* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: !!!!!! SÖZÜNDE DURMAK  (Okunma sayısı 752 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
!!!!!! SÖZÜNDE DURMAK
« : Ağustos 19, 2019, 08:09:12 ÖS »
SÖZÜNDE DURMAK AHLAKİ ERDEMLİKTİR

Değerli Müminler! Bugünkü konuşmamızda verilen sözde durmanın öneminden söz edeceğiz.

Bir müslümanın en belirgin özelliği dürüstlüktür. Efendimizin hayatı incelendiği zaman bu özelliğin ne kadar önem taşıdığı anlaşılacaktır.

Peygamberlerde bulunması gerekli beş özellikten biri sıdk yani doğruluk ve dürüstlüktür. Bu sıfat, Peygamberlerin doğru sözlü ve dürüst olduklarını ifade eder. Çünkü Peygamberler Allah ile insanlar arasında elçilik yapan kimselerdir. Böyle olan kimseler dürüst ve doğru sözlü olmak zorundadırlar. Aksi takdirde insanlar kendilerine inanmaz ve güvenmezler.         Peygamberler gönderildikleri toplumlara önce bu özelliklerini, dürüst ve güvenilir olduklarını hatırlatmışlar ve Kuran’ın ifadesiyle şöyle demişlerdir:[1]

كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلِينَ. إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ نُوحٌ أَلا تَتَّقُونَ. إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ. فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ.

Peygamberlerin, -ben güvenilir bir Peygamberim, demeleri sözden ibaret değildi. Onlar güvenilir kimselerdi. Hayatları incelendiği zaman bu husus daha iyi anlaşılacaktır.

Biz burada biraz Efendimizden söz edelim. Çünkü onun hayatı mümin için en güzel örnektir, Zaten Kuran da, onun örnek alınmasını tavsiye etmektedir. Vereceğimiz bir iki örnek bu konuda aydınlanmamızı sağlayacaktır. Efendimiz bir gün bir dağın tepesine çıkarak:

Ey Kureyş topluluğu, size bu dağın arkasından düşman atlılarının gelmekte olduğunu söylersem, inanır mısınız? diye sormuş. Orada hazır bulunanlar hep bir ağızdan:

-Evet, inanırız, çünkü sen hiç yalan söylemedin, demişlerdi.[2]

Peygamberi duyan çevre ülke başkanları, karşılaştıkları her Mekkeliden onu soruyor, hakkında bilgi alıyorlardı. İşte Bizans İmparatoru Herakl, ticaret amacı ile Şam’a gelmiş olan Ebu Sufyan’ı kabul ederek kendisine Efendimizle ilgili bazı sorular sormuştu. Bu sorulardan birisi şöyle idi:

-Peygamberlik iddiasında bulunan bu zatın bundan önce hiç yalan söylediğini duydunuz mu? Henüz müslümanlığı kabul etmemiş ve Efendimize karşı olanlarla dayanışma içerisinde bulunan Ebu Süfyan bu soruya şu cevabı vermişti:

-Asla, yalan söylediğini hiç duymadık.[3]

Mekke ileri gelenlerinden Nazr b. Haris Efendimizle ilgili şu dikkat çekici konuşmayı yapmıştı:

-Ey Kureyş topluluğu, başınıza gelen felaketi hala ortadan kaldıramadınız. Muhammed gözlerinizin önünde büyüdü. Hepinizin en doğru sözlüsü, en güzel huylusu, en güveniliridir. Yaşlandığında size yeni bir şey (bir inanç) sunduğu için ona sihirbaz, şair, deli demeye başladınız. Halbuki Muhammed ne şairdir, ne sihirbazdır, ne de delidir.[4]

Bütün bunlar, düşmanlarının Efendimiz hakkındaki sözleridir. Onlar, yalan söylediğini, verdiği sözü tutmadığını bilmiş ve duymuş olsalardı, bunu fırsat bilir aleyhinde kullanırlardı. Fakat onlar, onun yalan konuşmadığı, kimseyi aldatmadığı konusunda ittifak halinde idiler.

İşte Kuran’da yüksek ahlakı ile övülen Efendimiz. O hiçbir zaman yalan söylememiş, verdiği sözden dönmemiş ve yaşadığı toplum içinde daha Peygamber olmadan Muhammedü’l-Emin diye tanınmıştır.

Efendimizi örnek alan her müslüman, ahlaki yönden de ona uymak zorundadır. Çünkü o şöyle diyordu:[5]

إنما بعثت لأتمم مكارم الأخلاق.

