KUR’AN’LA Korunan Kadınlar
Günümüzde dinden uzak cahiliye toplumlarında, kadın için ayrı, erkek için ayrı ahlak özellikleri belirlenir. Erkekten ve kadından beklenen kişilik ve karakter özellikleri tümüyle farklıdır. Bu toplumlarda Kur’an ahlakından habersiz olan kadınlar, genellikle toplum tarafından uygun görülen ve kuşaklar boyu aktarılarak bugüne gelen bir kadın karakterini yaşarlar.
Kur’an'da tarif edilen karakter ise ortak bir ‘mümin karakteri’dir. Bu karakterde erkeğin sorumlu olduğu tüm ahlak özelliklerinden kadın da sorumludur. Müminlerin yaşamları Allah sevgisi ve korkusu üzerine kurulmuştur ve öncelikli hedefleri Rabbimiz’in hoşnutluğunu kazanmaktır:
"Erkek olsun, kadın olsun, bir mü'min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz." (Nahl Suresi, 97)
Günümüzde pek çok ülkede şiddet gören, işsiz, bakıma muhtaç, yaşlılar evinde bırakılmış çok sayıda kadın vardır. Bu toplumsal sorunun gerçek çözümü Kuran ahlakının yaşanmasındadır. Yüce Allah Kuran ile kadını ve kadın haklarını koruma altına almış, toplumda olması gereken saygın bir yer kazandırmıştır. Tüm bunlar Allah'ın kadınlar üzerindeki sonsuz rahmetidir.
Kadın ve erkek fiziksel anlamda birbirlerinden farklı yapılara sahiptirler. Ancak kadının fiziksel olarak daha güçsüz olması, onun toplumda erkekten daha az değer görmesi için bir gerekçe olamaz.
Bir Kur’an ayetinde Hz. Meryem’den, “Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu güzel bir şekilde yetiştirdi…” (Ali İmran Suresi, 37) ifadesiyle söz edilir. Bu ayetle kadının adeta bir çiçek gibi korunması gerektiğine dikkat çekilir. Bir çiçek cereyan yapan yere ya da güneşe konduğunda soluverir. Güzel bir çiçeğe bakmak özen ister; bu Kur’an ayeti adeta bunu hatırlatır. (Doğrusunu Allah bilir)
Din ahlakına göre, önemli olan kişinin cinsiyeti değil, Rabb’ine derin bir iman ve Allah korkusuyla yönelmiş olmasıdır. Allah Katında asıl değerli olan, insanın Allah'ın çizdiği sınırlarını titizlikle koruması, Kuran ahlakını en güzel şekilde yaşamaya çalışması olacaktır. Allah Kuran'da -kadın ya da erkek- iman eden bir kimsenin sahip olması gereken özellikleri bildirmiştir:
Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah'a ve Resulü'ne itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 71)
Kuran'da "Kadınları boşadığınızda, bekleme sürelerini tamamlamışlarsa, onları ya güzellikle tutun ya da güzellikle bırakın..." (Bakara Suresi, 231) buyruğuyla, insanlara boşandıkları eşlerini güzellikle bırakmaları bildirilir. Oysa toplumda boşanma, eşlerin birbirleriyle olan tüm çıkar ilişkilerini sona erdirmeleri anlamındadır. Evlilik bittiğinde karşı tarafa artık ilgi ve özen göstermek için bir gerekçe kalmadığına inanılır.
İnanan insanlar güzel ahlakı Allah'ın rızasını kazanabilmek amacıyla yaşarlar. Boşanacakları kişiye karşı da aynı merhametli, saygılı ve ince düşünceli güzel ahlak özellikleri gösterirler. Evlenirken ya da sonrasında birbirlerine gösterdikleri sevgi ve saygıyı boşandıktan sonra da korurlar.
