Kur’an’da Anlatılan Azaba Uğramış Bahçe Sahiplerinden Bu günümüze Yansıyanlar
Yüce Allah Kalem Suresi’nde sahip oldukları nimetlerin şükrünü ifa etmeyen, verilen nimetle şımaran ve bunun için ilahi azaba uğrayan bahçe sahiplerinin kötü akıbetinden bahsetmektedir ki benzer hatalara düşmeyelim.
Rivayete göre bu bahçe, Yemen’in başkenti Sana’dan iki fersahlık bir mesafede bulunuyordu. Buranın ilk sahibi salih bir zattı. Hasat zamanı bostanının mahsullerinden yoksullara pay ayırır, onlara birçok şeyler verirdi. Ne zaman ki, kendisi vefat etti, oğulları babalarının bu uygulamasına aykırı bir şekilde hareket etmeye başladılar. “Eğer babamız gibi biz de mahsulâttan fakirlere bir şeyler bırakırsak o takdirde biz ihtiyaç içinde kalırız” dediler ve bahçenin meyvelerini sabah erkenden toplama ve yoksullara bir şey bırakmama konusunda anlaştılar. Kararlaştırdıkları bu kötülüğü nasıl gerçekleştireceklerini geceden tasarladılar ve ondan sonra yatıp sabahın açmasını beklediler.
Ancak onlar uyurken Cenabı- Hakk’ın katından gönderilen bir azap o bahçeyi yakıp yıktı, simsiyah kesti. Ama onların bundan haberi yoktu. Onlar gece kararlaştırdıkları gibi sabah erkenden uyandılar, verdikleri kararı uygulamak için birbirlerine seslendiler: “Haydi ürünleri toplayacaksınız erkenden bahçenize gidin.”
Geceden verdikleri kararı uygulamak için birbiriyle fısıldaşarak yürümeye başladılar. Giderken de birbirlerini uyararak, “Sakın bu gün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın” diyorlardı.
Fakat bahçeyi görünce, “Herhalde biz yolu şaşırdık, başka bir yere geldik, burası bizim meyve yüklü bahçemiz olamaz. Mutlaka yolumuzu şaşırmışız” dediler. Fakat geliş yollarını iyice kontrol ettikten sonra gerçekle yüz yüze geldiler ve dediler ki: “Hayır, doğrusu biz mahrum bırakıldık.”
Kardeşler önce suçu birbirlerine atarak birbirlerini suçlamaya başladılar. Başkalarına tuzak kurmanın, gizli planlar tasarlamanın, eldeki nimetlerden dolayı şımarıp yoksulların payına el koymanın elem verici akıbetini tadıyorlarken, aralarında en ılımlı, en akıllı ve en iyi olanı öne atılıyor ve onları uyarıyor.
Öyle anlaşılıyor ki, bu ortanca kardeş ötekilerden farklı bir görüşe sahipmiş. Daha önce de diğer kardeşlerini uyarmış ama etkili olamamış. Diğerleri karşı çıkıp kendisi yalnız kalınca o da kendince hak gördüğü gerçeği ısrarla savunamamış. Aksine kendi fikrinden vazgeçerek onların fikrine uymuş ve bu yüzden o da diğerleri gibi nimetlerden yoksun bırakılmak suretiyle cezalandırılmıştı.
Bu korkunç manzara karışında yine inisiyatifi ortanca kardeş ele alıyor ve daha önce kendilerine yönelttiği öğütleri, direktifleri hatırlatıyor. Bu sefer, ortanca kardeşlerinin onlara verdiği öğüdü dinliyorlar ve hep birlikte tevbe ediyorlar. Bu kötü akıbet karşısında birbirlerini kınamayı bırakıyor ve belki Yüce Allah kendilerini bağışlar ve şımarmanın, yoksulun hakkını gasp etmenin, bu amaçla hile yapıp gizli planlar tasarlamanın kurbanı olan bahçelerini geri verir diye suçlarını topluca itiraf ederek şöyle diyorlar:
“Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kimselermişiz. Belki Rabbimiz bize bundan daha iyisini verir: Doğrusu artık, Rabbimizden dilemeliyiz.”
Tabiinin önde gelenlerinden Mücahid’den rivayet edildiğine göre bu zatlar tevbe etmişler, Allah Teâlâ da onlara daha hayırlı nimetler nasip etmiştir. İşte tevbenin feyzi ve bereketi. Mademki insanlar, kusurlardan kurtulamıyorlar, o halde kusurlarını bilsinler, daha fırsat elde iken tevbe edip Yüce Allah’a ilticada etsinler.
Evet, Yüce Allah insanları yoklukla sınandığı gibi nimetle de sınar. Ellerindeki nimetlerden dolayı şımaran, iyiliğe engel olan, sahip bulundukları mal ve mülkle övünenlere ve işte bu kıssada bahçe sahiplerinin akıbetleri anlatılıyor. Bu tür davrananlara dünyada da ahirette de azap vardır. “Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür.”
Bu gün karşılaştığımız maddi ve manevi sıkıntıların sebebini başka yerlerde aramak beyhude bir çırpınıştır. Dertlerimizin temel nedeni, sahip olduğumuz şeylerle mağrur olmamız ve ahiret hayatını unutmamızdır. Eğer dini tam olarak yaşamaya azmetmezsek yarınımız bu günümüzden daha kötü olacaktır.