Güzel ahlak kişiye toplumun güvenmesini sağlar. Bir insanın toplumun güvenini kazanmasından daha önemli ne olabilir.

Efendimiz müslümanın güvenilirliğini ortadan kaldıran dört huya dikkatimizi çekiyor, bizi bu huylardan uzak durmamız konusunda uyarıyor ve şöyle buyuruyor:[6]

عن عبد الله بن عمرو أن النبى قال: أربع من كن فيه كان منافقا خالصا ومن كانت خصلة منهن كانت فيه خصلةٌ من النفاق حتى يدعها: إذا اؤتمن خان وإذا حدّث كذب وإذا عاهد غدر وإذا خاصم فجر.

Efendimiz, kişinin güvenilirliğini ortadan kaldıran davranışlardan birinin de verdiği sözden dönmek olduğunu bildiriyor.

Müslüman, peygamberine uyarak verdiği sözde durmalı, yaptığı vadi yerine getirmelidir. Yapamayacağı bir şeyi ise vaat etmemeli, tutamayacağı bir sözü vermemelidir. Kuran, yapamayacağı şeyi söyleyen, tutamayacağı sözü veren kimseleri kınıyor ve bizlere şöyle buyuruyor:[7]

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لا تَفْعَلُونَ.

İnsanlara verdiğimiz sözü tutmakla yükümlü olduğumuz gibi Allah’a verdiğimiz sözü de tutmakla yükümlüyüz. Allah buyuruyor ki:[8]

...وَأَوْفُواْ بِالْعَهْدِ إِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُولاً.

Verdiği sözde duran kimse ise Kuran’da şu şekilde övülmektedir:[9]

مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُم مَّن قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُم مَّن يَنتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلاً.

Enes b. Malik bu ayetin amcası Enes b. Nadr ve benzerleri hakkında nazil olduğunu sandığını söylemiş ve şöyle demiştir:

-Enes b. Nadr, Bedir savaşma katılamamıştı. Bunun için Efendimize:     

-Ey Allah’ın Rasulü, müşriklerle ilk savaş ettiğin Bedir’de bulunamadım. Eğer Allah beni müşriklerle savaş meydanında hazır bulundurursa göstereceğim kahramanlıkları Allah muhakkak herkese gösterecektir, demişti. Uhut günü gelip de müslümanlar yenilgiye uğrayınca İbn Nadr:   

-Allah’ım şunların yani müslümanların bozgunculuğundan dolayı senden özür dilerim, şunların da yani müşriklerin de Efendimize karşı işledikleri cinayetten sana sığınırım, dedi ve müşriklere doğru ilerledi. Bu sırada İbn Nadr’a Sad b. Muaz rast geldi. Ona da:

-Ey Sad b. Muaz cennet istiyorum ve Nadr’ın Rabbine yemin ederim ki, ben cennetin kokusunu Uhut’ta buluyorum, dedi. Sad b. Muaz Efendimize:     

-Ey Allah’ın Rasulü, İbn Nadr düşmanlara karşı öyle savaştı ki, ben onun gösterdiği harikaları anlatamam, dedi. Enes b. Malik, Sad b. Muaz’ı teyit ederek şöyle demiştir:

-Biz İbn Nadr’ı şehit olarak bulduğumuzda vücudunda kılıç darbesi, mızrak darbesi ve ok darbesi olarak seksen küsur yara bulduk. Müşrikler bu mücahide (burnunu, kulaklarını ve diğer organlarını kesmek suretiyle) o kadar işkence etmişlerdi ki, bu aziz şehidi hiç kimse tanıyamadı da, yalnız kız kardeşi parmaklarının uçlarından tanıyabildi.[10] Ne mutlu Enes b. Nadr’a ve ne mutlu onun gibi Allah’a verdiği sözü tutanlara.

Yine Kuran, Allah’a söz verdiği halde verdiği sözünü tutmayanları kınıyor ve şöyle buyuruyor:[11]

وَمِنْهُم مَّنْ عَاهَدَ اللّهَ لَئِنْ آتَانَا مِن فَضْلِهِ لَنَصَّدَّقَنَّ وَلَنَكُونَنَّ مِنَ الصَّالِحِينَ. فَلَمَّا آتَاهُم مِّن فَضْلِهِ بَخِلُواْ بِهِ وَتَوَلَّواْ وَّهُم مُّعْرِضُونَ.

