GÜNAH KAVRAMI VE BÜYÜK GÜNAHLAR 1
Değerli Müminler! Günah; Farsça bir kelime olup, dinde suç sayılan, Allah’ın yasak ettiği söz ve davranışlar demektir. Allah’ın yapın dediği bir şeyi yapmamak günah olduğu gibi, yapmayın dediği bir şeyi yapmak da günahtır. Bir örnek olmak üzere, Allah, inananlara namaz kılmayı emretmektedir. Ergenlik çağına gelen aklı başında her müslüman, Allah’ın bu emrini yerine getirmekle yükümlüdür. Böyle bir kimse namaz kılmayacak olursa büyük günah işlemiş olur.
Bir başka örnek; Allah, aralarında nikah bağı bulunmayan başka bir kadınla erkeğin cinsel ilişkide bulunmalarını yasaklamıştır. Allah’ın bu yasağına uymayanlar da büyük günah işlemiş olurlar.
Kuran, günahları, büyük ve küçük olmak üzere iki kısma ayırır. Ancak büyük ve küçük günahların nelerden ibaret olduğu hakkında fazla bilgi vermez. Konu ile ilgili ayetlerden bir tanesinde şöyle buyurulur:[1]
إِن تَجْتَنِبُوا كَبَآئِرَ مَا تُنْهَوْنَ عَنْهُ نُكَفِّرْ سَيِّئَاتِكُمْ وَنُدْخِلْكُم مُّدْخَلاً كَرِيماً عَنكُمْ.
Şüphesiz günahların hepsi eşit değildir. Bir adamı haksız yere dövmek ve yaralamak günah olduğu gibi, onu öldürmek de günahtır. Fakat bunlar, aynı seviyede değildir.
Bedrüddin Ayni diyor ki: -Günahın büyüklük ve küçüklüğü izafi yani bağıntılıdır. Bir günah ki, ondan daha büyük bir günah varsa, o günah kendisinden daha küçük olana nispetle büyüktür.[2] Bu itibarla günahlar, birbirlerine nisbetle büyük ve küçük olmak üzere iki kısma ayrılır.
Büyük Günah
Büyük günahın, herkesin üzerinde ittifak ettiği bir tanımı yoktur. İslam alimleri bu konuda farklı tanımlar yapmışlardır. Bu tanımlardan birisi ve belki de en uygun olarak kabul edileni şu tanımdır:[3]
-Allah’ın adam öldürmek ve zina etmek gibi, ceza tayin ettiği ve işleyene Cehennem’de azap edeceğini bildirdiği her günah, büyük günahtır.
İbn Hacer el-Heytemi büyük günahlar hakkında yazdığı ez-Zevacir an İktirafi’I-Kebair adlı eserinin baş tarafında büyük günah hakkındaki çeşitli tanımları naklederken birinci sıraya şu tanımı almıştır:
-Bir günah ki onu işleyen kimsenin, Cehennem’de azap edileceği Kuran ve hadislerde bildirilmiş ise, o günah, büyük günahtır.
Kuran’da, şunlar büyük günahlardır diye bildirilmiş değildir. Ancak yasaklanan hususlar Kuran’da yer almıştır. Hadislere gelince; Efendimiz değişik hadislerinde buyuruyorlar ki:
عن أبى بكرة قال: ألا أنبئكم بأكبر الكبائر ثلاثا. قالوا: بلى يا رسول الله. قال: الإشراك بالله وعقوق الوالدين وقول الزور. [4]
إجتنبوا السبع الموبقات. قيل: يا رسول الله وما هن؟ قال: الشرك بالله والسحر وقتل النفس التى حرّم الله إلا بالحق وأكل مال اليتيم وأكل الربا والتّولّى يوم الزحف وقذف المحسنات الغافلات المؤمنات. [5]
Bunlar gibi bazı hadislerde sayı bildirilmiş ise de, Ayni’nin de ifade ettiği gibi,[6] büyük günahlar bunlardan ibarettir, başka büyük günah yoktur demek doğru değildir. Efendimiz, bu ve benzeri sayı bildiren hadisleri ile büyük günahlardan toplumu fazlası ile etkileyenlere dikkat çekmiştir. Yoksa, bunlardan başka büyük günah yoktur demek istememiştir. Nitekim sayı bildiren hadislerde yer almayan bazı günahların da büyük günah olduğunu bildirmişlerdir. İşte bu hadislerden birisi de şudur:[7]
عن عبد الله بن عمرو قال: إن من أكبر الكبائر أن يَلعن الرجل والديه. قيل: يا رسول الله وكيف يلعن الرجل والديه؟ قال: يسب الرجل ابا الرجل فيسب أباه ويسب أمه.
Demek ki, ne Kuran’da ne de hadislerde, büyük günahlar şunlardır, bunlardan başka büyük günah yoktur, gibi bir ifade yer almamaktadır. Bunun için İslam alimleri bu konuda da farklı sayılar bildirmişlerdir.
İbn Abbas’a: -Büyük günahlar yedi midir? diye sorulmuş: -Onlar yetmişe daha yakındır, diye cevap vermiştir. Başka bir rivayette de: -Yedi yüze yakındır, ancak tevbe ve istiğfar ile büyük günah diye bir şey kalmadığı gibi ısrar ile de küçük günah büyük günaha dönüşür, diye cevap vermiştir. [8]
İbn Abbas’a göre Allah’ın yasak ettiği her şey büyük günahtır.[9]
İbn Hacer el-Heytemi, az önce adını verdiğim kitapta 467 büyük günah saymıştır. Bunun için mümin, büyük olsun küçük olsun, kime karşı günah işlediğini düşünmeli ve bütün günahlardan sakınmalıdır. Meşhur hadis alimi Zehebi, Kitabu’l-Kebair adlı eserinde, yüz küsur büyük günahtan söz etmiştir.
