Kur’an’ı Kerimde Toplum Hayatımız
Kur’an-ı Kerim insanlığa Allah tarafından, son peygamber Hz. Muhammed (A.S.) vasıtasıyla gönderilen son ilahi mesajdır.
Muhatabı bütün insanlardır. Hükmü kıyamete kadar geçerlidir. Gayesi dünyayı ve içinde yaşadığımız cemiyeti yaşanır hale getirerek, insanları hem dünyada hem de ahirette mutluluğa eriştirmektir.
İnsanı alakadar eden her konu Kur’an’ın gündeminde vardır. Çünkü insan, Allah’ın yeryüzündeki halifesidir. Eşrefi mahlukattır. Bu güzel varlığın (insanın) melekleri dahi imrendirecek kadar güzel bir hayat tarzı ortaya koyarak, mükemmel bir tabloyu sergilemesi gerekmektedir. Bunun için yüce Rabbimiz insanları gerek ferdi, gerek ailevi, gerekse içtimai hayatlarında mutlu kılacak prensipleri Kur’an’ın değişik surelerinde ve bilhassa Hucurat suresinde beyan etmiştir.
Konuşma adabından, sabırdan, herkese ve her habere inanılmaması gerektiğinden, kavga eden kişi veya grupların barıştırmasından, inananların kardeş olduklarından, adaletten, doğruluktan bahsediyor. Alay etmenin, kötü lakaplar takmanın, gıybet yapmanın, tecessüs etmenin, kötü zanda bulunmanın, ırkçılığın yasaklandığını ve insanlar arasında üstünlüğün ancak “Takva” ile olabileceğini beyan ediyor.
Şimdi bu konuları Hucurat suresinin ayetleri ve Rasül-i Ekrem Efendimiz (A.S.)’ın hadis-i şerifleri ışığında irdelemeye çalışalım. Cenab-ı Hakk buyuruyor ki: “Ey iman edenler! Allah’ın ve Rasulü’nün huzurunda öne geçmeyin. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah hakkıyla işiten, hakkıyla bilendir.1
Bu ayet-i celile bir rivayete göre Kurban Bayramı günü, Rasûl-i Ekrem’den önce kurbanlarını keserek aceleci davranan mü’minler hakkında nazil olmuştur. Bu davranışın doğru olmadığı beyan edilerek, böyle davrananlar ikaz edilmiştir. Bir hadis-i şerifte: "Bu günümüzde başlayacağımız ilk şey namaz kılmamız, sonra dönüp kurban kesmemizdir. Böyle kim yaparsa sünnetimize uymuş olur. Kim bayram namazı kılmadan kurban keserse o, ancak ev halkına acele istediği eti ulaştırmış olur. Bu da kurban yerine geçmez”2 buyrularak, Kurban Bayramı günü yapılacak ibadetlerdeki sıralama anlatılmış olmaktadır. Yine bu ayet-i kerime ile mü’minlere şu emirlerin verildiği beyan edilmektedir. Bunlar: 1. Söz ve davranışlarınızla peygamberin önüne geçmeyin, 2. Kur’an ve sünnete aykırı söz söylemeyin, 3. Peygamberin yanında peygamberden önce görüş beyan etmeyin.
İkinci ayet-i kerimede ise-, Rasül- i Ekremin yanında yüksek sesle adaba uygun olmayan bir tarzda konuşmak yasaklanıyor. “Ey iman edenler! seslerinizi peygamberin sesinden daha fazla yükseltmeyin...”3
Diyebiliriz ki, Rasulüllah bedenen aramızda yok. Bu emri ilahi bugün de geçerli midir? Elbette geçerlidir. Bu ayet-i celile, Peygamber Efendimiz (A.S.)’in mübarek ravzasının duvarında yazılıdır. Hayatta gösterilen saygının, kabrini ziyaret ederken de gösterilmesi gerektiğini hatırlatmaktadır.
Yine O’nun varisleri konumunda olan, yerine göre din alimlerine, büyüklere, öğretmenlere, komutanlara, idarecilere...
