Kur’an’a Göre Fitne Ve Zararları
Her bir müslüman; içinde bulunduğu şarta, elindeki ni’mete ve karşılaştığı güçlüğe göre fitneye uğratılıyor, denemeye tabi tutuluyor. Müslümana düşen, varlık tablosundaki âyetlerden, oluşlardan ve karşılaştığı denemelerden ibret alması, Allah’tan gelen fitneyi kazanmaya çalışması ve bizzat kendisinin fitnelere sebep olmamasıdır.
a-Fitne Kelimesinin Anlam Sahası:
‘Fitne’ kelimesinin aslı ‘fetn’dir. ‘Fetn’ sözlükte, altın ve gümüş gibi değerli madenlerin saflığını anlamak için onları ateşte eritmek demektir. ‘Fitne’ sözlükte, deneme ve imtihana tabi tutmak, sınamak, maddi ve manevi sıkıntı, üzüntü, belâ ve felaketle imtihan etme gibi anlamlara gelir.
‘Fitne’ kelimesi bunlardan başka, küfr, azgınlık, sapıklık, günah, ayrılık, iç ihtilaf ve kargaşa, kavga, delilik, azap, musibet, aklını çelmek, gönlünü çalmak, kandırma (iğva), kışkırtma, nifak, ihtilaf, baştan çıkarma, birbirine düşme, çekişme, zulüm, baskı, karışıklık ve kalbin bir şeye fazla meyletmesi gibi manaları da vardır.
İnsanın içine aşk ateşi düşürdüğü ve aklını çeldiği için kadına, kişinin aklını çelip ona azap kazandırdığı için şeytana, kişiye zarar verdiği için hırsıza, aynı kökten gelen ‘fettân’ denmiştir. İnsanın gönlüne gelen, hırsını artırıp günaha sürükleyen altın ve gümüşe, de ‘iki fettân’ denmiştir.
Aynı kökten gelen ‘meftûn’; aklından zoru olmak anlamından hareketle, deli gibi tutulmak, aşık olmak, çok beğenmek anlamları kazanmıştır.
‘Fitne’ aynı zamanda inanç uğruna uğranılan ağır işkence anlamına da gelmektedir.
b-Olumlu Anlamıyla Fitne:
‘Fitne’ kelimesinin sözlük anlamından anlaşıldığı kadarıyla o, iyiyi köyüden, arı olanı kirli olandan, doğruyu yalancıdan ayıran bir metodtur. İnsanlar arasında suç, kötülük, kirlilik arttıkça onların karşılaşacağı fitne de çok olacaktır. Fitne bu anlamda toplumun kirlerini arıtan, temizleyen bir temizleyici gibidir. Nitekim içinde zorlukları, sıkıntı ve meşekkatleri barındıran savaş da bir fitnedir.
Savaş bazen, insanların hatalarını, pisliklerini kendi önlerine koyar.
İnanç uğruna belâ ve sıkıntılara uğrama anlamındaki fitne, olumsuz bir anlam taşımamaktadır. Bu gibi sıkıntılar inanan kişiyi kararlı kılar, iradesini güçlendirir, ahlâkını arındırır. Böyle bir fitne kişiyi ve toplumu dinî yönden geliştirir, onların hatalarını gösterdiği gibi, din uğruna sabırlarını da ortaya koyar. Böylece Allah’ın vereceği karşılığı almalarına zemin hazırlar. Kur’an, insanların sürekli olarak ‘fitne’ ile denendiklerini açıklıyor:
“İnsanlar, (yalnızca) ‘İman ettik’ diyerek, fitneye uğratılmadan (denenmeden) bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun, onlardan öncekileri sınamadan geçirdik (fitneye uğrattık); Allah, gerçekten doğruları da bilmekte ve gerçekten yalancıları da bilmektedir.” (Ankebût 29/2-3)
Bu bağlamda ‘fitne’ ile ‘belâ’, aynı anlamdadır. Ne ki ‘fitne’nin kapsamı biraz daha geniştir. ‘Belâ’ yalnızca Allah’tan geldiği halde, ‘fitne’ hem Allah’tan hem de kullardan gelebilir, insan kendisini olduğu kadar başkalarını da fitneye uğratabilir. ‘Fitne’ kelimesinde azap, zorluk ve kötülük yönü daha fazladır.
