İYİLİĞİ EMRETMEK KÖTÜLÜKTEN MEN ETMEK
Bugünkü sohbetimizde iyiliği emretmek ve kötülükten menetmenin öneminden söz edeceğim.
Kuran, Efendimizi şöyle tanımlar:[1]
يا أيها النبي إنا أرسلناك شاهدا ومبشرا ونذيرا. وداعيا إلى الله بإذنه وسراجا منيرا.
Allah, büyük lütuf ve kerem sahibi olduğu için yeryüzünün halifesi kıldığı insanı yalnız bırakmamış, ilk insan ve ilk peygamber Hz. Adem’den itibaren gönderdiği peygamberlerle, dünya ve ahiret mutluluğunun yollarını göstermiştir.
Peygamberler hem doğru yolu gösteriyor, hem de kendileri uygulayarak örnek oluyorlardı. Hiç şüphe yok ki, bu peygamberlerin sonuncusu bizim Efendimizdir. O, Allah’ın emir ve yasaklarını en güzel şekilde ve hiçbir eksiklik yapmadan duyurmuş ve bu görevi yapmanın huzuru içerisinde bu fani hayatı terk ederek ahirete intikal etmiştir. Efendimiz meşhur veda hutbesinin sonunda dinleyenlere sordu:
-Ey insanlar! Yarın beni sizden soracaklar, ne dersiniz? Ashab hep bir ağızdan:
-Allah’ın emir ve yasaklarını tebliğ ettin, peygamberlik görevini ifa ettin, bize tavsiyelerde bulundun ve nasihat ettin, diye şahitlik ederiz, dediler. Bunun üzerine Efendimiz, mübarek şehadet parmağını göğe doğru kaldırarak, sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek üç kere şöyle buyurdu:[2]
اللهم اشهد، اللهم اشهد، اللهم اشهد.
Ölümünden itibaren kabrini ziyaret edenler de aynı şekilde: Selam sana ey Allah’ın Rasulü diye selam verdikten sonra:
-Ben şahitlik ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur. Sen de onun kulu ve Peygamberisin. Şahitlik ederim ki, Allah’ın emir ve yasaklarını tebliğ ettin, emaneti yerine getirdin. Ümmete nasihat ettin ve Allah yolunda savaştın. Kıyamete kadar Allah sana salat etsin, derler ve ilk müslümanların hayatında ona verdikleri cevabı kabri başında tekrar ederler.
Gerçekten o, bu şerefli hizmeti en mükemmel şekilde ifa etmiş ve bunun huzuru içerisinde Allah’a kavuşmuştur.
Ondan sonra peygamber gelmeyeceğine göre bu insanları uyarma görevini kim yapacaktır? Zira bu, ihmal edilmesi mümkün olmayan önemli bir görevdir. Kuran’da buyuruluyor ki:[3]
وذكِّرْ فإن الذكرى تَنفع المؤمنين.
Evet, Efendimizden sonra insanlara doğru yolu kim gösterecek ve onları kim uyaracaktır? Bu görev Efendimizden sonra bütün müslümanlara intikal etmiştir. Nitekim Kuran’da bu görevle bütün müminlerin görevli olduğu bildirilmiştir ve şöyle buyurulmuş:[4]
كُنتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَلَوْ آمَنَ أَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْراً لَّهُم مِّنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَأَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ.
Ayet müslümanların ayırıcı özelliğini bildiriyor: Allah’a inanmak, iyiliği emredip, kötülükten alıkoymak. Bu özellikleri sebebiyle de, en hayırlı ümmet oldukları ifade buyuruluyor. Çünkü müminler birbirinin kardeşidirler. Elbette kardeş kardeşi uyaracak ve ona doğru yolu gösterecektir. Allah bu hususu hatırlatarak şöyle buyuruyor:[5]
وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَيُطِيعُونَ اللّهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَـئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللّهُ إِنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ.
Efendimiz de şöyle buyuruyor:[6]
عن أبى سعيد الخدرى قال: من رأى منكم منكرا فليُغيره بيده فإن لم يستطع فبلسانه، فإن لم يستطع فبقلبه وذلك أضعف الإيمان.