Günahın İnsan Üzerindeki Etkisi
Günah insanın duygu ve düşünceleri üzerinde olumsuz etki yapar. Bakınız Efendimiz günahın bu etkisini nasıl açıklıyor:[10]
عن أبى هريرة قال: إنَّ الْعَبْدَ إذَا أخْطَأ خَطِيئَةً نُكِتَتْ في قَلْبِهِ نَكْتَةٌ. فَإذَا هُوَ نَزَعَ وَاسْتَغْفَرَ وَتَابَ صُقِلَ قَلْبُهُ، وَإنْ عَادَ زِيدَ فيهَا حَتَّى تَعْلُوَ قَلْبَهُ. وَهُوَ الرَّانُ الذِى ذَكَرَ اللّهُ تَعَالى. ) كلا بل ران على قلوبهم ما كانوا يكسبون (
Hadis, iki noktaya dikkatimizi çekiyor:
1. Bir günahı hiç işlememek esastır. O günah ilk defa işlendiği zaman kalbi kirletmekte ve kalbin bazı özelliklerini yitirmesine sebep olmaktadır. Mümin yaptığı bu hatanın, işlediği bu günahın farkına varır, hemen tevbe ve istiğfar ederse kalbi de eski halini alır.
2. Mümin, işlediği bu günahı tekrarlar ve devamlı yaparsa bu leke kalbini tamamen kaplar.
Günahın Cezası Şahsidir
Günah işlemekten doğan ceza, şahsidir. Yani herkes işlediği günahın cezasını kendi çeker, başkasının günahından sorumlu olmaz.
Nitekim Kuran’da da buyuruluyor ki:[11]
مَنِ اهْتَدَى فَإِنَّمَا يَهْتَدي لِنَفْسِهِ وَمَن ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا وَلاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى وَمَا كُنَّا مُعَذِّبِينَ حَتَّى نَبْعَثَ رَسُولاً.
Ancak işlediği günahla kötü çığır açmış ve başkalarına kötü örnek olmuş kimseler, aynı davranışta bulunanların günahı kadar günah taşımış olurlar. Konu ile ilgili olarak şöyle buyuruluyor:[12]
وَإِذَا قِيلَ لَهُم مَّاذَا أَنزَلَ رَبُّكُمْ قَالُوا أَسَاطِيرُ الأَوَّلِينَ. لِيَحْمِلُواْ أَوْزَارَهُمْ كَامِلَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَمِنْ أَوْزَارِ الَّذِينَ يُضِلُّونَهُم بِغَيْرِ عِلْمٍ أَلاَ سَاء مَا يَزِرُونَ.
Ayet, başkalarını yoldan çıkaran kimselerin, sadece yoldan çıkarma günahını değil, yoldan çıkardığı kimselerin günahlarından bir kısmını da yüklenmiş olacakları bildirilmektedir.
Bir kısım Bedeviler Efendimizi ziyarete gelmişlerdi. Yün elbiseleri vardı. Efendimiz kılık ve kıyafetlerinden muhtaç olduklarını görünce, halkı onlara yardım etmeye çağırdı. Halkın bu çağrıya katılmada ağır davranması Efendimizi üzdü. Bu esnada Medineli birisi bir kese gümüş getirdi. Bunu bir başkası izledi, derken bir çokları yardım getirdi. Buna memnun olan Efendimizin sevinci yüzünden belli oldu ve şöyle buyurdu:[13]
عن جرير قال: من سن في الإسلام سنة حسنة فله أجرها وأجر من عمل بها بعده من غير أن يَنقص من أجورهم شىءٌ. ومن سن في الإسلامِ سنة سيئة كان عليه وزرها ووزر من عمل بها من بعده من غير أن ينقص من أوزارهم شىء.
İnsanı Günaha Sevk Eden Şeyler
Değerli Müminler! İnsanı günah işlemeye sevk eden nefistir. Nefis, insanda bulunan kötülüklerin kaynağıdır. İnsan nefsi, daima fena ve kötü olan tarafa meyleder. Bütün gücü ile kötülüğü telkin eder. Yani genel olarak insan nefsinin tabiatında şehvete, günaha ve kötülüğe meyil vardır. Nefis, kendi gücünü ve emrindeki araçları o yönde kullanır.
Nitekim Kuran’da buyuruluyor ki:[14]
...إِنَّ النَّفْسَ لأَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ...
Ancak Allah, insana iyiyi ve kötüyü ayırt edecek ve insanın zararına olacak şeylerden koruyacak akıl vermiştir. İnsan, kendisini diğer varlıklara üstün kılan akıl sayesinde nefsinin aşırı derecedeki isteklerini dengeler ve zararına olan şeylerden korur. Esasen, insanın değeri de buradadır.
Bundan başka insanı günaha sokan dış etkenler de vardır. Bunların başında, dünya hayatının çekiciliği gelir. İnsanın aşırı istekleri onu günah işlemeye sevk eder. Kuran’da şöyle buyurulur ki:[15]
زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَاء وَالْبَنِينَ وَالْقَنَاطِيرِ الْمُقَنطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالأَنْعَامِ وَالْحَرْثِ ذَلِكَ مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَاللّهُ عِندَهُ حُسْنُ الْمَآبِ.
Ayette sayılan dünya nimetleri ve dünya hayatı insana sevdirilmiştir. Bu da tabiidir. Çünkü insan dünyada yaşıyor. Elbette bu nimetlerden yararlanacaktır. Zira Allah, bu nimetleri insan için yaratmıştır. Bu nimetlerden insanın kendisini mahrum etmesi doğru değildir. İnsan, çalmadan, çırpmadan, hile ve haksızlık yapmadan meşru bir şekilde bu nimetlerden yararlanacaktır.