Bu ayetin Salebe b. Hatip sebebiyle nazil olduğu rivayet edilir. Salebe, Efendimizden Allah’ın kendisine mal vermesi için dua etmesini rica eder. Efendimiz kendisine:

-Salebe, hakkını ödediğin az mal, güç yetiremeyeceğin çok maldan daha hayırlıdır, buyurur. Salebe bu isteğinde ısrar eder ve:

-Seni hak Peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki, Allah bana mal verirse, kesinlikle her hak sahibine hakkını veririm, der. Bunun üzerine Efendimiz de, kendisine dua eder ve Salebe çok zengin olur. Hayvanları Medine’ye dar gelince bir vadiye çekilir ve artık cumalara bile gelmez olur. Daha sonra mallarının zekatını almak için kendisine Efendimizin gönderdiği tahsildarlara zekat vermez ve onları boş olarak geri çevirir. Bunun üzerine Efendimiz iki defa:

-Eyvah, yazıklar oldu Salebe’ye buyurur.[12]

Bunun içindir ki verdiği sözde durmamak, nifak belirtisi sayılmıştır.

Adak

Verdiği sözde durmamaktan söz ederken bu bağlamda adaklardan söz etmekte yarar vardır. Çünkü adak, kişinin dinen yükümlü olmadığı halde farz veya vacip türünden bir ibadeti yapacağını vadetmesi ve Allah’a söz vermesi demektir.

Adakta insan Allah’a söz vermektedir. Şu işim olursa, hastalıktan kurtulursam, çocuğum okulunu bitirirse vs. şu kadar oruç tutacağım, yoksula yardım edeceğim veya kurban keseceğim diyor. İşi olunca verdiği bu sözü tutması ona borç oluyor. Kuran’da buyuruluyor ki:[13]

...وَلْيُوفُوا نُذُورَهُمْ...

Efendimiz de şöyle buyuruyor:[14]

عن عائشة قال: من نذر أن يطيع فليطعه، ومن نذر أن يَعصيه فلا يَعصِه.

Sad b. Ubade anasının bir adağı olduğunu, adağını yerine getiremeden öldüğünü Efendimize sormuş. Efendimiz de:

-Anası adına o adağını kaza edip yerine getirmesini bildirmişti.[15]

Muteber Bir Adakta Aranan Hususlar Şunlardır:       

1. Adanan şey bir ibadet çeşidi olmalıdır. İbadet olmayan şeyi adamak, adak değildir. İçki içmeyi, bir kimseyi dövmeyi veya kötülük etmeyi adamak adak sayılmaz. Efendimiz buyuruyorlar ki:[16]

عن عمران ابن الحصين قال: لا وفاء لنذر فى معصية ولا فيما لا يملك العبد

2. Adanan şey farz veya vacip cinsinden bir ibadet olmalıdır. Namaz, oruç, hac, sadaka, itikaf ve kurban gibi ibadetler adak olur. Hasta ziyaret etmek, camiye girmek ve mevlit okutmak gibi davranışlar sevap ise de, bunlar adanmaz.

3. Adanan şey adayana önceden farz veya vacip olmamalıdır. Vakit namazları, ramazan ayı orucu, farz olan hac ve vacip olan kurban gibi ibadetler adanacak olursa, bunlar zaten kişinin yapmakla yükümlü olduğu ibadetler olduğu için geçersizdir. Çünkü adak, kişi üzerine gerekli ve vacip olmayan hayırlı bir işi kendisine vacip kılarak, yapayım diye üzerine almasıdır. Farz ve vacip olmayıp, mubah olan şeyleri adamak da adak sayılmaz. Çünkü adanacak şeyin cinsinden farz ve vacip olması gerekmektedir.

İbn Abbas anlatıyor: -Bir Cuma günü Efendimiz hutbe okuduğu sırada birisinin ayakta durduğunu gördü. Bu adamın niçin ayakta durduğunu sorunca:

-Ebu İsrail’dir. Ayakta durmak, oturmamak, güneşte durmak, gölgelenmemek ve kimse ile konuşmamak üzere oruç tutmayı adamıştır, dediler. Efendimiz:         

-Bu adama söyleyin, konuşsun, gölgelensin, otursun ama orucunu tutsun, buyurdu.[17]

Burada yapılması gereken oruçtur. Öbürleri ise, nefse eziyet veren şeylerdir ki, bunların yapılması gerekmez.

