İNSAN HAKLARI
Bugünkü sohbetimizde insan haklarından söz edeceğiz. Allah Kuran’da şöyle buyuruyor:[1]
يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوباً وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ.
İnsanların doğuştan eşit olduklarını ifade eden bu ayet, ashaptan Sabit b. Kays hakkında nazil olmuştur. Sabit, bir defasında Efendimizin meclisine gelmişti. Orada yanında oturmak istediği kişi, Sabit’e yer açıp, göstermedi. Buna içerleyen Sabit,
-Ey filan kadının oğlu, diye hakaret etti. Bunun üzerine Efendimizin:
-Ey Sabit, mecliste olanların yüzlerine bak, buyurdu. O da orada oturanlara birer birer baktı. Efendimizin:
-Ne gördün? diye sordu. Sabit:
-Ak, kara, kırmızı çehreler gördüm, deyince, Efendimiz:
-Ey Sabit, sen bunları, bu siyahtır, Arap’tır; bu beyazdır, Acemdir diye birbirine üstün kılamazsın. İnsanlar dine bağlılıkları ve takvaları ile faziletlidirler diyebilirsin, buyurdu ve bu ayet nazil oldu.[2]
Efendimizin şöyle buyuruyor:[3]
إن الله لا ينظر إلى صوركم وأموالكم ولكن ينظر إلى قلوبكم وأعمالكم.
Bir başka hadisi şerif de şöyledir:[4]
الناس كأسنان المُشْطِ.
İslam dininin iki ana gayesi vardır:
a. Tek olan, eşi ve dengi bulunmayan Allah’a inanmak ve yalnız O’na ibadet etmek,
b. Allah’ın bütün yaratıklarına iyi davranmaktır.
İslam, bütün yaratıklara, özellikle de en üstün yaratık olan insana, şefkat ve merhamet göstermeyi bir esas olarak kabul etmiştir. Bunun içindir ki, bu dini tebliğ etmek üzere gönderilen son Peygamber olan Efendimizi, ilk tanıyan ve etrafında ilk toplananların çoğunluğunu, hakları ellerinden alınmış, toplum içinde hor ve hakir görülmüş insanlar oluşturmuştur. Bu kimseler, İslam dininin insanlar arasında ayırım yapmadığını görünce hemen onu kabul edip müslüman olmuşlardı.
Nitekim Ebu Süfyan, müslüman olmadan önce ticaret maksadı ile Şam’a gitmişti. Rum Kayseri Herakl, onu davet etmiş ve Efendimizle ilgili kendisine bazı sorular sormuştu. Bu sorulardan birisi de şöyle idi:
-Peygamber olduğunu söyleyen kimseye uyanlar genelde halkın ileri gelenleri mi yoksa zayıf olanları mı? Ebu Süfyan bu soruya şu cevabı verdi: Ona uyanlar halkın ileri gelenleri değil, halkın zayıf olanlarıdır. Bunun üzerine, Herakl:
-Peygamberlere ilk önce uyanlar da zaten onlardır, dedi.[5]
Toplumun zayıf olan kesiminin müslümanlığı kabul edip Efendimizin etrafında toplandıklarını gören ileri gelenler, rahatsız olmaya başlamışlardı. Onlar da müslüman olmak istiyor, ancak yoksullarla birlikte oturmayı bir türlü hazmedemiyorlardı. Bunun için Efendimize gelerek şu teklifte bulundular:
-Size uymak istiyoruz, ancak yoksullarla beraber aynı mecliste oturmak istemiyoruz. Bunun için bize yoksulların katılmayacağı bir meclis tahsis ediniz, dediler. Müslüman olmalarını çok arzu eden Efendimizin de onların bu teklifleri üzerinde düşünüyordu ki, Allah ona şu ayeti indirdi:[6]
وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُم بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْ تُرِيدُ زِينَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَلَا تُطِعْ مَنْ أَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَن ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ وَكَانَ أَمْرُهُ فُرُطاً.