Allah Teala buyuruyor ki:[16]
قُلْ مَنْ حَرَّمَ زِينَةَ اللّهِ الَّتِيَ أَخْرَجَ لِعِبَادِهِ وَالْطَّيِّبَاتِ مِنَ الرِّزْقِ قُلْ هِي لِلَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا خَالِصَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ كَذَلِكَ نُفَصِّلُ الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ.
Ancak insan, bu nimetler için yaşadığını sanmayacak ve hayatı dünya hayatından ibaret kabul edip, bu nimetleri elde etmek için meşru olmayan yollara başvurmayacak, günah işlemeyecektir.
Bu nimetlerin daha güzelinin de var olduğunu düşünecek ve onlara erişmek için Allah’ın koyduğu ölçülere uyacaktır. Bu husus şöyle hatırlatılmaktadır:[17]
قُلْ أَؤُنَبِّئُكُم بِخَيْرٍ مِّن ذَلِكُمْ لِلَّذِينَ اتَّقَوْا عِندَ رَبِّهِمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَأَزْوَاجٌ مُّطَهَّرَةٌ وَرِضْوَانٌ مِّنَ اللّهِ وَاللّهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ.
Günah İnsanı Dinden Çıkarır mı?
Peygamberlerden başka hiç kimse masum yani, günah işlemekten korunmuş değildir. Peygamberlerde bulunması gerekli sıfatlardan birisi İsmet sıfatıdır ki, onlar günah işlemekten korunmuşlar demektir. Peygamberlerin dışında bu sıfat kimsede bulunmaz. Efendimiz buyuruyorlar ki:[18]
عن أنس بن مالك قالَ: كُلُّ بَنِى آدَمَ خَطَّاءٌ وَخَيْرُ الخَطَّائِينَ التَّوَّابُونَ.
Büyük de olsa günah işleyen kimse dinden çıkmaz, günahkar olur. Kalbinde inancı olduğu halde ibadet görevlerini ihmal eden, şirk, nifak ve küfür dışındaki günahlardan birini veya birkaçını işleyen kimse, işlediği günahı helal saymıyorsa bu kimse, mümindir, ama günahkar mümindir. Elbette yükümlü olduğu ibadetleri yapmadığı ve büyük günah işlediği için cezayı hak etmiştir. Allah dilerse onu bağışlar, dilerse günahı oranında cezalandırır, ama imanı olduğu için er geç cennete girer. Ebu Zer şöyle diyor:[19]
اتيتُ النبى و هو نائم. عليه ثوب ابيضُ. ثم اتيته فاذا هو بائم. ثم اتيته و قد استيقظ. فجلست اليه فقال: ما من عبد قال لا اله الا الله ثم مات على ذلك الا دخل الجنة. قلت: وانْ زنى وان سرَق؟ قال: وانْ زنى وان سرَق. قلت: وانْ زنى وان سرَق؟ قال: وانْ زنى وان سرَق ثلاثا. ثم قال فى الرابعة: على رغمِ انفِ ابى ذر. قال: فخرج ابو ذر و هو يقول: وان رَغِمَ انفُ ابى ذر.
Değerli müminler! Günah hakkında bu kısa bilgiden sonra şimdi de büyük günahlardan söz edelim.
1. Allah’a Ortak Koşmak
Büyük günahların en büyüğü Allah’a ortak koşmaktır. Bu sadece büyük günah değil, aynı zamanda küfürdür. Bütün Peygamberler Allah’ın bir olduğunu, ortağı ve dengi bulunmadığını ve yalnız ona ibadet edilmesi gerektiğini duyurmuşlardır. Kuran’da şöyle buyuruluyor:[20]
وَإِلَـهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ لاَّ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ.
Evet Allah birdir, ortağı ve dengi yoktur. Evrende her şeyin yerli yerinde olması ve herhangi bir düzensizliğin bulunmaması, onu yaratan ve yönetenin bir olduğunu ve ortağının bulunmadığını gösteren en büyük akli delildir. Bu gerçeği Kuran şöyle ifade ediyor:[21]
لَوْ كَانَ فِيهِمَا آلِهَةٌ إِلَّا اللَّهُ لَفَسَدَتَا فَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ.
Efendimiz putperest bir topluluk içinde büyümüştü. Bugün Müslümanlar için birliğin sembolü olan Kabe putlarla dolu idi. Putlara tapanlar Allah’ı tanıyor, ancak onun ortakları olduğuna inanıyor ve bu ortaklar aracılığı ile ona yaklaşacaklarını sanıyorlardı. Nitekim Kuran’da buyuruluyor ki:[22]
وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ قُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ.
Allah’ı tanıdıkları, yer ve gökleri Allah’ın yarattığına inandıkları halde putlara niçin tapıyorlardı? Onlar buna şu cevabı veriyorlardı: -Biz putlara, bizi Allah’a yaklaştırsınlar ve Allah katında bize şefaatçi olsunlar diye tapıyoruz. Bu gerçeği Kuran şöyle ifade ediyor:[23]
ألا لِلَّهِ الدِّينُ الْخَالِصُ وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ أَوْلِيَاء مَا نَعْبُدُهُمْ إِلَّا لِيُقَرِّبُونَا إِلَى اللَّهِ زُلْفَى إِنَّ اللَّهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ فِي مَا هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ كَاذِبٌ كَفَّارٌ.
Halbuki bilemiyorlardı, Allah katında şefaat Allah’ın iznine bağlıdır. Allah izin vermedikçe hiç kimsenin şefaat etmesi söz konusu değildir. Nitekim Allah buyuruyor ki:
لَّهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ مَن ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلاَّ بِإِذْنِهِ. [24]
وَلَا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ عِندَهُ إِلَّا لِمَنْ أَذِنَ لَهُ... [25]
Değerli Kardeşlerim! Allah Kuran’da şöyle buyuruyor:[26]
وَاعْبُدُواْ اللّهَ وَلاَ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئاً.