Efendimiz çirkin ve haksız bir işi gören müslümanın, buna sessiz kalmayarak tavır koymasını öğütlüyor ve bu tavrın üç şekilde olabileceğini söylüyor:
a. Gücü yetiyorsa onu eliyle men eder. Bu görev yöneticilere aittir. Böylece kötülük önlenmiş olur.
b. Buna gücü yetmiyorsa nasihat eder. Kötülüğün zararlarından söz eder. Bunda başarılı olursa yine kötülük önlenmiş olur.
c. Buna da gücü yetmiyorsa o işi onaylamadığını tavırlarıyla belli eder, destek vermez. Onun bu tavrı etkili olabilir ve kötülüğün yayılmasına engel olur.
Efendimiz her vesile ile müslümanların bu görevlerini kendilerine hatırlatmıştır.
Ebu Said el-Hudri anlatıyor:[7]
عن أبى سعيد الخدرى قال: إياكم والجلوس فى الطروقات. فقالوا: يا رسول الله ما لنا من مجلسنا بُدٌّ نتحدّث فيها. فقال: فإذا أبيتم إلا المجلسَ فأعطوا الطريق حقه. قالوا: وما حق الطريق يا رسول الله؟ قال: غضُّ البصر وكفُّ الأذى ورد السلام والأمر بالمعروف والنهى عن المنكر.
Müslümanlar bu görevlerini yapmazlarsa kötülükler ve haksızlıklar alabildiğine yayılır. İlk anda o kötülüğün zararı sadece onu yapanda kalacağı sanılır ama, öyle olmaz. Bulaşıcı bir hastalık gibi toplumu sarar ve o kötülükten toplum büyük zarar görür. Efendimiz, kötülüğe karşı tavır koymanın topluma getireceği felaketi bir örnekle şöyle açıklar:
-Yolcular gemideki yerlerini kura ile belirlerler. Kura sonucu bir kısmı geminin üst katına, bir kısmı da alt katına yerleşir. Alt kata yerleşenler, burada su olmadığı için su ihtiyaçlarını görmek üzere, üst kata çıkmak durumundadırlar. Su almak için üst kata çıktıkları vakit, üst kattakilerin yanından geçiyorlar. Bunun üzerine kendi aralarında konuşurlar:
-Payımıza düşen alt katta bir delik açsak da, su ihtiyacımızı buradan görsek ve yukarıdakileri rahatsız etmesek iyi olur. derler ve geminin alt kısmında bir delik açmaya başlarlar. Şimdi üst kattakiler bunları gördükleri halde bu yaptıkları işe göz yumar, ses çıkarmayacak ve engel olmayacak olurlarsa, açılan delikten içeriye su dolar ve gemi batar. Böylece sadece deliği açanlar değil, gemide olanların hepsi boğulur. Eğer üst kattakiler onları bu işten men ederlerse kendileri de kurtulur, onları da kurtarmış olurlar.[8]
Efendimizin bu örneği bu konuda çok etkili bir örnektir. Bundan anlaşılıyor ki, müslüman duyarlı olacak ve toplumda meydana gelen olaylara ilgisiz kalmayacak ve her koyun kendi bacağından asılır demeyecektir. Her koyun dünyada değil, ahirette kendi bacağından asılacaktır. Nitekim Kuran’da buyuruluyor ki:[9]
واتقوا فتنة لاّ تُصيبَن الذين ظلموا منكم خآصة واعلموا أن الله شديد العقاب.
Ayet çok önemli bir uyarıda bulunuyor. Öyle günah ve kötülükler var ki, sadece o günahı işleyenleri ve o kötülüğü yapanları etkilemekle kalmaz, o günahı işlememiş, o kötülüğe bulaşmamış olanlara da erişir. Bir çok suçsuzları da gelir bulur. Kurunun yanında yaş da yanar.
Bugün toplumumuzda hepimizi rahatsız eden sosyal olayların kaynağında bu ihmalimiz vardır. Bunun için ayet ve hadislerin uyarılarına kulak vermeli ve toplumun zararına olacak haksız tutum ve davranışlara kayıtsız kalınmamalı, Efendimizin işaret buyurduğu ölçüler içerisinde her müslüman görevini yapmalıdır.