İşte inen bu ayetler, toplum fertleri arasında sosyal bir ayrım gözetmeden, Allah’ın ayetlerini herkese okumasını, zenginleri kabul edip yoksulları ihmal etmemesini Efendimize emretmiştir.
Cehalet devrinin yetiştirdiği adamlardı bunlar. Onlara göre yoksullar ve köleler adam sayılmazdı. Onlarla nasıl bir mecliste beraber oturacaklar, sevişip kaynaşacaklardı, bu olacak şey değildi. Onların bu anlayışta olduklarını gösteren bir başka örnek de şudur:
Efendimizin Mekke’yi fethettiği zaman Hz.Bilal’a Kabe’nin üzerine çıkarak ezan okumasını emretti. Hz.Bilal, bu emri alır almaz Kabe’nin üzerine çıktı ve ezan okumaya başladı. Kureyş kabilesi ileri gelenleri bunu hayretle seyrediyorlardı. Birisi Haris b. Hişam’a dönerek:
-Görmüyor musun, bu siyah köle nereye çıktı?" dedi.[7]
Bunu bir türlü kabul edemiyordu, nasıl olur da bir siyah köle Kabe gibi mukaddes bir mekanın üzerine çıkar. Kendisi ile bir kölenin eşit olamayacağını düşünüyordu. Halbuki Hz.Bilal, kendisine tevdi edilen bir görevi ifa ediyordu. Bunun fakirlikle kölelikle bir ilgisi yoktu. Bunda sadece ehliyet aranır. Bu görev, onu en iyi bir şekilde yapabilecek kimseye verilir. Efendimizin de öyle yaptı, sesi güzel ve bütün samimiyeti ile İslam’a inanmış ve her yönü ile güvenilir bulunan Hz. Bilal’ı seçmişti.
Değerli Kardeşlerim! İslam dini insan haklarına büyük önem vermiştir. Kuran’a ve Efendimizin sünnetine bakıldığı zaman insan hakları ile ilgili bolca emir ve tavsiyeler görülecektir.
İslam dini Hakları iki kısma ayırıyor. Bunlardan birisi ve birincisi Allah hakkıdır, diğeri de insan haklarıdır. Efendimiz insan haklarına büyük değer verirdi. Müslümanın, insan hakkı üzerinde olduğu halde Allah’ın huzuruna çıkmamasını daima öğütlerdi. Hatta O, namazını kıldırmak üzere, bir cenazeye davet edildiği zaman, ölünün kul borcu olup olmadığını sorardı. Borcu olduğu kendisine bildirilince borcunu karşılayacak bir mal veya para bırakmışsa namazını kılar; borcunu karşılayacak bir şey bırakmadığı bildirilince kendisi bu cenazenin namazını kılmak istemezdi. Bunun sebebi, borçlu ölüp borcunu karşılayacak bir şey bırakmamış olan kimsenin cenaze namazının kılınmayacağı için değil, arkadaşlarından zengin olanların, Peygamber namazını kılmıyor diye ona acıyarak bıraktığı borcu ödemelerini teşvik etmek ve böylece onun, kul borcu ile Allah’ın huzuruna çıkmamasını sağlamaktı.
Nitekim şu rivayet bunun çarpıcı bir örneğidir: Seleme b. Ekva anlatıyor:
-Bir defasında Efendimizle birlikte oturuyorduk. Bir cenaze getirildi. Cenaze sahipleri:
-Ey Allah’ın Rasulü, cenazemiz var, namazını kıldırır mısınız? dediler. Efendimiz:
-Ölünün üzerinde bir borç var mıdır? diye sordu. Cenaze sahipleri:
Hayır, borcu yoktur, diye cevap verdiler. Efendimiz:
-Bir dünyalık bıraktı mı? diye sordu. Onlar:
-Hayır, bir şey bırakmadı, dediler. Bunun üzerine Efendimiz cenaze üzerine namaz kıldı. Başka bir zaman bir başka cenaze getirilmişti. Cenaze sahipleri Efendimizden cenazelerine namaz kıldırmasını rica ettiler. Efendimiz:
Ölünün üzerinde borç var mı? diye sordu. Onlar:
-Evet, var, dediler. Efendimiz:
-Bir dünyalık bıraktı mı? diye sordu. Onlar:
-Üç dinar bıraktı, dediler. Efendimiz bunun da namazını kıldı. Sonra üçüncü bir cenaze getirildi ve:
-Ey Allah’ın Rasulü, cenazemiz var, namazını kılsanız, dediler. Efendimiz yine sordu:
-Ölü bir dünyalık bıraktı mı?