En üstün saygı demek olan ibadet, yalnız Allah’ın hakkıdır. Ondan başkasına ibadet yapılmaz. Bunun için ona yapılan ibadete başkasını ortak etmek, şirktir, en büyük günahtır.
Allah’a gösterilen saygının benzeri, kim olursa olsun, başka hiç kimseye gösterilmez. Pek çok insan bu noktada yanılmakta ve şirke yönelmektedir. Kendisine itaatin Allah’a itaat olacağı Kuran’da bildirilen Efendimiz bile kendisine, ilahlaştırırcasına, saygı gösterilmemesine dikkat çekmiş ve şöyle buyurmuştur:[27]
عن ابن عباس قال: لا تُطْرُونِى كما أطْرَت النصارى ابن مريم، فإنما أنَا عبد. فقولوا: عبد الله ورسوله.
Efendimiz şirke düşme konusunda Hıristiyanları örnek veriyor. Çünkü Hıristiyanlar Hz. İsa’yı aşırı derecede överek onu ilahlaştırmışlar ve küfre gitmişlerdir. Halbuki Hz.İsa İlah değil, Efendimiz gibi bir Peygamberdir. Nitekim Kuran’da şöyle buyurulmuştur:[28]
لَقَدْ كَفَرَ الَّذِينَ قَالُوا إِنَّ اللّهَ هُوَ الْمَسِيحُ ابْنُ مَرْيَمَ وَقَالَ الْمَسِيحُ يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ اعْبُدُوا اللّهَ رَبِّي وَرَبَّكُمْ إِنَّهُ مَن يُشْرِكْ بِاللّهِ فَقَدْ حَرَّمَ اللّهُ عَلَيهِ الْجَنَّةَ وَمَأْوَاهُ النَّارُ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ أَنصَارٍ.
Ayet, Hz.İsa’nın bu konuda Hıristiyanları uyardığını bildirmektedir. Buna rağmen onlar bu uyarıya kulak vermemişler, ona Tanrılık isnat ederek küfre gitmişlerdir.
Efendimiz de Hıristiyanların düştükleri bu korkunç hataya düşmememiz için bizi uyarıyor. Çünkü Peygamber de olsa bir insanı aşırı derecede övmek ve onda yalnız Allah’ta bulunması gereken birtakım yetkilerin bulunduğuna inanmak, Allah korusun insanı şirke götürür.
Bazı kimselere birtakım cahil insanların onları ilahlaştırırcasına saygı göstermeleri ve onların eteklerine yapıştıkları takdirde Cennete gideceklerine inanmaları da, insanı şirke yönelten davranışlardır.
Riya
Allah’a yapılan ibadete başkasını ortak etmek, şirk olduğu gibi gösteriş için ibadet etmek, hayır yapmak da şirkin başka bir çeşididir. Kuran’da şöyle buyuruluyor:[29]
قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَمَن كَانَ يَرْجُو لِقَاء رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلاً صَالِحاً وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَداً.
Gösteriş için yapılan ibadeti, hayır ve hasenatı Allah kabul etmez. Esasen Allah, kendi rızası için olmayan hiçbir şeyi kabul etmez. İbadeti, her türlü gösterişten uzak yalnız Allah rızası için yapmalı, bunda dünya ile ilgili hiçbir çıkar sağlama düşüncesi olmamalıdır.
Değerli müminler! Allah’a ortak koşan kimse, en büyük günahı işlemiş olur. Bundan tövbe etmedikçe, yani şirki terk etmedikçe Allah onu bağışlamaz. Allah Teala’nın tek bağışlayamayacağını bildirdiği günah, budur. Nitekim Kuran’da buyuruluyor ki:[30]
إِنَّ اللّهَ لاَ يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَن يَشَاءُ وَمَن يُشْرِكْ بِاللّهِ فَقَدِ افْتَرَى إِثْماً عَظِيماً.
Sohbetimizi, Hz.Lokman’ın oğluna yaptığı öğüt ile tamamlamak istiyorum:[31]
وَإِذْ قَالَ لُقْمَانُ لِابْنِهِ وَهُوَ يَعِظُهُ يَا بُنَيَّ لَا تُشْرِكْ بِاللَّهِ إِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Nisa, 4/31.
[2] Ayni, Umdetü’l-Kari, 12, 216.
[3] Taftazani, Şerhu’l-Mekasıt, 2, 175-176.
[4] Buhari, Şehadat, 10; Müslim, İman, 38.
[5] Buhari, Tıp, 48; Müslim, İman, 38.
[6] Ayni, age, 12, 216.
[7] Buhari, Edeb, 4; Müslim, İman, 38.
[8] İbn Kesir, 1, 486.
[9] Heytemi, Mecmau’z-Zevaid, 1, 103.
[10] Tirmizi, Tefsiru Mutaffifin, 3331; İbn Mace, Zühd, 29. (Ayet, 83/14)
[11] İsra, 17/15.
[12] Nahl, 16/24-25.
[13] Müslim, İlim, 6.
[14] Yusuf, 12/53.
[15] Al-i İmran, 3/14.
[16] Araf, 7/32.
[17] Al-i İmran, 3/15.
[18] İbn Mace, Zühd, 30; Tirmizi, Kıyame, 50.
[19] Buhari, Libas, 34; Müslim, İman, 40.
[20] Bakara, 2/163.
[21] Enbiya, 21/22.
[22] Lokman, 31/25.
[23] Zümer, 39/3.
[24] Bakara, 2/225.
[25] Sebe, 34/23.
[26] Nisa, 4/36.
[27] Buhari, Enbiya, 48.