Saygı gösterilmesini bu ayet bizlere emrediyor. Şu hikmetli sözlerde "büyüğe saygı, küçüğe merhametli olun, eğer dostun senden üstün ise, ona saygı duy, denginse vefalı ol, senden aşağı ise merhametli ol. Alimse saygı ve hizmetle, cahilse siyasetle, zenginse minnetsiz, fakirse cömert davran."
“İnsanlara öyle davranın ki, ölürseniz arkanızdan ağlasınlar. Kaybolursanız sizi arasınlar.” Hz. Ali (R.A.) ise: “Akıllının dili kalbinde, ahmağın kalbi ağzındadır. Akıl tam olunca, söz eksik olur.” buyurarak bu altın öğütlerle insanlara toplumda konuşma adabını öğretmektedirler.
“Ey iman edenler! Eğer bir fasık size bir haber getirirse onu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz.’4
Bu ayet ön yargı ile hareket eden, işin aslını bilmeden yalan haber getiren ve bu habercinin haberlerini araştırmadan acelece davrananların topluma ne kadar büyük zarar verdiklerini bize haber veriyor. Soğukkanlı, düşünerek, itidalle hareket etmenin önemine değiniliyor.
Bu ayetin inişine sebep olan hadise şöyle gelişiyor. Rasül-i Ekrem (A.S.) Velid b. Utbe isimli sahabeyi Beni Mustalık kabilesine zekat toplamak için gönderiyor. Bu sahabi ile söz konusu kabile arasında eskiye dayanan bir husumet vardır. Velid’in geldiğini duyan kabile mensupları binitli olarak karşılamaya çıkarlar. Velid onları görünce korkar, telaşlanır. Hemen geri döner. Peygamber (A.S.)’a Beni Mustaliklerin saldırısına uğradığını, onların dinden döndüklerini, zekat vermeyi de kabul etmediklerini söyler. Bunun üzerine Rasül-i Ekrem Efendimiz, Halid b. Velid’i görevlendirerek olayın iç yüzünü araştırmasını emreder. Halid araştırır, herşey normaldir. Ezan okuyorlar, namaz kılıyorlar, zekatlarını da veriyorlar. Bu olay üzerine bu ayet nazil olur.
Eğer Efendimiz (A.S.) soğukkanlı olmasa, teenni ile hareket etmese, işin aslını araştırmasa belkide çok üzücü hadiseler olacaktı. Bir hadiste: “Teenni (soğukkanlı ve sabırlı olmak) Allah’tan, acelecilik şeytandandır.” buyruluyor.’5’
Acelecilik hissi insanın tabiatında vardır. Şeytanın desteklediği ve sevdiği bir davranıştır. Sorumluluklar unutulmamalıdır.
Rasül-i Ekrem (A.S.) bir peygamberdi, ordu komutanıydı, devlet reisiydi. Din işlerini vahye dayanarak yapar, dünya işlerinde ise istişareyi ve aklı elden bırakmazdı.
“Eğer mü’minlerden iki grup bir- biriyle vuruşursa aralarını düzeltin. Şayet birisi ötekine saldırırsa, Allah’ın emrine dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse, adaletle aralarını düzeltin ve (her işinizde) adaletle davranın. Şüphesiz Allah adil davrananları sever.’"6’
Peygamber Efendimiz (A.S.) bir- gün; müslüman, yahudi, hıristiyan ve müşriklerden oluşan değişik inançta insanların olduğu bir cemaate rast geldi. İçlerinde Abdullah b. Ubey adındaki meşhur münafık da vardı. Bu münafık Efendimize hakaret etti. Orada bulunan Abdullah b. Revaha münafığa karşılık verdi. Derken tartışma çıktı. Tartışma kavgaya dönüşmeye başladı. Efendimiz bu insanlara güzel sözler söyleyerek onları teskin etti. Bunun üzerine bu ayet nazil oldu. Peygamber (A.S.) bir hadis-i şerifinde "size orucun, namazın ve zekatın derecesinden daha güzel bir şeyi haber vereyim mi?" sahabe “evet ya Rasulellah" dediler. Efendimiz (A.S.): “İki kişinin arasını düzeltmektir.7’ buyurdu.