-Hayır, bırakmadı, dediler. Efendimiz:
-Ölünün borcu var mı? diye sordu. Cenaze sahipleri:
-Evet, üç dinar borcu var, dediler. Bunun üzerine Efendimiz:
-Haydi, cenazenizin namazını kılın, buyurdu da, kendileri kılmak istemedi. Bunun üzerine Ebu Katade adındaki sahabi:
-Ey Allah’ın Rasulü, cenazenin namazını kılınız, borcu benim üzerimedir, diyerek kefil oldu. Bunun üzerine Efendimiz bu cenazenin de namazını kıldı.[8]
Darekutni’nin rivayetine göre, Hz.Ali diyor ki:
-Bir cenaze, namazı kılınmak için getirildiğinde, Efendimizin adeti; ölünün geçmiş hayatının hiçbir safhasından sormaması, yalnız onun borcu var mıdır? demesi idi.[9]
Ebu Hüreyre diyor ki:[10] -Efendimizin, borçlunun cenaze namazını kılmaması İslam’ın ilk günlerinde olmuştur. Allah Efendimize fetihler nasip edip, hazine zenginleşince, üzerinde kul borcu olup vefat edenlerin borçları Efendimiz tarafından ödenerek, namazları kılınmıştır. Efendimiz bu konuda şöyle buyurmuştur:
والذى نفسُ محمد بيده إنْ على الارض من مؤمن الا انا اوْلى الناس به. فايكم ما ترك ديْنا او ضَيَاعا فانا مولاه. وايكم ترك مالا فالى العصبة مَن كان.
Görülüyor ki, Efendimiz, bir müminin borçlu olarak Allah’ın huzuruna gitmesini istemiyor. Naklettiğimiz sahih rivayetler, Efendimizin bu konuda ne kadar hassas olduğunu gösteriyor. Efendimizin: Ölünün borcu var mıdır? diye sorduğu borç, ödemek niyetiyle yapıp da ödeyemeden ölen kimsenin borcudur. Yoksa, hırsızlık, sahtekarlık, hile, haksızlık ve rüşvet gibi meşru olmayan yollarla üzerine aldığı kul borçları değildir. Bunlar, sadece bir borç değil, aynı zamanda suç ve günahtır. Allah’ın yüce huzurunda hesap verilirken, kul hakları sahiplerine mutlaka ödenecek, suç olanlarına da ayrıca ceza verilecektir.
Efendimizin şu uyarısı ne kadar düşündürücüdür:[11]
لَتُؤَدُّنَّ الحقوقُ الى اهلها حتى يقاد للشاة الجلجاء من الشاة القَرناء.
Efendimizin verdiği örnekten anlıyoruz ki, bu konuda hiç kimseye haksızlık yapılmayacak ve hiç kimsenin hakkı örtbas edilmeyecektir.
Evet Değerli Kardeşlerim! Hiç kimsenin bu dünyada yaptığı yanında kalmayacak, bir gün Mevla’nın huzurunda sorgulanacaktır.
Bu konuda pek çok hadis vardır. İşte bu hadislerden bir tanesi:[12]
عن ابى هريرة ان رسول الله قال: اتدرون ما المفلس؟ قالوا: المفلس فينا مَن لا درهم له ولا متاع. فقال: إن المفلس من امتى ياتى يوم القيامة بصلاة وصيام وزكاة وياتى قد شتم هذا وفذف هذا واكل مال هذا وسفك دم هذا وضرب هذا فيُعطى هذا من حسناته, فان فنيت حسناته قبل ان يُقضى ما عليه اُخذ من خطياهم فطُرحت عليه ثم طُرح فى النار.