‘Fitne’ öncelikli olarak bir sınav yolu olduğuna göre, hem ni’met sebebiyle, hem de zahmet ve perişanlıktan dolayı olabilir. İnsan, karşılaştığı bütün değerlerle imtihana tabi tutulabilir. Nitekim Kur’an şöyle diyor:
“Biz sizi bir imtihan olarak hayr fitnesiyle de şer fitnesiyle de deniyoruz. Ve eninde sonunda Bize döneceksiniz.”(Enbiyâ 21/35)
Demek ki ‘fitne’ imtihanı bir hikmete bağlı olarak bazen Allah’tan gelir, bazen de kulların bir hatası sebebiyle meydana gelir. Böyle olunca da ‘fitne’, bizzat o fitneyi meydana getiren için bir uyarı, bir düzelme veya aklını başına alma imkanıdır.
c-Fitnenin Kur’an’daki Anlamları
‘Fitne’ kelimesinin anlam sahası oldukça geniştir. Kur’an bu kelimeyi ondan fazla manada kullanmaktadır.
1-Sınanma, deneme, belâya uğratma. (Bakara 2/102. Tâhâ 20/40, 85 vd.)
2-Küfr, şirk, müşriklerin müslümanları şirke döndürmek için uyguladıkları baskılar anlamında. (Bakara 2/191, 217. Nisâ 4/91)
3-Sapıklık, sapma, saptırma. (Mâide 5/41, 49. Saffât 37/162)
4-Azap, işkence, ateşe atma. (Burûc 85/10. Zariyât 51/13-14. Ankebût 29/10)
5-Günah. (Tevbe 9/49. Nûr 24/63)
6-İslâm düşmanlarının savaşa sebep olmaları. (Nisâ 4/101)
7-Allah’ın kullarına farklı imkanlar vererek birbirlerine karşı tutumlarının ortaya çıkrılması. (Furkan 25/20. En’am 6/53)
8-Şeytanın hile ve tuzakları. (A’raf 7/27)
9-Şeytanın zayıf ruhlu kimselere aşıladığı bâtıl inanç ve kuruntu. (Hacc 22/53)
10-Delilik. (Kalem 68/6)
11-Dosdoğru yoldan (sırat-ı müstekím’den) saptırma. (İsra 17/73)
12-Nifak (münafıklık). (Hadid 57/14) 13-Özür, bahane anlamında. (En’am 6/23)
A-Allah’a Nisbetle Fitne
Allah’ın (cc) fitne vermesi O’na ait bir hikmete dayanır ve insanın tekâmülüne sebep olur. Bu bağlamda insanlık çeşitli fitnelerle zaman zaman denemeye uğratılmaktadır. Kur’an’ın haber verdiğine göre Rabbimiz başta peygamberler olmak üzere müslümanlar ve diğer dinlere inananlar zaman zaman sınanırlar.
1-Peygamberlerin Denenmesi
Allah (cc) Hz. Süleyman’ı (as) denemeden geçirmişti ve tahtının üzerine bir ceset bırakılmıştı. Bu belki de yönetim gücünün zayıflamasıydı. Tekrar eski durumuna kavuşunca; “Rabbim, beni bağışla...” (Sâd 38/34-35) diyerek dua etmişti.
Hz. İbrahim (as) bir takım kelimelerle denenmişti ve o da onları bir bir başarıyla tamamlamıştı. Bunun üzerine Allah (cc) onu bütün insanlığa imam (önder) yapmıştı. (Bakara 2/124) Hz. Musa (as) da denemeye tabi tutulan elçilerdendir. Allah (cc) onun için şöyle diyor:
“... O zaman da seni tasadan kurtarmış ve seni (bazı sıkıntılarla) iyice denemiştik...” (Tâhâ 20/40)
Allah (cc), şeytanın peygamberlerin davetlerine ve hedeflerine gölge düşürme çabası da onlar için bir iman sınavıdır. (Hacc 22/52-53)
2-Müslümanların Denenmesi:
Müslümanlar için sadace iman etmek yeterli değildir. İmanın kökleşmesi ve sağlamlaşması için mü’minler çeşitli denemelerden geçirilirler. (Ankebût 29/2-3) Allah (cc) müslümanları, içlerinde kim kendi yolunda cihad ediyor, bu yolda kim sabrediyor ortaya çıksın diye onları dener. (Muhammed 47/31. Benzerleri için bak: Enfal 8/17. Âli İmran 3/152, 154. Ahzab 33/11)
Hz. Musa (as), kendisi Tûr dağında iken kavminin altın buzağıya tapması üzerine onların içerisinden Allah’tan af dilemek üzere yetmiş kişi seçmişti. Onlarda gördüğü tereddüt üzerine Allah’a dua etti ve bu olayın kendileri hakkında bir imtihan (deneme) olduğunu söyledi. (A’raf 7/154-156)