Başka hadiste “ister zalim, ister mazlum olsun kardeşine yardım et.” sahabeler: “Ya Rasulellah mazluma yardım edelim ancak, zalime nasıl yardım edilir?” Efendimiz (A.S.) “Onu zulümden men edersin, işte bu ona yardımdır.’"8
buyurdular. Diğer bir hadiste ise, “Müslümana sövmek fısk, onunla vuruşmak küfürdür (büyük günahtır) buyrulmuştur.9
“Şüphesiz mü’minler kardeştir, o halde iki kardeşinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki, size rahmet edilsin.”"10’
İnananlar kardeştir. Bu kardeşlik iki şekildedir. Biri kan bağından, akrabalıktan, diğeri ise din kardeşliğidir. Din kardeşliği kan kardeşliğinden daha önemlidir. Bu anlayıştır ki, dilleri ve renkleri farklı ancak, inançları bir olan insanları asırlar boyu kardeşçe yaşatmıştır. İslâm düşmanları kardeşlik bağlarımızı zedeleyerek menfur emellerine ulaşma gayreti içindedirler. Sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şereflerinde şöyle buyuruyor: "Müslüman müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez ve düşman eline vermez. Her kim bir kardeşinin ihtiyacını giderirse, Allah da buna karşılık onun kıyamet günü sıkıntılarından birini giderir. Her kim bir müslümanın ayıbını örterse, Allah da kıyamet gününde onun ayıbını örter’11
"Ey iman edenler! Bir grup diğer bir grubla alay etmesin, belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar, olur ki, onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü ad’tır. Kim tevbe etmezse onlar zâlimlerin ta kendileridir.’"12
Bu ayet-i kerime bir rivayete göre; bir sahabi diğer bir sahabiye “falanca kadının oğlu” diyerek onu ca- hiliye dönemine ait bir ayıpla anması üzerine, diğer rivayete göre; Ebu Cehil’in müslüman olan oğlu İkrime (R.A.) için “bu ümmetin firavununun oğlu" diyenleri kınamak için, başka bir rivayete göre ise, Safiye (R.A.)’ye “Yahudi Kızı” diyenleri kınamak için nazil olmuştur.
Bu ayetle kötü lâkaplar, aşağılayıcı ifadeler yasaklanmıştır. İslâm herkesin şerefini, iffetini ve izzetini koruyan, insanı eşref-i mahlukat kabul eden bir dindir. Lâkap: Asıl ismin yanında söylenen övücü veya yerici ikinci bir isimdir. Kötüleri yasaklanmıştır. "Kendi kendinizi ayıplamayın" ifadesinden maksat, inananlar tek nefis gibi kabul edilip, başkasına yapılan kötülük aslında kendi nefsine yapılmış sayılır. İkrime (R.A.) kendisine söylenenlerden dolayı üzülüyor, efendimize şikayette bulunuyor. Bunun üzerine Rasül-i Ekrem: “Ölülere söverek, dirilere eziyet etmeyin." diyor.13’
Safiye (R.A.) aynı şikayet üzerine: "sen onlara bakma, senin amcan Musa (A.S.)’dır, atan Harun (A.S.)’dır, kocan ise Muhammed (A.S.)’dır” sözleriyle onu teselli ediyor.
“Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının, çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Kiminiz kiminizin arkasından çekiştirmesin. Sizden birisi ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksinirsiniz. Allahtan korkun. Şüphesiz Allah tev- beleri çok kabul edendir, çok esirgeyendir.15’
Bu ayetle toplumu ayakta tutmak için üç yasak koyulmuştur. Bunlar: Kötü zan, tecessüz ve gıybettir. Kötü zan: Bir alametten dolayı insanın içinde oluşan şüphe, güçlenen vehimdir. Kötü bir hastalıktır. Yasaklanmış olup yerine hüsnü zan tavsiye edilmiştir. Bir hadis-i şerifte: "Üç şey ümmetim hakkında sürüp giden hasletlerdendir.