Bu hadis, insan haklarının ne kadar önem taşıdığını, insan haklarına saygı duymayan kimsenin, kıyamet gününde dünyada kazanmış olduğu iyilikleri de kaybederek, çok kötü duruma düşeceğini açık bir şekilde ifade etmektedir.
Bu konuda Efendimizin bir başka uyarısı da şudur:
Ebu Mesud anlatıyor:[13] -Ben uşağımı kamçı ile dövüyordum. Arkamdan: -Ey Ebu Mesud, sen bil ki, diye bir ses duydum. Öfkeli olduğum için bu sesin ne olduğunu anlayamadım. Bana yaklaşınca bir de baktım ki, Efendimiz:
-Ey Ebu Mesud, iyi bil ki, senin bu uşağa karşı gücünden, Allah’ın senin üzerinde ki gücü daha büyüktür, buyurdu. Ben de:
-Bu köle Allah rızası için hürdür, dedim ve köleyi azat ettim. Efendimiz:
-Sen bu köleyi azat etmeseydin seni cehennem ateşi yakardı, buyurdu.
İnsan haklarının önemini belirten ayet ve hadisleri naklettikten sonra, biraz da insan haklarının önemli olanlarından söz edelim.
I. Hayat Hakkı
İnsan hakları deyince akla ilk gelen hayat hakkıdır. Diğer haklar bundan sonra gelir. Herkes yaşama hakkına sahiptir. İnsanı bu haktan ne kendisinin, ne de başkasının mahrum etme yetkisi yoktur. Bunun için dinimiz, haksız yere cana kıymayı en büyük günahlardan saymıştır. Kuran’da buyuruluyor ki:[14]
مِنْ أَجْلِ ذَلِكَ كَتَبْنَا عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنَّهُ مَن قَتَلَ نَفْساً بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعاً وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعاً…
Sahabeden Ebu Said anlatıyor:[15]
-Efendimizin meşhur veda haccı hutbesinde şöyle buyurmuştur:
-Ey insanlar, bilmiş olunuz ki, günlerin en mukaddesi şu bayram gününüz, ayların en mukaddesi, şu Zilhicce ayınız, şehirlerin en mukaddesi de şu Mekke şehrinizdir. Bilmiş olunuz ki, şu Zilhicce ayınızda, şu Mekke şehrinizde şu bayram gününüz nasıl mukaddes ise (bayram günü Mekke’de günah işlemek nasıl ağır bir suç ise), şüphesiz kanlarınız ve mallarınız da size haramdır. (yani birbirinizin kanını akıtmanız ve haksız yere birbirinizin malını yemeniz de her zaman ve her yerde büyük günahtır.)
Bir başka hadiste Efendimiz buyuruyor:[16]
عن عبد الله ابن عمر قال: لزوال الدنيا أهون على الله من قتل مؤمن بغير حق.
Değerli Kardeşlerim! Yaşama hakkı bir temel haktır. Bu hakkı insana Allah vermiş, ondan başka hiç kimsenin bu haktan onu mahrum etmeye yetkisi ve hakkı yoktur. Buna kalkışan kimse yani başkasının hayatına son veren kimse büyük günah işlemiş ve Allah’ın azabını hak etmiş olur. Nitekim Kuran’da buyuruluyor ki:[17]
وَمَن يَقْتُلْ مُؤْمِناً مُّتَعَمِّداً فَجَزَآؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِداً فِيهَا وَغَضِبَ اللّهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَأَعَدَّ لَهُ عَذَاباً عَظِيماً.
Esasen Kuran, yanlışlıkla olması dışında bir müminin bir mümini öldüremeyeceğini de bildirmiştir:[18]
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ أَن يَقْتُلَ مُؤْمِناً إِلاَّ خَطَئاً...
Kıyamet günü, kul haklarından ilk sorgu, adam öldürme günahıdır.[19]
عن ابن مسعود قال: أول ما يُقضى بين الناس يوم القيامة فى الدماء.