Ayrıca inkâr edenlerin müslümanlara karşı tavırları bir fitnedir. Böylece müslümanların İslâm’a bağlılıkları denenmiş olur. (Furkan 25/207. Mümtehine 60/5)
Mü’minlere yapılan bu azap ve işkence onları dinlerinden döndürmeye yöneliktir. Mü’min böyle bir azapla imtihan edilebilir. Mü’min, tıpkı madenin deneme kazanında kaynatılması gibi, azapla karşı karşıya getirilir. Böylece samimi müslümanla gevşek müslüman ortaya çıkar. Bu konuda Kur’an şöyle buyuruyor:
“İnsanlardan öylesi vardır ki, ‘Allah’a iman ettik’ der; fakat Allah uğruna eziyet gördüğü zaman, insanların (kendisine yönelttikleri işkence ve) fitnesini Allah’ın azabıyla bir tutar. Ama Rabbin’den ‘bir yardım ve zafer’ gelirse, andolsun; ‘biz gerçekten sizlerle birlikteydik’ demektedirler. Oysa Allah, âlemlerin sinelerinde olanı daha iyi bilen değil midir?”(Ankebût 29/10)
Allah’ın azabı şüphesiz insanlardan gelecek fitnelerden daha büyüktür. Mü’minler sürekli bir biçimde bu tür fitnelerle karşılaşacaklar. Bu denemeyi başaranlar, imanlarında samimi olanlar sonsuz mükâfatı kazanacaklar. Kur’an, mü’minlerin bu şekilde denemeye tabi tutulduklarını haber veriyor. (Ankebût 29/2-3. Bakara 2/214)
3-İnsanların ve Toplulukların Denenmesi:
Bazı kavimlere elçiler gönderilmesi onlar için ilâhí imtihan sebebidir. Mesela, Salih (as), kendisini ve mü’minleri uğursuzlukla suçlayan Semud kavmine; “...Uğursuzluğunuz(un sebebi), Allah katında (bulunan takdiri)dir. (Kötü âmel işleyene o uğursuzluğu takdir etmiştir.) Doğrusu siz (çeşitli olaylarla) imtihan edilen bir topluluksunuz.” (Neml: 27/47)
Ayrıca Hz. Salih’in kavmi Semud’a bir dişi devenin verilmesi onlar için bir deneme idi. (Kamer 54/27-29)
Allah (cc), Peygamberimize Mekke hayatında gösterdiği bir rüyası ve ‘Kur’an’da lânet edilmiş ağaç’ ile insanları denemişti. (İsrâ 17/6) Kimilerine göre Peygamberimizin buradaki rüyasından maksat O’nun gördüğü herhangi bir düş değil, Mirac olayıdır. Bu olay da insanlar için bir deneme aracı olmuştu. Peygamber (sav) Mirac olayını anlatınca müşrikler onunla alay ettikleri gibi, bazı zayıf imanlı müslümanlar da onu terketmişlerdi. Gerçekten iman edenlerin imanı ise bu denemeden sonra bir kat daha kuvvetlenmişti. (İbni Kesir, Muhtasar Tefsir, 2/386. Zamahşerî, el-Keşşâf, 2/648. Beydavî, Tefsir, 1/575. Kutub, K. fi-Zilâli’l Kur’an, 4/2237. Elmalılı, H. Y. Hak Dini Kur’an Dili, 5/309. Ateş, S. Y. K. Çağdaş Tefsiri, 5/230)
‘Kur’an’da lânet edilmiş ağaç’ da bir imtihan aracı yapıldı. Bu ağaç, Buharí ve Müslim’de geçen bir hadis göre ‘zakkum ağacı’dır. (Nak. İbni Kesir, Muhtasar Tefsir, 2/386)
Cehennem’de yaratılmış ve oradaki azabı simgeler. Orada azap görenin yiyeceği odur. Allah (cc) bununla inkârcıları korkutmakta ve onları Cehennem’den sakındırmaktadır. Kur’an’da üç âyette geçmektedir. (Saffât 37/62-67. Dûhan 44/42-46. Vakıa 56/51-54)
4-Ni’met veya Külfetle Deneme:
Fitne, gerçek olanı sahte olandan, iyi olanı kötü olandan, kirliyi temiz olandan ayırmak olduğuna göre, hayatın akışında olumlu ve olumsuz tarafıyla ortaya çıkabilir. Kur’an’ın işaret ettiği gibi insan bazen risk taşıyan, mal, mülk, evlat ve sağlık gibi ni’metlerle, bazen de yokluk, hastalık, şeytan ve düşman saldırısı gibi şeylerle denemeye uğratılır. Bu bakımdan çekilen zorluk, mal, zulüm, kadın, çocuk, saptırma, azap, silahlı çatışma, kalbe gelen vesvese gibi şeylerin hepsi de fitnedir. Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Onlardan bazı zümrelere kendilerine denemek (fitneye uğratmak) için verdiğimiz dünya hayatını süsüne gözlerini dikme. Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha süreklidir.”(Tâhâ: 20/131)