1. Kötü zan beslemek,
2. Haset etmek, 3. Bazı şeyleri uğursuz saymak. Ashab: “Ya Rasulellah bunları gidermenin yolları nedir?" diye sorunca, Rasül-i Ekrem efendimiz (A.S.): “Zanna kapılınca araştırıcı olma! Haset ettiğinde Allah’tan bağışlanma dile! Bir şeye bakıp uğursuzluk saydığında (vehimdir) deyip üzerinde durma, geç!" tavsiyesini yapıyor."16’
Başka bir hadiste: “Zandan sakının, çünkü zan sözün en yalanıdır. Birbirinizin (özel hayatına) göz kulak dikip (kusur aramayın). Birbirinizi kötülüğe teşvik etmeyin, birbirinizi kıskanmayın, birbirinize kızıp öfkelenmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları kardeş olun. Müslümanın müslümana üç günden fazla küs durması helal olmaz.”"17
Tecessüs: Casusluk yaparak insanların özel hallerine, mahrem hayatlarına ulaşıp bilgi alma gayretidir. Son derece çirkin bir haslettir. İnsan kendisi böyle bir kötülüğe maruz kalınca işin vehametini ancak anlayabilir. Bir hadiste "Müslümanların kusurlarını araştırmayın. Kim müslümanların kusurlarını araştırırsa, Allah da onun kusurlarını araştırır.
Öyle ki, evinin ortasında bile onu rüsvay eder.”"18 (Polisiye veya zaptiye görevi yapanların yaptığı araştırmalar konumuz dışındadır.)
Hz. Ömer (R.A.) bir gece teftişe çıktı. Bir evin kapısının aralığından baktı. İçeride içki içenleri gördü. Ne yapacağını bilemedi. Mescide gidip Abdurrahman b. Avf’ı aldı, gördüklerini ona gösterdi. “Ne yapmamı önerirsin?” diye sordu. Abdurrahman b. Avf "Vallahi bana göre Allah’ın yasak ettiği bir şey yaptık. Çünkü insanların gizlediği, Allah’ın örttüğü bir işi - ortaya çıkarmak bizim işimiz değil’’ ı dedi. Hz. Ömer de “Haklısın" diyerek oradan uzaklaştılar.
Gıybet ise; Rasül-i Ekremin ifadesiyle “müslümanın kardeşini hoşlanmadığı şeyle anmasıdır."19
, Gıybetin çirkinliğini ifade etmek için Cenab-ı Hakk “ölü eti yemek gibidir.”20 benzetmesi yapıyor.
Enes (R.A.)’ın rivayetine göre Ra, sül-i Ekrem Efendimiz (A.S.) şöyle buyurdu: "Mi’raca çıkarıldığımda, bakır- dan tırnaklarıyla yüzlerini ve göğüslerini tırmalayan bir topluluğa uğra. dim. Bunlar kim? Ey Cebrail” dedim.
“Bunlar insanların etlerini yiyen ve . ırzlarına şovenlerdir.",21 dedi.
“Ey insanlar! doğrusu biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Ve ’ birbirinizi tanımanız için milletlere ve kabilelere ayırdık. Şüphesiz Allah katında en şerefliniz, takvaca en ileri olanınızdır. Şüphesiz Allah herşeyi bilen, herşeyden haberdar olandır."’22’
Rivayete göre; Sabit b. Kays mecliste kendisine yer vermeyen adamı, anasına ait eski bir kusurla , ayıplamıştı. Bunu duyan Rasül-i Ekrem: "Şu cemaatin (insanların) yüzü
ne bak. Ne görüyorsun? "Baktım siyah, beyaz, kızıl esmer... insanlar görüyorum." Rasül-i Ekrem: "O insanları ancak takva ile üstün tutabilirsin." dedi.23’
Başka bir rivayete göre; Mekke fethedildiği gün Bilal-i Habeşi’ye ezan okutan Rasül-i Ekrem’e “Bu kara kargadan başka ezan okutacak bulamadın mı?" diyen, Bilal’i derisinin renginden dolayı aşağılayan adamı kınamak için nazil olmuştur.