İntihar: Bir insanın başkasını haksız yere öldürmesi büyük günah olduğu gibi, kendi hayatına kıyması, yani intihar etmesi de büyük günahtır. Çünkü hiç kimse kendi hayatı ile ilgili bir tasarrufta bulunmaya yetkili kılınmamıştır.
Esasen dinimizin beş ana hedefi vardır. Bunlardan birisi de, insanın kendi hayatını korumasıdır. Bunun için, insanın kendi hayatını koruması uğrunda öldürülmesi halinde, şehit olacağı Efendimiz tarafından bildirilmiştir.
Efendimiz, kendi hayatlarına kıyanların ahirette görecekleri azabı şöyle haber vermiştir:[20]
عن أبِى هريرة قال: مَنْ تَردّى مِنْ جَبَلٍ فقَتَلَ نَفْسَهُ فَهُوَ في نَارِ جَهَنّمَ يَتَرَدّى فيهَا خَالِداً مُخَلًّداً فيهَا أبَداً، وَمَنْ تَحَسّى سُمًّا فَقَتَلَ نَفْسَهُ فَسُمُّهُ في يَدِهِ يَتَحَسّاهُ في نَارِ جَهَنّمَ خَالِداً مُخَلّداً فيهَا أبَداً، وَمَنْ قَتَلَ نَفْسَهُ بِحَدِيدَةٍ، فَحَدِيدَتُهُ في يَدِهِ يتَوَجّأُ بِهَا في بَطْنِهِ في نَارِ جَهَنّمَ خَالِداً مُخَلّداً فيهَا أبَداً.
II. Mülk Edinme Hakkı
Değerli Müminler! Herkesin mülk edinme hakkı vardır. Hiç kimse bir başkasının malına dokunmaya, malını elinden almaya yetkili değildir. Bunun için dinimiz hırsızlığı, dolandırıcılığı, yağmacılığı ve çapulculuğu yasaklamış, bu yollarla elde edilecek malın helal olmayacağını bildirmiştir. Kuran’da şöyle buyurulur:[21]
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَأْكُلُوا أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ إِلاَّ أَن تَكُونَ تِجَارَةً عَن تَرَاضٍ مِّنكُمْ وَلاَ تَقْتُلُوا أَنفُسَكُمْ إِنَّ اللّهَ كَانَ بِكُمْ رَحِيماً.
İnanmış olan ve bir gün Allah’ın huzurunda hesap vereceği gerçeğini göz önünde bulunduran insan, hiç kimsenin malına haksız yere el uzatmaz. Tarlada, bağda ve bahçede komşularının sınırına tecavüz etmez. Bakınız Efendimizin ne buyuruyor:[22]
عن ابن عمر قال: من أخذ شبرا من الأرض بغير حق خُسف به يوم القيامة إلى سبع أرْضين.
Kişilerin mülkiyetinde olan mal ve topraktan haksız yere bir şey almak nasıl günah ise, kamuya ait mal ve topraktan bir şey almak da aynı şekilde günahtır.
III. Kadın Hakları
Kadın hakları da önemli insan haklarından birisidir. Tarih boyunca kadınlar haklarından mahrum edilmiş, hor ve hakir görülmüşlerdir. İslam’dan önce kadınlar insan sayılmıyor, bir eşya gibi alınıp satılıyorlardı. Hatta kız çocuklarını anne ve babaları diri diri toprağa gömüyor, bundan hiçbir rahatsızlık duymuyorlardı. Kadını ilk defa toplum içindeki bu kötü durumundan kurtaran ve ona değer veren, mülkiyet hakkı tanıyan İslam olmuştur. Efendimizin veda haccındaki hutbesinde önemine binaen kadın haklarına da değinmiş, erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi kadınların da erkekler üzerinde hakkı olduğunu belirtmiş ve şöyle buyurmuştur:[23]
فاتقوا الله فى النساء فإنكم أخذتموهن بأمان الله واستحللتم فروجهن بكلمة الله...