Kur’an, insanın imandaki samimiyetini denemek için hayır ve şerr ile imtihan olunduğunu haber veriyor. (Enbiyâ 21/35) İnsan hayatın geçici güzellikleriyle de sınava çekilir. (Tâhâ 20/131) Mal ve evlat insan için bir fitnedir, deneme aracıdır. (Enfal 8/28. Teğabûn 64/15) Bol rızık ve verilen nimetler (Zümer 39/49) birer fitne olduğu gibi, başa gelen üzüntü ve kederler (Tâhâ 20/409, belâ ve musibetler de birer fitnedir. (Tevbe 9/126. Hacc 22/11)
İnsanlardan bazılarına Allah’tan gelen rızık, iman ve mağfiret gibi iyiliklerin sebebini bilmek mümkün olmayabilir. Allah (cc) bu şekilde insanları birbiriyle deniyor ve şükredenlerin belli olmasını istiyor. (En’am 6/53) Dinde iki yüzlü davranan münafıklar çeşitli olaylarla ibret almaları ve hatalarını terketmeleri için sürekli denenirler. Ancak onlar çoğu zaman bu fitnenin (denemenin) farkında olmazlar. (Tevbe 9/126) Allah (cc) doğru yola giren kimseler için rızkı bollaştırır. Bunun sebebi de onların şükredip şükretmeyeceklerini, takva sahibi olup olmayacaklarını denemek içindir. (Cinn 72/16-17
5-Sabır ve Sebat Fitnesi:
Kur’an şöyle buyuruyor: “(Ey Muhammed) Biz senden önce de yeyip içen, çarşıda pazarda dolaşan (ölümlü) insanların dışında kimseyi elçi olarak göndermedik. (Böyle yaparak ey insanlar), kiminizi kiminiz için fitne-sınama vesilesi kıldık (ki), sabredecek misiniz? (Bunu kendiniz de göresiniz; yoksa) Allah zaten her şeyi olduğu gibi görmektedir.” (Furkan: 25/20)
Bu âyet; yalnızca peygamberler değil; her insanın toplumsal varlığı ile diğer kimseler için, onların ahlâkí tercih ve kavrayışlarını ortaya çıkmasını sağlayan bir deneme aracı olduğuna işaret etmektedir. Buna göre âyete şu anlamı vermek yanlış olmayacaktır: “Sizin hepinizi birbiriniz için bir imtihan vesilesi kıldık.” (Esed, M. Kur’an Mesajı, 2/730)
Hayat, tekâmül yolunda ilerlemek ise fitnelerin peşpeşe sıralanması doğaldır. Her toplum bir başkası için, her insan bir başka kimse için, onun durumunun ve tercihlerinin ortaya çıkması açısından bir fitne aracı olabilir.
B-Şeytana Nisbetle Fitne
Allah’ın (cc) “Âdem’e secde edin...” emrine karşı gelerek lânetlenen ve ilâhí rahmetten kovulan İblis (şeytan) insanlar ve toplum için en önemli kötülük odağıdır. İblis, insanları sapıtmak ve kendi tuzağına düşürmek için Rabbimizden izin istemiş ve bu izni almıştır. (A’raf 7/14-17. İsrâ 17/62)
O insanları şaşırtarak, kandırarak, kendi yoluna davet ederek onları olumsuz anlamdaki fitneye düşürebilir.
“Ey Âdemoğulları, şeytan, ana-babanızı, çirkin yerlerini onlara göstermek için elbiselerini soyarak Cennetten çıkardığı gibi, sizi de şaşırtıp bir fitneye düşürmesin. Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz şeytanları, inkâr edenlerin velisi (dostu) yaptık.”(A’raf: 7/27)
Şeytan, peygamberlerin arzularına bile vesvese vermeye ve onları fitneye düşürmeye çalışmaktan geri durmamıştır. (Hacc 22/52-54)
C-İnsanlara Nisbetle Fitne
İnkârcıların Fitnesi: Fitne odaklarından birisi de bizzat insanın kendisidir. İnsanın sebep olduğu fitne genel anlamda olumsuzdur ve daha çok inkârcıların, kalbinde eğrilik olanların ve münafıkların bir özelliği olarak karşımıza çıkmaktadır.