[28] Maide, 5/72.
[29] Kehf, 18/110.
[30] Nisa, 4/48.
[31] Lokman, 31/13.
Lütfi Şentürk.
GÜNAH KAVRAMI VE BÜYÜK GÜNAHLAR 2
Değerli Müminler! Bundan önceki sohbetimizde günah kavramı üzerinde durmuş ve büyük günahlardan söz etmiştik. Bugün de aynı konuya devam edeceğiz.
Önceki konuşmamızda bir hadis vardı. Efendimiz bu hadiste toplumu fazlasıyla etkileyen günahları sayıyordu. O hadisle dersimize başlayalım:[1]
إجتنبوا السبع الموبقات. قيل: يا رسول الله وما هن؟ قال: الشرك بالله والسحر وقتل النفس التى حرّم الله إلا بالحق وأكل مال اليتيم وأكل الربا والتّولّى يوم الزحف وقذف المحسنات الغافلات المؤمنات.
Bu yedi günahtan birincisi ve en büyüğü olan şirk günahından önceki sohbetlerimizde bahsetmiştik. Bu konuşmamızda ise diğer günahlardan söz edeceğiz.
1. Sihir Yapmak
Sihir sözlükte; sebebi gizli olan şey demektir. Dindeki anlamı ise; sebebi gizli olan ve gerçek olmayan şey demektir ki, göz bağcılık ve hilekarlık şeklinde cereyan eder. Biz buna Türkçemizde Büyü ve Efsun diyoruz. Bunu sanat edinene de sihirbaz denir.
Sihrin çok eski bir tarihi vardır, ilkel topluluklara kadar uzanır.
Sihrin değişik yolları ve pek çok çeşitleri vardır. Fahrüddin er-Razi Mefatihu’l-Ğayb adlı meşhur tefsirinde sihrin sekiz çeşidini saymıştır. Büyük Müfessir Elmalılı Hamdi, sihrin bu sekiz çeşidini naklettikten sonra şöyle diyor:[2] -Buraya kadar saydığımız sekiz çeşit sihir, iki esasta toplanır.
Birincisi; sırf yalan, dolan sadece saçmalama ve iğfal olan söz veya fiil ile etki yapan sihir.
İkincisi; az çok bir gerçeğin kötüye kullanılması ile ortaya konan sihirdir. Sihrin bütün niteliği, hayali gerçek zannettirecek şekilde insan ruhu üzerinde aldatıcı bir etki meydana getirmekten ibaret olduğu halde, bunun bir, kısmı tamamıyla hayal, diğer bir kısmı da bazı gerçeklerle karışıktır.
Sihrin Hakikati Var Mıdır?
Sihir her şeyden önce kendi özünde bir harika değildir. Yani ilahi irade ile ortaya çıkan olaylardan değildir. Onun bir özel sebebi vardır. Bu sebep gizli olduğu ve herkes için bilinmediğinden olay bir harika gibi hayal edilmektedir. Bunun içindir ki, sebebi herkes için bilinmeyen her hangi bir gerçek dahi halkı aldatmak için kullanıldığı zaman bir anlamda sihir olur. Kuran’da Firavun’un sihirbazlarının ortaya koydukları sihir, aslı olmayan hayaller olarak vasıflandırılmakta ve şöyle buyurulmaktadır:
قَالَ أَلْقُوْا فَلَمَّا أَلْقَوْا سَحَرُوا أَعْيُنَ النَّاسِ وَاسْتَرْهَبُوهُمْ وَجَاءوا بِسِحْرٍ عَظِيمٍ.[3]
قَالَ بَلْ أَلْقُوا فَإِذَا حِبَالُهُمْ وَعِصِيُّهُمْ يُخَيَّلُ إِلَيْهِ مِن سِحْرِهِمْ أَنَّهَا تَسْعَى. [4]
Oysa sihirbazlar ağaçtan ve deriden yapılmış bir takım iplerin ve sopaların içlerine özel olarak civa doldurdular. Yerin ve güneşin ısısıyla bunlar ısınmış ve oynayıp kıvrılarak hareket etmeye başlamışlar ve ortada korkunç bir çok yılan dolaşıyormuş gibi görünmüş.[5][5] Hatta bu manzara Hz.Musa’yı da dehşete düşürmüştü. Çünkü o da, o anda bunun sebebini bilmiyordu. Bunun üzerine Allah, Hz.Musa’ya Kuran’ın ifadesiyle şöyle buyurmuştur:[6]
وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنْ أَلْقِ عَصَاكَ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ. فَوَقَعَ الْحَقُّ وَبَطَلَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ. فغُلِبُوا هُنَالِكَ وَانقَلَبُوا صَاغِرِينَ. وَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدِينَ. قَالُواْ آمَنَّا بِرِبِّ الْعَالَمِينَ.
Sihrin gerçek yanı olup olmadığı konusunda İslam alimleri arasında farklı görüşler vardır. Alimlerin çoğunluğu, sihrin hakikati olduğunu söylerken, İmam-ı Azam’a göre, sihir tamamen aldatmadan ibarettir, hiçbir gerçek yanı yoktur.[7]
Sihrin en büyük etkisi ruhlar üzerindedir. Düşünceleri karıştırır, gönülleri çeler, ahlakı bozar, karı-kocanın arasını açar, aile yuvasını yıkar. Kardeşleri, komşuları birbirine düşürür, toplumu büyük fitnelerle karşı karşıya bırakır. İşte bunun içindir ki, dinimiz sihri yasaklamış, sihirbazların kötü ruhlu insanlar olduklarını, dünyada da ahirette de perişan olacaklarını bildirmiştir:[8]
...وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُ حَيْثُ أَتَى.