Erkekler Allah’ın kulları olduğu gibi kadınlar da Allah’ın kullarıdır. Erkekler iyi iş yaptıklarında Allah onları mükafatlandıracağı gibi, kadınlar da iyi şeyler yaptıklarında onları da Allah mükafatlandıracaktır. Allah, erkek olsun kadın olsun, kendinden korkan ve ona itaat edene değer verir. Kuran’da şöyle buyuruluyor:[24]
مَنْ عَمِلَ صَالِحاً مِّن ذَكَرٍ أَوْ أُنثَى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَنُحْيِيَنَّهُ حَيَاةً طَيِّبَةً وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَجْرَهُم بِأَحْسَنِ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ.
Görülüyor ki, Allah katında değer ölçüsü takvadır. O, güzel işe değer verir. Bu güzel işi kim yaparsa onu, yaptıklarından daha güzel bir mükafatla mükafatlandıracaktır.
IV. Din ve Vicdan Özgürlüğü
Değerli Müminler! İslam’da din ve vicdan özgürlüğü de temel insan hakları arasında önemli bir yere sahiptir. Kuran’da buyurulmuştur ki:[25]
لاَ إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ قَد تَّبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِن بِاللّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَىَ لاَ انفِصَامَ لَهَا وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ.
Dinde zorlama olmayınca, bir inancı ki, bu İslam da olsa, insanlara zorla kabul ettirmek veya inandıklarından onları vazgeçirmek doğru olmaz ve esasen bu, mümkün de değildir. Peygamberlerin, görevlerinin sadece tebliğden ibaret olması, bunun en güzel ifadesidir. Allah Kuran’da şöyle buyurmuştur:[26]
وَلَوْ شَاء رَبُّكَ لآمَنَ مَن فِي الأَرْضِ كُلُّهُمْ جَمِيعاً أَفَأَنتَ تُكْرِهُ النَّاسَ حَتَّى يَكُونُواْ مُؤْمِنِينَ.
Başka bir ayet de şöyledir:[27]
فَذَكِّرْ إِنَّمَا أَنتَ مُذَكِّرٌ. لَّسْتَ عَلَيْهِم بِمُصَيْطِرٍ.
Ayetler, konuyu ne güzel açıklıyor; bir kimseye bir düşünceyi kabul ettirmenin veya düşüncesinden onu vazgeçirmenin ancak telkin ile olacağı bildiriliyor.
İşte Değerli Kardeşlerim! Dinimizin insan haklarına verdiği önem. Buna kulak vermeli, dinimizin emir ve tavsiyelerine uyarak üzerimize kul hakkı almamalıyız. Allah‘tan, bizi razı olacağı davranışlara muvaffak kılmasını diliyoruz.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Hucurat, 49/13.
[2] Ayni, Umdetü’l-Kari, 16, 66.
[3] İbn Mace, Zühd, 9.
[4] Keşfü’l-Hafa, 2846.
[5] Buhari, Bedü’l-Vahy, 1.
[6] Kehf, 18/28.
[7][7] İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 4, 304.
[8] Buhari, Havalat, 3.
[9] Tecridi Sarih Tercümesi, 7, 70.
[10] Müslim, Feraiz, 4.
[11] Müslim, Birr, 15.
[12] Müslim, Birr, 15.
[13] Müslim, Eyman, 8.
[14] Maide, 5/32.
[15] Müslim, Hac, 19; Tirmizi, Fiten, 2; İbn Mace, Fiten, 2.
[16] Tirmizi, Diyat, 7; İbn Mace, Diyat, 1.
[17] Nisa, 4/93
[18] Nisa, 4/92.
[19] Buhari, Rikak, 48; Müslim, Kasame, 8.
[20] Buhari, Tıp, 56.
[21] Nisa, 4/29.
[22]Buhari, Mezalim, 13; Müslim, Müsakat, 30.
[23] Müslim, Hac, 19.
[24] Nahl, 16/97.
[25] Bakara, 2/256.
[26] Yunus, 10/99.
[27] Ğaşiye, 88/21-22.