Hz. İbrahim (as) şöyle dua etmişti: “Ey Rabbimiz! Bizi hakikati inkâr edenler için kötülük teşvikçisi/sebebi-fitne (bir oyun ve eğlence aracı) yapma. Ve günahlarımızı bağışla, ey Rabbimiz: Çünkü Sensin tek kudret ve hikmet sahibi.” (Mümtehane 60/5)
‘’İnkârcılar ve tapmakta oldukları yalancı tanrılar, cehennemi hak etmiş olanlardan başkasını fitneye düşüremezler, ayartıp kandıramazlar.’’ (Saffât 37/161-163) Kafirler bazen müslümanları savaş, saldırı ve benzer şekillerde fitneye-denemeye, sıkıntıya düşürüp, onların korku namazı kılmalarına sebep olabilirler. (Nisâ 4/101)
Hz. Musa’nın (as) kavmi, firavunun ve mel’e’sinin, yani ileri gelen seçkinlerin kendilerini bir fitmeye düşürmelerinden, fenalık yapmalarından korktukları için iman etmekte tereddüt ettiler. Onların içlerinden pek azı hariç firavunu desteklemeye devam ettiler. (Yûnus 10/83)
Bugün de bu gerçek değişmemiştir. İnsanlardan pek çoğu ya İslâma gönül vermek, ya da İslâmı hakkıyla günlük hayatında yaşamak istemektedir. Ancak çağdaş firavunların, firavun düzenlerinin, bu düzenleri sürdüren mel’e takımının fitnelerinden, sıkıntı vermelerinden, haklarını ellerinden almalarından, kötü damga vurmalarından korkmaktadırlar.
D-Fitne Sayılan Davranışlar
a- Diní Açıdan:
1- Küfür-Şirk: Kur’an, ‘fitne öldürmekten (katl’den) daha büyük suçtur” demektedir. (Bakara 2/191, 217) İslâma inanmayanların müslümanların inancına yönelik saldırıları şüphesiz fitnedir ve savaştan daha tehlikelidir. Küfrün hakimiyeti, iman, Allah’a kulluk, adalet, huzur ve saadet için engeldir. Mü’minler, inkârcıların bu çabalarına karşı topluca mücadele vermek zorundadırlar. Burada ‘fitne’ kavramı kişisel sıkıntıya işaret etmekten çıkmakta ve bir iman mücadelesinin sebebi haline gelmektedir.
“Mü’min erkekleri ve mü’min kadınları fitneye (azaba) uğratıp, sonra da tevbe etmeyenler; onlar için cehennem azabı vardır ve onlar için ateş azabı vardır.”(Burûc: 85/10)
Müşriklerin, müslümanları tekrar kendi dinlerine döndürmek için yaptıkları faaliyetler, münafıkların iki yüzlü davranışları fitneden başka bir şey değildir. (Tevbe 9/47-48) Kur’an, Tevhid’ten sapmayı, şirke ve küfre düşmeyi fitne kabul etmektedir ve bunu katl’den (savaştan) daha çok kötü saymaktadır. (Bakara 2/191)
Müslüman toplumları bozan, onları saptıran, onları günaha sürükleyen, hatta insanlar arasında kanlı savaşların çıkmasına sebep olan şey fitnedir. Bu nedenle Kur’an mü’minlere Din yalnızca Allah’ın oluncaya ve fitne yeryüzünden kalkıncaya kadar fitneye sebep olan müşriklerle mücadele etmeyi emrediyor. (Bakara 2/193)
Müşriklerin ve şeytanın adımlarını izleyenlerin çıkardığı fitneler devam ettiği müddetçe dünyada huzurun ve rahatın olması mümkün değildir. Eğer mü’minler kötülük odaklarıyla mücadele etmeyi bırakırlarsa, yeryüzünde büyük fitne olur, kaos ve bozgun giderek fazlalaşır. (Enfal 8/73)
2-Allah’ın Hükümlerinden Yüz Çevirme: Allah (cc) insanların uymaları için bir takım hükümler-ilkeler ve kurallar koymuştur. Bu hükümlere uymamak, onlardan yüz çevirmek fitnedir.