Sihirbazların sihir yapması büyük günahtır. Hatta Ebu Hanife, İmam Malik ve Ahmed b. Hanbel’e göre sihir öğrenip, yapan kimse, dinden çıkmış olur.
Hanefilerden bazılarına göre, sırf kötülüğünden korunmak için sihir öğrenmek küfür olmaz. Ama sihrin caiz olduğuna veya kendisine yarar sağlayacağına inanarak onu öğrenen kimse, küfre gider.[9]
Evet sihirbazın sihir yapması, günah olduğu gibi, bir müslümanın her hangi bir problemin çözümü için sihir yapan kimseye gitmesi de aynı şekilde günahtır. Çünkü bu, onu tasvip ve ona inanma anlamı taşır.
Efendimiz buyuruyorlar ki:[10]
ليس منا من تَطيّر أو تُطيّر له أو تَكهّن أو تُكهّن له أو سحر أو سُحر له و من أتى كاهنا فصدّقه بما يقول فقد كفر بما اُنزل على محمد.
İşte sihir ve sihirle ilgili dinimizin görüşü budur.
2. Adam Öldürmek
İnsan doğarken bir takım temel haklara sahip olarak doğar. Bunların başında yaşama hakkı gelir. Her insan bu hakka sahiptir. Bu hakkı insana onu yaratan Allah vermiştir. Allah’ın verdiği bu haktan insanı mahrum etmeye kimsenin yetkisi yoktur. Buna kalkışan kimse yani, başkasının hayatına son veren kimse büyük günah işlemiş olur. Allah şöyle buyuruyor:[11]
وَلاَ تَقْتُلُواْ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ بِالحَقِّ وَمَن قُتِلَ مَظْلُوماً فَقَدْ جَعَلْنَا لِوَلِيِّهِ سُلْطَاناً فَلاَ يُسْرِف فِّي الْقَتْلِ إِنَّهُ كَانَ مَنْصُوراً.
Kuran cana kıymayı bir insanlık suçu sayıyor. Haksız yere bir insanı öldürmenin bütün insanları öldürmek gibi günah olduğunu bildiriyor:[12]
...مَن قَتَلَ نَفْساً بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعاً وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعاً...
Yine Kuran, bir müminin diğer bir mümini hata dışında öldürmesi düşünülemez, diyor:[13]
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ أَن يَقْتُلَ مُؤْمِناً إِلاَّ خَطَئاً...
Bir başka ayette de şöyle buyuruluyor:[14]
وَمَن يَقْتُلْ مُؤْمِناً مُّتَعَمِّداً فَجَزَآؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِداً فِيهَا وَغَضِبَ اللّهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَأَعَدَّ لَهُ عَذَاباً عَظِيماً.
İnsanlar kıyamet günü dünyada yaptıklarının hesabını verirken kul hakkı ile ilgili ilk önce bu suçtan sorgulanacaklardır. Efendimiz şöyle buyuruyor:[15]
عن بن عمر قال: أول ما يُقضى بين الناس بالدماء.
Bir insanın başkasını haksız yere öldürmesi büyük günah olduğu gibi, kişinin kendi canına kıyması yani, intihar etmesi de aynı şekilde büyük günahtır. Çünkü Allah insana hayatı ile ilgili bir tasarruf yetkisi vermemiştir.
Kendi canına kıyan kimse, Allah’ın kendisine vermediği bir yetkiyi kullandığı için azabı hak etmiş olur. Efendimiz buyuruyorlar ki:[16][16]
عن أبِى هريرة قال: مَنْ تَردّى مِنْ جَبَلٍ فقَتَلَ نَفْسَهُ فَهُوَ في نَارِ جَهَنّمَ يَتَرَدّى فيهَا خَالِداً مُخَلًّداً فيهَا أبَداً، وَمَنْ تَحَسّى سُمًّا فَقَتَلَ نَفْسَهُ فَسُمُّهُ في يَدِهِ يَتَحَسّاهُ في نَارِ جَهَنّمَ خَالِداً مُخَلّداً فيهَا أبَداً، وَمَنْ قَتَلَ نَفْسَهُ بِحَدِيدَةٍ، فَحَدِيدَتُهُ في يَدِهِ يتَوَجّأُ بِهَا في بَطْنِهِ في نَارِ جَهَنّمَ خَالِداً مُخَلّداً فيهَا أبَداً.
İnsan kendi canına niçin kıyar? Düştüğü bunalım onu bu işi yapmaya zorlar. Halbuki bu seçtiği yol, kurtuluş yolu değildir. İnsan düştüğü bunalımdan kurtulmak için yaratıcıya sığınmalı ve ondan yardım dilemelidir. Allah, sonsuz merhamet sahibidir. Kendisine yalvaranlara yardım edeceğini vadetmiştir. Bunalımdan çıkış yolu budur, intihar etmek değildir. İntihar, günah işleyerek Allah’a kavuşmaktır. Bunun içindir ki, müçtehit alimlerden İmam Ebu Yusuf canına kıyan kimsenin büyük bir suç işlediği için cenaze namazının kılınmayacağını söylemiştir.[17]
Evet, Değerli Müminler! Haksız yere başkasını öldürmek, kendi canına kıymak büyük günahlardandır. Bundan uzak durmamız lazımdır.
