KUR’AN’IN TERK EDİLMESİ
“Peygamber, ‘Ey Rabbim! Kavmim şu Kur’an’ı terkedilmiş bir şey hâline getirdi.’ dedi.” (Furkân, 25/30)
İlahi vahyin temel hedefi, yeryüzüne halife olarak gönderilen insana yol haritası çizerek onun dünya ve ahiret selametine vesile olacak bir hayatı temin etmesini sağlamaktır. Bu gerçek, Yüce Kitabımızda açıkça dile getirilmektedir: “Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık ayetler indiren O’dur. Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.” (Hadîd, 57/9)
Kur’an’ın nüzulü ilk muhataplarının tümü üzerinde aynı karşılığı bulamamış; Hz. Ebubekir, Hz. Hatice, Hz. Bilal, Hz. Yasir ve Hz. Sümeyye gibi ilk Müslümanların teslimiyeti; Ebu Cehil ve Ebu Leheb gibi isimlerde yerini inkâra bırakmıştır. Bu durum Kur’an-ı Kerim’de, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) dilinden zikredilmiştir (Furkân, 25/30). Hz. Peygamber’in kavmi hakkındaki bu şikâyet, bağlamı göz önüne alındığında bir ahiret sahnesini canlandırmaktadır.
Günah işleyerek kendisine ve çevresine zulmeden kimsenin “Ne olurdu ben de Peygamberle beraber aynı yolu tutsaydım!” (Furkân, 25/27) şeklindeki pişmanlığını dile getireceğini bildiren ayetler, Resulün onlardan razı olmayışını, onların tutumları üzerinden anlatan bu ayetle devam etmektedir.
Ayette anahtar kavram “mehcûr” kelimesidir. Mehcûr; Kur’an’ı terk etmek, ondan yüz çevirmek ve onu dinlememektir (İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, c. 3, s. 771). Kur’an’ın terki, onun hem kalp ya da hem kalp hem dil ile terk edilmesi anlamındadır (Râğıb el-İsfehânî, Müfredât, s.1023).
Hz. Peygamber (s.a.s.), kavmini Rabbine şikâyet ederken onların Kur’an’ı terkedilmiş olarak bıraktıklarını dile getirmiştir. Peki, “kavim” yani topluluk ile kastedilen nedir? Erken dönem müfessirlerimizden Mukatil (v.150), ayette geçen “kavim” tabirini Kureyş olarak açıklamış (Mukatil, Tefsiru’l-kebîr, c. 3, s. 233); Taberî (v.310), kelime ile ilgili olarak “kendilerini tevhide davet etmek üzere beni gönderdiğin kimseler” demiştir (Taberî, Câmiu’l-beyân, c.17, s. 443). Yani ayetin ilk muhatapları kendi içlerinde yaşayan, onu yakından tanıdıkları ve kendilerini uyarmak için gönderilen Peygamber’in sözüne itibar etmeyen Mekke halkıdır. Onlar, Kur’an’ın hak olduğunu düşünmüyorlardı. Kendileri inanmadılar, inanmak isteyenlere de engel olmaya çalıştılar (Mukatil, Tefsiru’l-kebîr, c. 3, s. 233).
“Ataları uyarılmamış, bu yüzden de gaflet içinde olan…” (Yâsîn, 36/6) bu putperest toplumun Kur’an’a uzak durmalarının arka planında, yeni bir dini kabul etmeleri karşısında statülerini koruyamamak, alışmış oldukları hayatı kaybetmek gibi endişeler vardır. Sahip oldukları psikoloji ile Kur’an’ı dinlediklerinde onun güzelliğine kapılma korkusu taşımışlardır. Nitekim Velid b. Muğire, Mekke’nin ileri gelenlerinden ve Hz. Peygamber’e en çok karşı çıkanlardan olduğu hâlde Kur’an’ı Hz. Ebubekir’den dinlemiş ve etkilenmiş, “Allah’a yemin ederim bu kelam insanların ve cinlerin sözü değildir. Onun üzerinde bir güzellik vardır. Kesinlikle o yücelir, galip gelir.” demiştir (İbn Kesir, Tefsiru’l-kur’ani’l-azîm, c. 14, s. 182). Velid, bu ikrarına rağmen çevresindekilerin tesiriyle Müslüman olmadan ölmüştür.
Bazı müfessirler, Hz. Peygamber’in, kitabı terk ederek imandan yüz çeviren Mekke müşrikleri hakkında Allah’a şikâyette bulunduğunu, Allah’ın da Hz. Peygamber’e sabır telkin ettiğini ifade etmişlerdir. Bununla birlikte Hz. Enes’ten rivayet edilen bir hadis, Kur’an’ı okuma noktasında dahi terk etmenin ahirete bakan yönüne vurgu yapmaktadır:
“Kim Kur’an’ı öğrenir, sonra Mushaf’ını asar da belli aralıklarda ona bakmaz ise bu Kur’an ona asılı olarak gelir ve ‘Ey âlemlerin Rabbi! Senin bu kulun beni terk etti, benimle onun arasında hüküm ver.’ der.” (Kurtubî, el-Câmiu’l-ahkâm, c. 12, s. 542)
Ayetin, Kur’an’ın ilk muhataplarının Kur’an’dan yüz çevirmelerinden bahsederek lafzı onlara mahsus kılması, anlamın umumi olmasına engel değildir. Müminlerin Kur’an’a karşı görevleri vardır. Bunlardan ilki, onu okumak ve anlamaktır.
Hz. Peygamber (s.a.s.), Kur’an’ı tertil ile okumakla emrolunmuştur: “Kur’an’ı ağır ağır, tane tane oku.” (Müzzemmil, 73/4) Ayette okumanın niteliğine işaret eden “tertil” kelimesi, düşünerek okumak anlamındadır. Müminlerden Kur’an’ı tertil ile okumaları, üzerine düşünmeleri, helalini helal, haramını haram bilmeleri beklenmektedir.
İnsan için âdeta bir hayat kılavuzu olan Kur’an’a tabi olmak, Allah’a ve Peygamberine iman eden herkesi kapsayan bir durumdur. Hz. Peygamber Kur’an’ı tarif ederken “Onda sizden öncekilerin ve sizden sonrakilerin haberleri vardır.
Aranızda nasıl hükmedeceğiniz onda açıklanmıştır. O, oyun ve eğlence değil, hak ile batılı birbirinden ayırandır. Onu büyüklenerek terk eden zorbayı, ondan başkasıyla hidayet arayanı Allah saptırır. O, Allah’ın kopmayan sağlam ipidir.
O, hikmet dolu zikirdir. O, dosdoğru yoldur.” buyurmuş “Kur’an’la amel edenin Allah tarafından mükâfatlandırılacağını, onunla hükmedenin adaletle hükmetmiş, insanları ona çağıranın doğru yola çağırmış olacağını” (Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Fedâilu’l-kur’an, c. 5, s. 172) vurgulamıştır. Bu hadis, Kur’an’a karşı en temel görevimizin onu hayatın her safhasına dâhil etme ve insanlara da bunu tavsiye etme olduğunu hatırlatması bakımından dikkat çekicidir.
Kur’an okunmalı, anlaşılmalı, yaşanmalı ve yaşatılmalıdır. Aksi hâlde dünya ve ahirette Hz. Peygamber’in kendilerinden yakındığı topluma benzemek ve onların ahirette uğradığı hüsrana uğramak kaçınılmazdır.
Dr. Sema Çelem.