“O halde geçmiş vahyin mensupları arasında Allah’ın indirdiğine göre hükmet ve onların mesnetsiz görüşlerine uyma ve onlardan sakınki Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni uzaklaştırmasınlar (fitneye düşürmesinler)...” (Mâide 5/49)
Peygamber de dahil, insanların Allah’ın hükmünden uzaklaştırılmaya çalışılması da bir fitne çabasıdır. (İsrâ 17/73-74)
b-Sosyal ve Ahlâkí Fitne:
1- İşkence ve Zulüm: Kur’an; baskı, zulüm, işkence, eziyet ve benzerlerini fitne olarak niteliyor. Mesela, Mekke döneminde Hicret etmeye mecbur kalan müslümanlara yapılan zulüm, işkence ve baskılar fitnedir. (Nahl 16/110)
Kimileri de Allah’ın azabını insanlardan gelebilecek fitneye (eziyet ve sıkıntıya) eş tutarlar. Halbuki bu ikisi arasında benzerlik bile yoktur. (Ankebût 29/10)
Aziz ve Hamid olan Allah’a inanmış ve O’nun hükümlerine uygun olarak yaşayan, ya da yaşama çabasında olan müminlere eziyet edenler, onlara baskı uygulayanlar, ya da onları dinlerinden döndürmeye çalışanlar (onları fitneye düşürmek isteyenler); tıpkı Ashab-ı Uhdud gibi cehennemlik olurlar. (Burûc 25/4-10)
2- Belâ ve Sınama: Fitne aynı zamanda deneme, belâ ve sıkıntı anlamına da gelir. İnsanlardan bazıları gerçek bir şekilde değil de iman-küfür sınırındaymışcasına ibadet eder. Kendisine Allah’tan bir ‘hayr’ dokundu mu, bununla sevinir. Ancak başına hikmetin gereği bir fitne (belâ veya deneme) geldiği zaman yüz üstü döner gider. Böyleleri dünyayı da âhireti de kaybederler. (Hacc 22/11)
Peygamberin daveti sıradan bir insanın daveti gibi değildir. Onun davetine uymamazlık edilemez, emrine karşı gelinemez. “...Rasûlün emrine aykırı davrananlar, kendilerine bir belânın (fitnenin) çarpmasından, yahut onlara acı bir azabın uğranmasından sakınsınlar.” (Nûr 24/63)
Hz. Musa (as), buzağıya tapma olayından sonra kavminin arasından seçtiği yetmiş kişiyi bir sarsıntı tutunca bu olayın bir deneme (fitne) olduğunu itiraf etmişti. (A’raf 7/155)
Musa (as) kavminin pek çoğu firavundan korktukları için imanını açığa vuramamışlardı. Hz. Musa’nın; “...Allah’a teslim olmuşsanız O’na tevekkül edin” diyerek onları cesaretlendirmesi üzerine; “Ey Rabbimiz, Allah’a tevekkül ettik, Ey Rabbimiz zalim bir milletle bizi deneme (fitneye düşürme)” dediler. (Yûnus: 10/85. Hz. İbrahim’in benzer bir duası için bak. Mümtehıne 60/5)
Sihirin anavatanı sayılan Babil’e mucize olarak gönderilen, ama kendilerine bir şey indirilmeyen Hârut ve Mârut adlı iki melek kendilerinin bir fitne (deneme sebebi) olduklarını söylüyorlardı. (Bekara 2/102)
3-Karışıklık ve Kargaşa: Fitne, ortalığı karıştırmak, insanları birbirine düşürmek, onları birbirine karşı kışkırtmak, aralarını açmak, kuşku uyandırmak, kargaşaya ve anlaşmazlıklara sebep olmak, ortalığı karıştırmak gibi anlamlara da gelir. Türkçede yaygın olarak bu manalarda kullanılır. Kur’an’da ‘fitne çıkarmak, fitne yaymak’ daha çok münafıkların özelliği olarak geçmektedir. (Nisâ 4/91. Ahzab 33/14. Tevbe 9/48-51)
5-Mal ve Çocuk: İnsana emanet olarak verilen mallar ve çocuklar da onlar için bir fitnedir, deneme ve sınama aracıdır. Mala ve çocuğa olan tutku ve aşırı kişiyi Allah yolundan, O’na olan kulluktan alıkoyabilir. İnsan mal ve dünyalıklar peşinde koşarken Rabbine karşı görevlerini unutabilir. Hatta malla şımarabilir, kibirlenir ve haddi aşabilir. Malın helâlinden kazanılması ve yine helâl yollarda harcanması, mal üzerinde hakkı olanların haklarının verilmesi İslâmın getirdiği ölçülerdir. Bu açıdan mal insan için denemedir.
Çocuk sahibi olmak, onları fıtratlarına uygun olarak terbiye etmek, onları salih insan olarak yetiştirmek kişinin görevidir. Mala ve çocuklara karşı olan tutku, onları ve aileyi koruma ve kollama duygusu insanı bazen adaletten uzaklaştırabilir, haddi aşıp haksızlık yapmaya sürükleyebilir. Böyle yapmak ta ilâhí ölçülerden sapma sonucunu doğurur. Bu da insan için bir fitnedir.
“Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız birer fitnedir (imtihandır). Allah’a gelince; büyük mükâfat O’nun yanındadır.”(Enfal: 8/28. Ayrıca bak. Teğâbûn 64/14-15.