3. Yetim Malı Yemek
İnsanlar toplu halde yaşarlar. Toplu halde yaşayan insanların birbirlerine karşı hak ve görevleri vardır. Dinimiz toplum fertlerinin birbirleriyle yardımlaşmalarını öğütler. Toplum içindeki yoksulların görüp gözetilmelerini, öksüzleri ise kendi çocuklarımız gibi koruyarak eğitip yetiştirilmelerini tavsiye eder. Efendimiz, gerek kendisine ve gerekse başkasına ait bir yetimi gözeten kimsenin cennette kendisine komşu olma şerefine ereceğini müjdeler.[18]
Öksüzler ve kimsesizler Allah’ın bizlere emanetidir. Onların anası da babası da bizleriz. Onları kendi çocuklarımız gibi eğitip yetiştirmek ve topluma yararlı bir insan haline getirmek bizim görevimizdir. Bir taraftan öksüzleri görüp gözetirken diğer taraftan onların mallarını korumak da görevlerimiz arasındadır. Mallarını yok olmaktan korumak ve büyüdüklerinde kendilerine teslim etmek de görevlerimiz cümlesindendir. Kuran, önce yetimlerin mallarına kötü niyetle yaklaşılmamasını emrediyor ve şöyle buyuruyor:[19]
وَلاَ تَقْرَبُواْ مَالَ الْيَتِيمِ إِلاَّ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّى يَبْلُغَ أَشُدَّهُ...
Yetimlerin mallarına kötü niyetle yaklaşıp, koruyoruz diye onları yiyenlerin büyük vebal altında kalacakları ve büyük günah işlemiş olacakları Kuran’da bildirilmektedir:[20]
وَآتُواْ الْيَتَامَى أَمْوَالَهُمْ وَلاَ تَتَبَدَّلُواْ الْخَبِيثَ بِالطَّيِّبِ وَلاَ تَأْكُلُواْ أَمْوَالَهُمْ إِلَى أَمْوَالِكُمْ إِنَّهُ كَانَ حُوباً كَبِيراً.
Haksızlık yaparak yetimlerin mallarını yiyenlerin karınlarına ateş doldurmuş olacakları ayette bildirilmekte ve şöyle buyurulmaktadır:[21]
إِنَّ الَّذِينَ يَأْكُلُونَ أَمْوَالَ الْيَتَامَى ظُلْماً إِنَّمَا يَأْكُلُونَ فِي بُطُونِهِمْ نَاراً وَسَيَصْلَوْنَ سَعِيراً.
Bu konuda Efendimizin şu hadisini daima hatırlayalım:[22]
عن صفوانَ بن سليم قالَ: السَّاعِى عَلى الأرْمَلَةِ وَالْمِسْكينِ كَالمجاهدِِ في سَبيلِ اللّهِ، أو كالَّذِى يَصُومُ النهارَ ويَقُومُ اللَّيلَ.
4. Faiz Yemek
Faiz helal olmayan bir kazançtır ve büyük günahlardandır. Bakara Süresinin 275-276. ayetlerinde faiz ile ilgili olarak şöyle buyurulmuştur:
الَّذِينَ يَأْكُلُونَ الرِّبَا لاَ يَقُومُونَ إِلاَّ كَمَا يَقُومُ الَّذِي يَتَخَبَّطُهُ الشَّيْطَانُ مِنَ الْمَسِّ ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُواْ إِنَّمَا الْبَيْعُ مِثْلُ الرِّبَا وَأَحَلَّ اللّهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبَا فَمَن جَاءهُ مَوْعِظَةٌ مِّن رَّبِّهِ فَانتَهَىَ فَلَهُ مَا سَلَفَ وَأَمْرُهُ إِلَى اللّهِ وَمَنْ عَادَ فَأُوْلَـئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ. يَمْحَقُ اللّهُ الْرِّبَا وَيُرْبِي الصَّدَقَاتِ وَاللّهُ لاَ يُحِبُّ كُلَّ كَفَّارٍ أَثِيمٍ.
5. Savaştan Kaçmak
İslam, silm kökünden gelir. Silm ise; barış ve selamet demektir. Kuran’da buyuruluyor ki:[23]
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا ادْخُلُوا فِي السِّلْمِ كَآفَّةً وَلاَ تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ.
Barış içinde yaşamak, savaş için hazırlıklı olmayı gerektirir. Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-ü salah, sözü bunu güzel ifade ediyor. Konu ile ilgili olarak Kuran’da şöyle buyuruluyor:[24]
وَأَعِدُّوا لَهُم مَّا اسْتَطَعْتُم مِّن قُوَّةٍ...
Askerlik, gerektiğinde savaşmak içindir. Vatan için savaşmak, Allah’ın emridir. Çünkü vatan savunması aynı zamanda dinin, namus ve şerefin de savunması demektir. Bunları savunmak ise dini bir görevdir. Vatan uğrunda ölenlere şehit denir. Şehitlik ise bir müslümanın dünyada erişebileceği en yüksek mertebedir. Düşmanla savaşmak ve şehit olmak, ne kadar büyük mükafata erişmeye vesile ise savaştan kaçmak da o kadar büyük suç ve günahtır.
Kuran’da şöyle buyuruluyor:[25]
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا لَقِيتُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا زَحْفاً فَلاَ تُوَلُّوهُمُ الأَدْبَارَ. وَمَن دُبُرَهُ إِلاَّ مُتَحَرِّفاً لِّقِتَالٍ أَوْ مُتَحَيِّزاً إِلَى فِئَةٍ فَقَدْ بَاء يُوَلِّهِمْ يَوْمَئِذٍ بِغَضَبٍ مِّنَ اللّهِ وَمَأْوَاهُ جَهَنَّمُ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ.
6. Namuslu Kadınlara Zina İftirası Yapmak
İftira, bir kimsenin yapmadığı bir şeyi yaptı demek, söylemediği bir sözü söyledi demektir.
İftira, toplumu rahatsız eden en çirkin bir sosyal hastalık olduğu içindir ki, Efendimiz İslam’a yeni girenlerden biat alırken onu, sakınmaları gereken hususlar arasında saymıştır:[26]
عن عبادة بن الصامت ...قال قال النبى: بايعونى على أن لا تشركوا بالله شيئا ولا تَسرقوا ولا تَزنوا ولا تقتلوا أولادكم ولا تَأتوا ببهتان تَفترونها بين أيديكم وأرجلكم ولا تَعصوا فى معروف. فمن وفى منكم فأجره على الله ومن أصاب من ذلك شيئا فعوقب فى الدنيا فهو كفارة له ومن أصاب من ذلك شيئا ثم ستره الله فهو إلى الله إن شاء عفا عنه وإن شاء عاقبه، فبايعناه على ذلك.