İslâm’da sınıf farkı yoktur. Irkçılık yasaklanmıştır. Herkes tarağın dişleri gibi eşittir. Renkler, ırklar, etnik farklılıklar Allah’ın takdiridir. Bu konularda insanın bir gayreti yoktur. Olsa da buna gücü yetmez. İnsan nerede, ne zaman, hangi ırktan, hangi cinsiyetten doğacağına dair herhangi bir pazarlık ve tercih gücüne sahip değildir. Öyleyse ırk, renk, soy sop üstünlük vesilesi olamaz. Aşağılanma sebebi ise hiç olamaz.
Etnik farklılıklar kültür zenginliğine, tanışmaya, yarışmaya vesiledir. Renkler bir kilimin desenleri, bir bütünün parçalarıdır. Bir araya geldikleri zaman güzellikler ortaya çıkar.
“Herkes eşit birbirine bakınca
Babaları Adem, anneleri Havva,
Övünecekleri nesepleri varsa
Baksınlar suya ve çamura.”
Veda hutbesinde Peygamberimiz “Şüphesiz Rabbiniz birdir, babanız birdir. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Araba, kırmızının siyaha, siyahın kırmızıya üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak tavadadır.” buyurmuştur.
Netice olarak; huzuru, kardeşliği, birlik ve beraberliği arayanlar
Kur’an’a koşmalıdır. Tarih Kur’an’a gönüllerini açıp da değişik etnik ve kültür yapısına sahip insanların huzur içinde yaşadıklarına, kardeş olduklarına şahittir.
Kur’an hem müjdeleyen, hem de uyaran bir kitaptır. İyileri övmüş, kötüleri yermiştir. Bu övgü ve yergi kıyamete kadar bakidir. Son olarak insanları öven ayet-i celileyi vererek bu mevzuyu bitirelim. Allah Kur’an’ın övdüğü insanlardan ve topluluklardan olmayı bizlere nasip eylesin. Amin...
“Müslümanlar ancak, Allah’a ve Rasulüne iman eden, sonra şüpheye düşmeyen ve Allah yolunda canlarıyla, mallarıyla, savaşanlardır. İşte onlar doğru olanlardır.’"24
“Şüphesiz Allah göklerin ve yerin görünmeyen sırlarını bilir. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilendir.’"25’
------------------------------------------------------------------------------------
(1) Hucurat Suresi Ayet:i.
(2) Buhari / ideyn 3.
(3) Hucurat Suresi Ayet. 3.
(4) Hucurat Suresi Ayet. 6.
(5) Tirmizi.
(6) Hucurat Suresi Ayet. 9.
(7) Tirmizi, Ebu Davud.
8 Buhari, Mezalim 3.
(9) Buhari, iman 36.
(10) Hucurat Suresi Ayet. 10.
(11) Ebu Davud (Kitab’ul Edeb), Tirmizi, 1486.
(12) Hucurat Suresi Ayet. 11.
(13) Tirmizi.
(14) Tefsiri Kurtubî 16/324.
(15) Hucurat Suresi Ayet. 15.
(16) Teberanî.
(17) Buhari, vasaya 8.
(18) Ebu Davud.
(19) Tirmizi, Birr 23.
(20) Hucurat suresi Ayet 12.
(21) Ebu Davud, Edeb: 4878.
(22) Hucurat Suresi Ayet. 13.
(23) Lübabu’t te’vil Fi Maanit Tenzil: 4/172.
(24) Hucurat Suresi Ayet. 15.
(25) Hucurat Suresi Ayet. 18.