Malların ve çocukların deneme sebebi olduğunu ‘belâ kelimesiyle ifade eden âyetler için bak. Âli İmran 3/186. Mâide 5/48. En’am 6/165)
E-Hadislerde Fitne Kavramı
‘Fitne’ kavramı İslâm tarihinin sonraki dönemlerinde, diní ve siyasí sebeplerle ortaya çıkan sosyal kargaşa, anarşi, iç savaş manaları kazanmıştır. Kur’an’da bu anlamda kullanılmadığını yukarıda gördük. ‘Fitne’ kavramı bu anlamlarda daha çok hadislerde geçmektedir. Yine hadislerde bu kelimenin Kur’an’daki manasıyla geniş bir şekilde kullanıldığını görüyoruz. Hadis kitaplarının çoğunda ‘Kitabu’l Fiten veya Melâhim’ başlıklarında fitnelerden bahsedilmekte, mü’minler çeşitli fitnelerden sakındırılmaktadır.
Peygamber (sav), müslümanları deccâl fitnesinden, dünya, fakirlik, mal, Cehennem, kabir, diri ve ölüler, kadın (lara karşı şehvet) fitnelerinden sakındırmıştır. Bu gibi fitneler mü’mine, dinini yaşamaktan alıkoyan engellerdir. Bazı hadislerde fitne, müslümanların birlik ve beraberliğini bozan, onları birbirine düşüren yıkıcı faaliyetler olarak geçmektedir.
Üsame ibnu Zeyd anlatıyor: Rasûlüllah (sav), Medine’nin Ütum denilen (kale gibi yüksek) binalarından birine yaklaşmıştı ki şöyle sordu: “-Benim gördüklerimi siz de görüyor musunuz?” Yanındakiler “-hayır” deyince, buyurdu ki: “-Bir takım fitnelerin yağmur selleri gibi evlerinizin aralarından aktığını görüyorum.” (Müslim, Fiten/3 no: 2885. Buharí, Fiten/4)
F-Fitnenin Ortaya Çıkışı ve Zararları
Peygamber (sav) kendinden sonra meydana gelecek ve müslüman toplumun dirlik ve düzenliğini bozacak çeşitli fitnelerden ümmetini sakındırmıştır. Bu fitnelerin özelliklerini de sayarak bunları ümmetine tanıtmıştır.
Ümmetin birliğini bozan faaliyetler, fırka fırka olmalar, diní ve siyasí çekişmeler, müslümanlar arasında çıkan bağy (azgınlık) gibi olaylar, İslâm uğruna çalışma gayretinin azalması, zalim yöneticilerle mücadele edilmesi gerekirken onlara dalkavukluk yapılması, din bağının zayıflaması, dinden dönmelerin artması birer fitnedir.
Fitne zamanında bereket azalır, salih ameller az yapılır, aç gözlülük artar, çıkar ve kan davaları sürüp gider, diní konularda cahillik yaygınlaşır, can ce mal güvenliği kalmaz.
İnsanlar arasındaki güven kaybolur, hak ve hukuka riayet edilmez. Hatta öldüren niçin öldürdüğünü, ölen de niçin öldüğünü bilmeyecek kadar her şey birbirine karışır. Haklı haksız belli olmaz, anarşi, kaos, huzursuzluk ve emniyetsizlik alıp başını gider. Böyle bir fitne ortamında mü’minlere düşen fitnelere karışmadan, gücü yetiyorsa fitneyi önlemeye çalışmak, yetmiyorsa bir kenara çekilip mü’minlerin hayrına dua etmek, ya da fitneyi ve fitneye bulaşma tehlikesi olan işleri terketmektir.
Ebu Musa el-Eş’arí’nin rivâyetine göre Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Kıyametten hemen önce karanlık gecenin parçaları gibi fitneler meydana gelecek. Kişi o fitnelerde mü’min olarak sabaha erer, akşama kafir olur; mü’min olarak akşama erer, sabaha kafir çıkar. O fitne zamanında oturan ayakta durandan, ayaktaki yürüyenden, yürüyen koşandan hayırlıdır. Öyleyse yaylarınızı kırın, kirişlerinizi parçalayın, kılıçlarınızı da taşa vurun. Sizden birinizin evine girerlerse Hz. Âdem’in iki oğlundan hayırlısı olsun (ölen olsun öldüren değil).” (Ebu Dâvud, Fiten/2 no: 4259. Tirmizî, Fiten/30 no: 21979
Fitneler karşısında dili tutmak (zamanımızda kalemi de tutmak), fitnelerden razı olmamak, fitneye düşenler arasında uzlaştırıcı olmaya çalışmak, kendi yandaşına değil hak ve adalete destek olmak en iyisidir. Mü’minler fitne ortamını Peygamber’in tanımından hareketle tanırlar ve mümkün olduğu kadar kendilerini bu zararlı fitnelerden korumaya çalışırlar.
