Kur’an-ı Kerimde Ahde Vefa
Vefa; sözünde durma, sözünü yerine getirme, borcunu ödeme, sevgi, dostluk ve bağlılıkta sebat etme, kendini sevenleri, kendisine iyiliği dokunanları unutmama, dostlarıyla ilgiyi kesmeme gibi anlamlara gelir. Bu güzel özelliklere sahip olan kimseye de vefakâr ya da vefalı denir. Vefanın zıttı nankörlüktür.
Vefakârlık; kadir kıymet bilmek, kendisine yapılan iyiliği unutmamaktır. Nankörlük ise iyiliğin kadrini bilmemek ya da kendisine yapılan iyiliğe kötülükle mukabelede bulunmaktır.
Ahd, hem yemin hem de kesin söz verme anlamındadır. Yemin, ahdin dinî yönünü, söz verme ise, ahlâkî boyutunu ihtiva eder. Allah ile İsrailoğulları arasında yapılan ahdin hükümlerini ihtiva ettiğinden dolayı, Yahudi ve Hıristiyan kutsal kitaplarına Ahd-i Atîk ve Ahd-i Cedîd denilmiştir. Sözünde durmak, verdiği sözlere ve yaptığı antlaşmalara bağlı kalmak, özü ve sözü doğru olmak anlamlarına gelen ahde vefa ya da kısaca vefa, Kur’ân ahlâkının en önemli ilkelerinden biridir. Kur’ân’da ahde uygun hareket edilmesi imandan sayılmış, Allah ile yaptıkları antlaşmaya sadık kalanlara büyük ödüller vaat edilmiştir.
“Sana yeminle bağlılık sözü verenler gerçekte bu sözü Allah’a vermiş oluyorlar, Allah’ın eli onların elleri üzerindedir. Bu sebeple kim Allah’a verdiği ahdi bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur, Allah’a verdiği sözün gereğini yerine getirene ise Allah yakında büyük ödül verecektir.” (Feth,10)
“Rabbin Âdemoğullarından -onların sırtlarından- zürriyetlerini alıp bunları kendileri hakkındaki şu sözleşmeye şahit tutmuştu: Ben sizin rabbiniz değil miyim? "Elbette öyle! Tanıklık ederiz" dediler. Böyle yaptık ki kıyamet gününde, "Bizim bundan haberimiz yoktu" demeyesiniz” (A'râf,172)
“Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.” (İsra,34)
Allah’a karşı ahitlerini hiçe sayanların ahirette hiçbir nasip alamayacakları haber verilmiştir. “Allah’a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir bedelle satanlara gelince, işte onların ahirette hiç nasipleri yoktur…” (Âl-i İmrân,77)
Kur’an-ı Kerimde verdikleri sözü yerine getirmeyenler bozguncu (fâsık) olarak nitelendirilmişlerdir. “Onlar ki, iyice pekiştirdikten sonra da Allah’a verdikleri sözden dönerler, Allah’ın birleştirilmesini emrettiğini ayırırlar, yeryüzünde fesat çıkarırlar; işte sonunda zararlı çıkacak olanlar da bunlardır.” (Bakara,27)
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde insanların toplum hayatının gereği olarak birbirleriyle yaptıkları sözleşmelerin esaslarına uygun hareket etmelerinin, verdikleri sözleri mutlaka yerine getirmelerinin önemi üzerinde ısrarla durur.
Ahde vefanın Müslümanların karakteristik özelliklerinden olduğunun altını çizen Kur’ân-ı Kerîm, ahde vefayı, insanın bireysel ve toplumsal hayatının önemli ve uyulması zorunlu unsurlarından biri olarak takdim eder.
Dolayısıyla ahde vefa göstermek, hem Allah-insan ilişkilerinin hem de insanlar arası ilişkilerin temel unsurlarındandır.
“Ey iman edenler! Akitlerinizi yerine getirin ” ( Mâide,1 ) Akit, sözleşme demektir Kelime burada, hem Kur’an’ın getirdiği iman esaslarını, Allah’ın emir ve yasaklarını, uygulanması gereken kuralları, hem de genel anlamıyla kişilerin kendi aralarında yaptıkları sözleşmeleri, verdikleri sözleri kapsamaktadır.
“ verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü söz (veren sözünden) sorumludur ”( İsrâ,34 )
Kur’an’da, verilen sözün yerine getirilmemesi Allah katında en çirkin davranışlardan biri hatta önde geleni olarak takdim edilmektedir.
“Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında çok çirkin bir davranıştır.” (Saf,2-3)
Kur’an-ı Kerim, Hz. İbrahim’in vefasını “Yoksa Musa’nın ve çok vefakâr olan İbrahim’in sahifelerindeki şu hakikatler kendisine haber verilmedi mi?” (Necm,36-37) ayetiyle dikkatlerimize sunar.
Kur’an, ahde vefayı, iman ederek Allah ile ahitleşme ve insanlara karşı da sadakat gösterme şeklinde olgun bir mümin vasfı olarak anlatmaktadır. “Yine o müminler emanetlerine ve ahitlerine sadakat gösterirler.”
Mü'minûn,8
O halde ahd, ister Allah’a, ister insanlara karşı verilmiş olsun mutlaka yerine getirilmesi gereken bir sorumluluktur.
“…Böyleleri anlaşma yaptıklarında sözlerini tutarlar; darlıkta, hastalıkta ve savaş zamanında sabrederler. İşte doğru olanlar bunlardır ve işte takva sahipleri bunlardır.” ( Bakara, 177 )
İnsan, öncelikle “bezm-i elest”de (Bkz. A’raf, 172.) (halk arasındaki deyimle “kâlû belâ” da) vermiş olduğu ahde vefa göstermelidir. Yani Allah’a verdiği sözde durmalıdır. Zira ahde vefa, söz vermek, sözünde durmak, sevgi ve dostlukta sebat etmek demektir.
Bugün Yüce Rabbimizle aramızdaki ahdimizi hatırlamaya, tüm insanlık ve kâinatla olan vefa sözleşmemizi yenilemeye ihtiyaç vardır.
Müminler olarak bizler, vefayı en üst seviyede yasayan ve temsil eden, vefa insanı ve muallimi Hz. Peygamber’in rehberliğinde vefa timsali örnek insanlar olmak zorundayız.
Fahri Sağlık