Ey iman edenler, mü'min kadınları nikahlayıp sonra onlara dokunmadan boşarsanız, bu durumda sizin için üzerlerine sayacağınız bir iddet yoktur. Artık (hemen) onları yararlandırın (onlara yetecek bir miktar verin) ve güzel bir salma tarzıyla onları salıverin. (Ahzab Suresi, 49)
Allah Kuran'da ayrıca, boşanan kadının maddi açıdan güvence altına alınmasını “(Kocası tarafından) Boşanan (kadın)ların maruf (meşru) bir tarzda yararlanma (ve geçim pay)ları vardır. Bu, sakınanlar üzerinde bir hak (borç) tır.” (Bakara Suresi, 241) ayetiyle bildirir.
Sağlanacak yardımın miktarı da, kadının içerisinde bulunduğu sosyal konum ve gereksinimlerine göre, vicdanlı davranılarak belirlenmelidir:
Geniş-imkanları olan, nafakayı geniş imkanlarına göre versin. Rızkı kısıtlı tutulan da, artık Allah'ın kendisine verdiği kadarıyla versin. Allah, hiçbir nefse ona verdiğinden başkasıyla yükümlülük koymaz. Allah, bir güçlüğün ardından bir kolaylığı kılıp-verecektir. (Talak Suresi, 7)
Yüce Allah "Bir eşi bırakıp yerine bir başka eşi almak isterseniz, onlardan birine (öncekine) yüklerle (mal ve para) vermişseniz bile ondan hiçbir şey almayın. Ona iftira ederek ve apaçık bir günaha girerek verdiğinizi alacak mısınız? Onu nasıl alırsınız ki, birbirinize katılmış (birleşerek içli-dışlı olmuş)tınız. Onlar sizden kesin bir güvence (kuvvetli bir ahid) de almışlardı." (Nisa Suresi, 20-21) ayetleriyle, boşanan erkeğin, evli olduğu süre içerisinde eşine vermiş olduğu hiçbir şeyi geri almaması konusunda da uyarır.
Hatta bu malların geri alınmasının “... Onlara (kadınlara) verdiğiniz bir şeyi geri almanız size helal değildir;...İşte bunlar, Allah'ın sınırlarıdır; Sakın bunları aşmayın.…” (Bakara Suresi, 229) buyruğuyla, helal olmadığına dikkat çeker. Bu Allah’ın sınırlarını aşmak olacaktır.
Yüce Allah, " Onları (iddetleri süresince) gücünüz nispetinde, oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun. Onları sıkıntıya sokmak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Eğer hamile iseler, doğum yapıncaya kadar nafakalarını verin. Sizin için (çocuğu) emzirirlerse (emzirme) ücretlerini de verin ve aranızda uygun bir şekilde anlaşın...." (Talak Suresi, 6) ayetiyle de, kadına güzel ve şefkatli davranması gerektiğini erkeğe hatırlatır.
Rabbimiz ayrıca, kadınların mallarına zorla mirasçı olunmaya çalışılmamasını, "Ey iman edenler, kadınlara zorla mirasçı olmaya kalkışmanız helal değildir. Apaçık olan 'çirkin bir hayasızlık' yapmadıkları sürece, onlara verdiklerinizin bir kısmını gidermeniz (kendinize almanız) için onlara baskı yapmanız da (helal değildir.) Onlarla güzellikle geçinin..." (Nisa Suresi, 19) buyurarak müminlere haber verir.
Kadınlara gösterilmesi gereken özene dikkat çekilen ayetlerden birinde, Allah 'yetim kadınlara karşı adil olunması' gerektiğini bildirir:
Kadınlar konusunda senden fetva isterler. De ki: "Onlara ilişkin fetvayı size Allah veriyor. (Bu fetva,) Kendilerine yazılan (hakları veya miras)ı vermediğiniz ve kendilerini nikahlamayı istediğiniz yetim kadınlar ve zayıf çocuklar (hakkında) ile yetimlere karşı adaleti ayakta tutmanız konusunda size Kitap'ta okunmakta olanlardır. Hayır adına her ne yaparsanız, şüphesiz Allah onu bilir. (Nisa Suresi, 127)
Yüce Allah ayetlerden de açıkça anlaşılacağı gibi, kadına ve erkeğe dünya hayatındaki imtihan sürecinde eşit haklar tanır. " İnsanların hangisinin daha güzel amel yaptığını deneyelim diye şüphesiz biz yeryüzündeki şeyleri ona bir zinet yaptık." (Kehf Suresi, 7) ve "Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize döndürüleceksiniz." (Enbiya Suresi, 35) ayetleriyle Allah, kadını da erkeği de denediğini bildirir.