Fitneler bazen yavaş yavaş ortaya çıkar. İnsan kimi kez bunun farkında olmayabilir. Bir yere fitne girince de orasını kolay kolay terketmez. İyi düşünmedikleri ve iyi hesap etmedikleri için fitneye bulaşanlar, pek çok zarara uğrarlar ve çoğu zaman fitne içinde olduklarını bile düşünmezler.
Fitneler bazen de din’de grup grup (fırka fırka) olmak yüzünden de çıkabilir. Herkes kendi görüşünü en doğru kabul eder, başkalarını batılda, yanlışta ve sapıklıkta görürse müslüman cemaat arasına fitne girmiş demektir.
Bunun sebebi kimilerinin grubunu veya cemaatini, meşrebini veya mezhebini, partisini veya etnik kökenini o gruba ait görüş ve prensipleri Din’in önüne koymasıdır. Bu hataya düşenler bundan sonra başkalarına ‘öteki’ gözüyle bakmaya başlarlar. Bu yanlış bakış açısından da anlaşmazlıklar, fitneler ve kavgalar doğar.
Fitne zamanında yalan artar, ilmin getirdiği ölçüler dinlenilmez, gerçekler bir işe yaramaz. İlim ve gerçekler çok rahatlıkla istismar edilir, hatta fitneyi artırıcı bir şekilde kullanılır. Herkes kendi görüşünü doğru kabul eder ve onu gözü kara bir şekilde savunur. Fitneye bulaşanlar için din ve onun hükümleri lafta kalır. Kişilere ve gruplara cahillik yön verir, akl-ı selimden çok heva’lara uyulur. Fitneye düşenlerin hedefleri belli değildir. Kör kuyuya taş atanlar gibidirler.
Fitne zamanında diní hükümler ile fitneye yön veren güçler arasında derin bir uçurum meydana gelir. Bu bir anlamda zorba güçlerin müslümanların yönetimini ellerine geçirip İslâmı ve onun hükümlerini yürürlükten kaldırmalarıdır. Onlar, insanlara dinin emir ve yasaklarının zor olduğunu aşılarlar. Dinden dönmeyi teşvik ederler ve bunun alt yapısını hazırlarlar. İnsanlar zengin olsa bile Allah yoluda harcama ahlâkı azalır. Asaletli ve yüce karakterli insanların sözü dinlenmez. Meydan adi ve kötü kimselere kalır. Siyaseten (sözde gerektiği için) değerlere hücum edilir, haysiyetlere dokunulur, belki canlara bile kıyılır. Böyle bir ortamda hak ve adaletten yana olanlar, şeref ve haysiyetine değer verenler ile İslâm’a gönül verenler; ölümün yaşamaktan daha hayırlı olduğunu düşünürler.
Bazı müslümanların karşılaştıkları baskılar, işkenceler, zulümler, haksızlıklar birer fitnedir. Müslüman ülkelerin zorbalar, diktatörler, tağutlar, zalimler veya zulüm düzenleri tarafından ele geçirilmesi bir fitnedir.
Onurlu mü’minlerin bu zorbalarla ve zalimlerle mücadele zorunda kalmaları kendileri hakkında bir fitnedir, sınav sebebidir. Özellikle modern toplumlarda ortaya çıkan ve giderek bütün dünyaya yayılan; şirk, ilhad, ahlâksızlık, sapıklık, sapmalar, isyan ve günah rüzgârları birer fitnedir.
Müslüman nesillerin karşı karşıya kaldığı inkârcılık, dünyalıklara aşırı derece bağlanma, Din’in emirleri karşısındaki duyarsızlıklar birer fitnedir. Müslümanların bölünmüşlüğü, fırka fırka olmaları, aralarındaki çekişmeler, müslüman ülkeler arasındaki yapay sınırlar birer fitnedir.
Her bir müslüman; içinde bulunduğu şarta, elindeki ni’mete ve karşılaştığı güçlüğe göre fitneye uğratılıyor, denemeye tabi tutuluyor. Müslümana düşen, varlık tablosundaki âyetlerden, oluşlardan ve karşılaştığı denemelerden ibret alması, Allah’tan gelen fitneyi kazanmaya çalışması ve bizzat kendisinin fitnelere sebep olmamasıdır.
Kur’an şöyle buyuruyor: “Ey mü’minler! Öyle bir fitneden sakının ki, o, sizden yalnızca zulmedenlere dokunmaz. Bilin ki gerçekten Allah, (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.” (Enfal 8/25)
Ece, Hüseyin K., İslâmın Temel Kavramları’ndan, sayfa: 199-210)