Ebu Hüreyre de şöyle demiştir:[18] -Efendimiz, iki oğlunun kolları arasında onlara dayanarak yürüyen bir ihtiyar gördü. Sordu:

-Buna ne oldu? Oğulları:       

-Ey Allah’ın Rasulü, adağı vardı, dediler. Efendimiz:

-Hayvanına bin ey ihtiyar, Allah senden ve adağından zengindir, buyurdu ve bu tür farz veya vacip olmayan adakların yerine getirilmesinin gerekmediğini bildirdi.

Türbelere gidip, oralarda mum yakmak, bez bağlamak, horoz-tavuk vs kesmek, şeker-helva dağıtmak gibi adakların da dinde yeri yoktur.

Adak Çeşitleri ve Adağın Hükmü

Adaklar mutlak ve mukayyet olmak üzere iki kısma ayrılır. Mutlak adaklar; herhangi bir şarta bağlı olmayan adaklardır. Allah rızası için şu kadar gün oruç tutacağım veya Allah rızası için kurban keseceğim gibi adaklar mutlak adaklardır. Mukayyet adaklar ise; her hangi bir şarta bağlanmış olan adaklardır. Allah bana bu hastalıktan şifa verirse, veya çocuğum okulu bitirirse bir kurban keseceğim gibi..

Mukayyet adak da iki kısma ayrılır.

Birincisi, yukarıdaki örneklerde olduğu gibi gerçekleşmesi istenen, bir şarta bağlı adaklar.

İkincisi, falanla konuşursam, yalan söylersem on gün oruç tutayım gibi gerçekleşmesi istenmeyen bir şarta bağlı adaklardır. Bu tür adaktan maksat, bir işi yapıp yapmama konusunda kişinin kendisini kontrol etmesidir. Bu tür adaklar bir nevi yemin sayılmaktadır. Adanan şey ismen belirtilmiş ise, adak ister mutlak, ister mukayyet olsun, yerine getirilmesi vaciptir. Şayet adayanın herhangi bir niyeti yoksa, bu durumda yemin keffareti  ödemesi gerekir. Nitekim Efendimiz buyuruyor ki:[19]

كفارة النذر كفارة اليمين.

Adak belirsiz olur, adayan da oruca niyet eder, fakat sayı belirtmezse üç gün oruç tutması gerekir.

Kurban adanmış ise, bu ancak kurban edilecek hayvanlardan olur. Tavuk, horoz gibi hayvanlardan kurban olmaz.

Adak kurbanının etinden adayanın kendisi, eşi, babası, anası, dedeleri, nineleri, çocukları ve torunları yiyemeyeceği gibi, zenginler de yiyemezler. Adak kurbanının tamamının fakirlere dağıtılması gerekir.

İşte, Değerli Müminler! Allah’a veya birbirimize verdiğimiz sözlere, yaptığımız sözleşmelere uymamız dinimizin emridir ve ahlaki bir erdemliktir.

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Şuara, 26/105-108, 125, 143, 162, 178.

[2] Şibli, İslam Tarihi, 2, 937.

[3] Buhari, Bedu’l-Vahiy, 1.

[4] İbn Hişam, Siretü’n-Nebi, 1, 299.

[5] Muvatta, Hüsnü’l-Hulk, 8.

[6] Müslim, İman, 25.

[7] Saf, 61/2.

[8] İsra, 17/34.

[9] Ahzab, 33/23.

[10] Buhari, Cihat, 12.

[11] Tevbe, 9/75-76.

[12] Alusi Tefsiri, 5, 143-144.

[13] Hac, 22/29.

[14]] Buhari, Eyman, 28.

[15]] Buhari, Eyman, 30; Müslim, Nezir, 1.

[16] Müslim, Nezir, 3; Ebu Davud, Eyman, 23.

[17] Buhari, Ezau’s-Sayd, 27; Müslim, Nezir, 4.

[18] Müslim, Nezir, 5.

[19] Müslim, Nezir, 5; Ebu Davud, Eyman, 23.

Lütfi Şentürk.

 


* BENZER KONULAR

Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]


Ozanlardan Single Eserler - Karma 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:20:38 ÖS]


Esat Kabaklı - Oğul Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:07:15 ÖS]


Ehl-i Beyt ve Kerbelâ Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:49:31 ÖÖ]


Filistin’in Tarihçesi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:42:17 ÖÖ]


Cennetlik Kadınlar 3 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:10:52 ÖÖ]


Cennetlik Kadınşar 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:06:00 ÖÖ]