalbi katılaştıran hastalıkların başında zikirden uzak durmak gelir. Dünya ya düşkünlük, günaha düşkünlük, çok gülmek, çok konuşmak, çok yemek ve şehevi arzulara fazlaca düşkünlük kalbi katılaştırır ve nurunu alır.
    Kalbin Yumuşaması:
   "İman edenlerin  Allah'ın ve haktan inmiş olanın zikri İçin kalbl erinin 'saygı' ve korku ile yumuşaması zamanı gelmedi mi? Onlar bundan önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun bir süre geçmiş, böylece kalbleride katılaşmış bulunanlar gibi olmasınlar. Onlardan çoğu fasık olanlardı" (Hadid- 16)
    Yukarıdaki ayetten anladığımıza göre, bir müminin imandan hemen sonra kalbinin yumuşamadığı, bunun biraz zaman alacağı anlaşılıyor. Demek ki insan kalbinin yumuşaması için sağlıklı bir manevî sürece ermesi gerekir. Katılaşmış kalblerin yumuşatacak olan yegane ilaç ise, Ranman'dan inen zikrin tamamıdır. İnsan zikre sarıldıkça, anlamsız şeylerden ve şeytanın şerrinden uzaklaşır. İnsan şeytandan uzaklaştıkça İlah'a sarılmanın haklılığını ve güzelliğini anlar. Kısaca kalbin yumuşaması da Kur'an'i terbiyenin bir sonucudur.
   Kalbin Körelmesi:
  "Çünkü doğrusu, gözler kör olmaz,, ancak sinelerdeki kalbler kör olur" (Hac- 46)
  Kalbin körelmesi, insanın artık gerçeği idrak edememesi, anlayamaması, duyarlılığını tamamen kaybetmesidir. Böyle bir hale gelmiş bir kalb artık, kalb olmaktan çıkmış, adeta taşlaşmıştır.
   Peki kalbin körelmesi neden olur? Hiçbir şey bir anda olmadığı gibi, körelmede bir anda olmaz, yavaş yavaş olur.
   Kainatın en güzel insanı diyor ki:
"İnsan bir günah işledikçe kalbinde bir karaleke olur. Günaha devam ettikçe lekelerde artar ve kişinin kalbi kararır "
   İşte kalbin kararmasının temel sebebi, günah ve tuğyanda ısrarlı olmaktır. Kişi kara lekelerle kalbini öttükçe artık orası tamamen kapanır, adeta bir zift tabakası gibi kalbi simsiyah yapar. Artık insanın en nemli yeri tamamen kör olur.
   Kalb kararmasının panzehiri, çokça tevbe istiğfar getirmek yaptığı günahı önemsiz ve küçük görmemek onu Rahman'a varacak bir yol belirlemektir.
    KALB HASTALIKLARI
   "Şeytanın katıp bırakmaları, kalplerinde hastalık olanlara ve kalbleri (her türlü) duyarlılıktan yoksun bulunanlara (Allah'ın) bir deneme kılması içindir. Şüphesiz zalimler, uzak bir ayrılık içindedirler" (Hac-3)
   "Ve siz Allah hakkında (birtakım) zanlarda bulunuyordunuz"
   "İste orada, iman edenler, sınanmış ve şiddetli bir sarsıntıyla sarsıntıya uğratılmıştı.
   "Hani münafık olanlar ve kalblerinde hastalık bulunanlar: Allah ve Resulü, bize hoş bir aldanıştan aşka bir şey vadetmedi diyorlardı" (Ahzab- 10-11-12)
   İnsan bedeninin hastalanması hem iç etkenlere, nemde dış etkenlere bağlıdır. Kalb hastalıklarıda aynı şekilde hem iç etkenlerle hemde dış etkenlerle bağlıdır. İnsan hastalanmaya başladığını çoğu kez fark edemez, ancak ne zamanki hastalık ilerler, marazlar tüm bedeni sarmaya başlar kişi ancak o zaman gaflet uykusundan yanmaya başlar, çoğu kez uyanamaz bile...
      Bu durum, insanın kalb marazlarına karşı rahat davranmasının, içinde besleyip büyüttüğü şüphelerinin zerine gitmediğinin bir sonucudur. İnsan kalbinde cevabı verilmemiş bir soruyu ve şüpheyi şeytan sürekli aşır, kanatır ve marazın azmasına sebep olur. Sürekli Kur'an'ı okuyarak kendisini Rahman'ın terbiye etmesine müşahade etmiş insanlar kalb marazlarına karşı daha duyarlı olurlar. Şeytanın hilelerine karşı Rahman onlara basiret verir.
     Kocaman bir ağaç nasıl ki küçük bir tohumdan çıkar, uygun ortam ve iklim bulursa yavaş yavaş büyür, kök salar ve gelişirse, insan kalbindeki marazlarda tıpkı bunun gibi küçük bir tohumdan meydana gelir, Allah (c.c) insanoğlunu yaratırken bir imtahan vesilesi olmak üzere her insanın içine farklı türlerde, maraz olmaya müsait tohumlar yerleştirmiştir. Kişi bu tohumları daha büyümeden, Kur'an'i terbiye sürecine girerek yok etmelidir. İşte ozaman imtahamnı başarıyla tamamlamış olur. Zaten Rahman'ın istediği de budur..
    Bundan sonraki yazımız da inşaallah, kalb hastalıkların türleri, nasıl oluştuğu ve tedavilerinin nasıl olması gerektiği üzerinde olacaktır.
Rahman'ın öngördüğü şekilde terbiye sürecine girmek dileğiyle...


Abdulhamid KARAMAN

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]