Ve bu imtihanın gereği olarak, kadın ya da erkek, güzel ahlak gösterip salih amellerde bulunanlar dünyada ve ahirette en güzel karşılığı alacaklardır:
… “Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet görenler, savaşanlar ve öldürülenlerin de andolsun, günahlarını elbette örteceğim. Allah katından bir mükafat olmak üzere, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Mükafatın en güzeli Allah katındadır. (Al-i İmran Suresi, 195)
Fuat Türker
-----------------------------------------------------------------------------------
İnkar Edenlerin Ölüm Anı – Eklendi.- xxxxxxxxxxxxxxxxxxx
İnsanlar ölümü düşünmekten şiddetle kaçınsalar da ölüm, hiç ummadıkları bir anda ve ummadıkları bir şekilde karşılarına çıkacaktır. Ölümden kaçış yoktur. Her nefis ölümü tadıcıdır; sonra bize döndürüleceksiniz. (Ankebut Suresi -57) ayeti gereği, ne kadar sağlıklı olursanız olun, ne kadar güvenli mekanlarda yaşarsanız yaşayın, er ya da geç siz de öleceksiniz. Bu gerçek, Rabbimiz tarafından bir ayette şu şekilde bildirilmiştir:
Her nerede olursanız, ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde tahkim edilmiş şatolarda olsanız bile…(Nisa Suresi -78)
Daha önce hiç, öldükten sonra tekrar dirilip, ölüm anında yaşadıklarını anlatan bir kişi olmamıştır. Ölüm anında yaşanacakları öğrendiğimiz tek kaynak, bizlere yaşamı bahşettiği gibi, adı konulmuş bir zamanda da geri alacak olan Rabbimizin kitabı Kuran’da, açıkça ve detaylı olarak anlatılmıştır.
Kuran’da, ölüm esnasında çevredeki insanların göremediği, ancak ölen kişinin muhatap olduğu görüntüler olduğundan bahsedilir.
Hele can boğaza gelip dayandığında, Ki o sırada siz (sadece) bakıp, durursunuz, Biz ona sizden daha yakınız; ancak görmezsiniz. (Vakıa Suresi – 83, 85)
Bir başka ayette de, bu "gözlemlenemeyen olaylar"ın inkarcılar için zorluk anı olduğu şu şekilde haber verilmiştir:
Onların malları ve evlatları seni imrendirmesin; Allah bunlarla, ancak onları dünyada azablandırmak ve canlarının onlar inkar içindeyken zorluk içinde çıkmasını istiyor. (Tevbe Suresi - 85)
Ayette de haber verildiği gibi inkar edenler, dünya nimetlerine aldanmış ve boş emellerle oyalanıp ölümü unutmuşlardır. Ancak inkarcıların unuttukları ölüm, bütün ihtişamı ile tezahür ederken, yaşadıkları son pişmanlık artık fayda etmeyecek, malları ve çocukları da onların zorluk içinde çıkan canını asla geri getiremeyecektir.
Gerçekten inkâr edenlerin ise, ne malları, ne çocukları, onlara Allah'tan yana bir şey sağlayamaz. İşte onlar, ateşin halkıdırlar, onda temelli olarak kalacaklardır. (Al-i İmran Suresi–116)
Sonunda, onlardan birine ölüm geldiği zaman, der ki: "Rabbim, beni geri çevirin." (Mü’minun Suresi -99)
Ölüm anında, ölen kişinin görüntüsü ile çevresinde bulunanların görüntüleri çok farklıdır. Uykusunda, hiç acı çekmeden öldüğü zannedilen kişi eğer bir inkarcı ise, canı zorluk ve acı içinde alınır. Yine çok acı çekerek öldüğü düşünülen kişi eğer müminse, onun canı da melekler tarafından kolaylıkla ve acısız alınır. Ölüm bir boyut değiştirmedir. Mümin için ölüm, asla korkulacak bir şey değildir. Ölümle beraber kolaylıkla canı alınan müminin, cennet görüntüsü başlar.