Dinimiz insanın şeref ve haysiyetine büyük önem vermiştir. Bunun içindir ki, insana iftirada bulunmayı, onda bulunmayan bir kusur ve kabahati ona isnat etmeyi büyük günah saymıştır.
Başkasına yapmadığı bir kötülüğü iftira etmek, onun üzülmesine ve acı çekmesine sebep olur. Bu ise vebaldir, günahtır. Kuran’da bu hususa dikkatimiz çekilmekte ve şöyle buyurulmaktadır:[27]
وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَاناً وَإِثْماً مُّبِيناً.
Evet, başkasına yapmadığı bir kötülüğü isnat etmek ağır ve bir günah olduğu gibi, kendi günahını ve yaptığı kötülüğü başkasına yüklemek de katmerli bir günahtır. Nitekim Kuran’da:[28]
وَمَن يَكْسِبْ خَطِيئَةً أَوْ إِثْماً ثُمَّ يَرْمِ بِهِ بَرِيئاً فَقَدِ احْتَمَلَ بُهْتَاناً وَإِثْماً مُّبِيناً.
Kuran, müminlerin kardeş olduklarını bildirir. Peygamberimiz müslümanı tanımlarken şöyle buyurur:[29]
عن عبد الله بن عمرو قال: المسلم من سلم المسلمون من لسانه ويده.
Hatta bir hadiste şöyle buyurulur:[30]
عن أنس بن مالك قال: لا يؤمن أحدكم حتى يحب لأخيه ما يحب لنفسه.
Başkasına iftira etmek, namus ve şerefine tecavüz etmek müslümana yakışmayan kötü bir huydur. İnsanların incinmesine sebep olan bu davranış, toplumda kardeşlik duygularının zedelenmesine, birlik ve beraberliğin bozulmasına sebep olur.
Değerli Müminler! İftiranın çeşitleri vardır. En kötüsü ve en çirkini ırz ve namusla ilgili olanıdır. İffetli bir kadına iftira etmek onun şerefini alt üst eder, varsa yuvasını yıkar, yoksa yuva kurmasına engel olur. Böylece günahsız yere ölünceye kadar acı çekmesine sebep olur. Bunun içindir ki Efendimiz iffetli, namuslu kadınlara iftira etmeyi insanı helak edici yedi günahtan biri olarak bildirmiştir.
İftiraya uğrayan kimse ister erkek, ister kadın olsun, çoğu zaman kendini savunamaz. Bu durumda olan kimsenin Allah’a sığınmaktan başka çaresi kalmaz. Bu çaresizlik içerisinde Allah’a yönelen ve ona yalvaran kimsenin duasını Allah’ın kabul edeceği Efendimiz tarafından bildirilmiştir.
Ayrıca insanlara eziyet edenler, onların şeref ve namuslarına dil uzatanlar, bu yaptıklarının cezasını öbür dünyada ağır bir şekilde çekecekler, kazandıkları sevapları da kaybedeceklerdir. Bakınız Efendimiz ne buyuruyorlar:[31]
عن أبي هريرة قال: مَنْ كَانَتْ عِنْدَهُ مَظْلَمَةٌ لأخِيهِ مِنْ عِرْضِهِ أوْ شَىْءٍ مِنْهُ فَلْيَتَحَلِّلْهُ مِنْهُ الْيَوْمَ مِنْ قَبْلِ أنْ لا يَكُونَ دِينارٌ ولا دِرْهَمٌ، إنْ كَانَ لَهُ عَمَلٌ صَالِحٌ أُخِذَ مِنْهُ بِقَدْرِ مَظْلَمَتِهِ، وإنْ لَمْ تَكُنْ لَهُ حَسَنَاتٌ أُخِذَ مِنْ سَيِّئَاتِ صَاحِبِهِ فَحُمِلَ عَلَيْهِ.
İşte, Değerli Müminler! Efendimizin insanı helak edici olarak bildirdiği yedi büyük günah bunlardır.
Allah hepimizi günah işlemekten korusun.
Amin.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Buhari, Tıp, 48; Müslim, İman, 38.
[2] Elmalı Tefsiri, 2/102 ayetinin tefsiri.
[3] Araf, 7/116.
[4] Taha, 20/66.
[5] Alusi Tefsiri, 9, 75.
[6] Araf, 7/117-121.
[7] Ayni, Umdetü’l-Kari, 14, 62.
[8] Taha, 20/69.
[9] Ayni, age, 14, 63.
[10] Münziri, et-Terğib, 4, 33.
[11] İsra, 17/33.
[12] Maide, 5/32.
[13] Nisa, 4/92.
[14] Nisa, 4/93.
[15] Buhari, Rikak, 48; Müslim, Kaseme, 8.
[16] Buhari, Tıp, 56.
[17] Şurunbilali, Merakı’l-Felah, 139.
[18] Müslim, Zühd, 2.
[19] Enam, 6/152.
[20] Nisa, 4/2.
[21] Nisa, 4/10.
[22] Müslim, Zühd, 2.
[23] Bakara, 2/208.
[24] Enfal, 8/60.
[25] Enfal, 8/15-16.
[26] Buhari,
[27] Ahzab, 33/58.
[28] Nisa, 4/112.
[29] Buhari, İman, 4; Müslim, İman, 64.
[30] Buhari, İman, 7; Müslim, İman, 17.
[31] Buhari, Mezalim, 10.
Lütfi Şentürk