Ki melekler, güzellikle canlarını aldıklarında: "Selam size" derler. "Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere cennete girin." (Nahl Suresi -32)
Hayatı boyunca düşünmekten kaçarak kendini müstağni gördüğü ölüm, inkarcı için sonsuz azabın hafif bir başlangıcıdır sadece. İnkar edenlerin canları, yüzlerine ve sırtlarına vurularak, boğazlarından dikenli çalılar çekilip çıkartılırcasına acı içinde alınır. Batında yaşanan bu görüntüler, inkar edenlerin dünyaya sımsıkı sarılarak yaşadıkları vurdumduymaz hayatlarının, ihtişamlı bir şekilde sona ermesidir. Bu gerçekler, Rabbimiz tarafından şu şekilde haber verilmiştir:
Öyleyse melekler, yüzlerine ve arkalarına vura vura canlarını aldıkları zaman nasıl olacak? İşte böyle; çünkü gerçekten onlar, Allah'ı gazablandıran şeye uydular ve O'nu razı edecek şeyleri çirkin karşıladılar; bundan dolayı (Allah,) amellerini boşa çıkardı. (Muhammed Suresi – 27, 28)
Ölüm meleklerinin, inkarcılara verdikleri azap müjdesi ise şöyledir:
Melekleri, onların yüzlerine ve arkalarına vurarak: "Yakıcı azabı tadın" diye o inkar edenlerin canlarını alırken görmelisin. Bu, ellerinizin önceden takdim ettiği işler yüzündendir. Yoksa şüphesiz Allah kullara zulmedici değildir. (Enfal Suresi – 50, 51)
Ölümle beraber ruh bedenden ayrıldıktan sonra, artık bedenin hiçbir değeri kalmaz. İnsanın hayatı boyunca bakımlar yaptığı, kokular sürdüğü, beslediği bedeni, bütün anlamını yitirir. Zira toprağın altına girdiği andan itibaren beden, hızlı bir parçalanma sürecine girer. Gazın diyaframa yaptığı basınçtan dolayı ağızdan ve burundan kanlı köpükler gelir. Karın bölgesinde toplanan gazlar deriyi zayıf noktasından patlatarak bedenden tahammül edilemeyecek kadar pis kokular yayar. Geride kalan görüntü ise, henüz ölümle tanışmayan insanlar için, üzerinde düşünülüp öğüt alınması gereken önemli bir konudur.
Bir saat veya bir gün sonra siz de ölüm melekleriyle karşılaşabilirsiniz. Şuana kadar okuduklarınız, belki ölüm ve sonrası üzerinde düşünmeniz için size yapılmış son uyarı olabilir. Ölüm her şeyin sonu değil, asıl başlangıcıdır. Ölüm anında canınızın kolaylıkla mı çıkmasını istersiniz, yoksa zorluk içinde, yüzünüze ve sırtınıza vurularak mı? Allah, insanlara bütün bunları düşünecek ve uygulayacak kadar süre vermiştir. Ancak önemli bir detay da vardır ki, size tanınan süre ölümle beraber son bulacaktır. Ölümün ne zaman geleceğini bilemediğimize göre, erteleyecek vaktimiz de yok demektir. Zira son pişmanlık fayda etmeyecektir.
İçinde onlar (şöyle) çığlık atarlar: "Rabbimiz, bizi çıkar, yaptığımızdan başka salih bir amelde bulunalım." Size orda (dünyada), öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyaran da gelmişti. Öyleyse (azabı) tadın; artık zalimler için bir yardımcı yoktur. (Fatır Suresi - 37)
İbrahim Akın