Değerli Müminler! Her müslüman kötülüğe karşı tavır koymakla yükümlü olmakla beraber, müslümanlardan bir topluluk özel olarak bu görevle görevlidir. Bunlar, alimlerdir. Alimler bu görevi yerine getirmeleri halinde diğerleri sorumlu olmaktan kurtulur. Bu hususu ifade eden ayette şöyle buyuruluyor:[10]
ولتكن منكم أمةٌ يدعون إلى الخير ويأمرون بالمعروف وينهوْن عن المنكر وأولـئك هم المفلحون.
Hayra çağırmak, dine de dünyaya da ait bir iyiliğe çağırmak demektir ki, bu İslam’ın esasıdır. İyiliği emredip kötülükten menetmek de bunun önemli bir kısmıdır. Alimlerin görevi uyarmaktır. Topluma Allah rızası için nasihat etmek, yol göstermek önemli bir görevdir.
Temim ed-Dari’nin rivayetine göre Efendimiz şöyle buyurdu:[11]
الدين النصيحة. قلنا: لمن؟ قال: لله ولكتابه ولرسوله ولأئمة المسلمين وعامتهم.
İslam alimleri bu hadisi, İslam’ın üzerinde döndüğü dört hadisten biri saymışlardır ki, İslam Dini’nin dörtte biri demektir. Diğer üç hadis de şunlardır:
عن عمر ابن الخطاب قال: إنما الأعمال بالنيات وإنما لكل امرئ ما نوى. [12]
عن أنس ابن مالك قال: لا يؤمن أحدكم حتى يحب لأخيه ما يحب لنفسه. [13]
عن أبى هريرة قال: من حسن إسلام المرء تركُه ما لا يعنيه. [14]
Dinin direği sayılan bu hadisin anlamına gelince:
-Din nasihattir demek, nasihat dinin direği demektir. Bunun örneği Arafat’ta vakfede bulunmaktır. Arafat’ta vakfe yapmak, nasıl haccın en büyük rüknü ise, nasihat da dinin en büyük rüknüdür. Dinin yaşaması, nasihatin müslümanlar arasında yaygın olması ile mümkündür.
Nasihat, sözlükte gönülden kin ve hileyi bırakarak, nasihat edilen kimsenin hayır ve mutluluğunu samimiyetle arzu ve temenni etmektir. Bu, sözle yapılan nasihattir ki, örfümüzdeki anlamı budur.
Dindeki anlamı ise, sadece sözle nasihat değil, hayırlı işlere de şamildir. Her hayır söz ve hayır iş nasihattir.
Hadis ve sözlük alimi olan Hattabi, nasihat; anlamı geniş olan bir kelimedir, nasihat edilen kimseye hayırlı nasip toplamaktır. Arap dilinde bundan ve bir de felah kelimesinden daha çok dünya ve ahiret hayrını bir araya toplayan bir kelime yoktur demiştir.[15]
Efendimiz, Din nasihattir buyurunca, sordular: Kime? Efendimiz: Allah’a, kitabına, peygamberine, müslümanların yöneticilerine ve bütün müslümanlara buyurdu.
Hadisin Şerhi
1. Allah’a nasihat, nasıl olur? Allah’a nasihat demek; ona inanmak, ortağı olmadığını kabul etmek, sıfatlarında küfre sapmamak, onu kemal ve celal sıfatları ile nitelemek ve noksan sıfatlardan tenzih etmektir. Ona itaat etmek, karşı gelmekten sakınmak, ona itaat edene sevgi duymak, isyan edene ise ilgi göstermemek, lütfettiği nimetlere karşı ona şükretmek, her işinde ihlas ve samimiyet göstermektir. Allah’a nasihatin anlamı budur. Yoksa Allah alemlerden ve nasihat edenin nasihatinden müstağnidir. O, mükemmeldir, hiçbir şeye muhtaç değildir.
2. Allah’ın kitabına yani Kuran’a nasihat demek; onun Allah sözü olduğuna ve onun tarafından gönderildiğine inanmak ve onu öğrenip uygulamaktır.
3. Allah’ın peygamberine nasihat ise; onun peygamberliğini tasdik ederek Allah tarafından getirdiği kesin olarak bilinen her şeye inanmak, sünnetine uymak, ahlakıyla ahlaklanmaktır.
4. Müslümanların yöneticilerine nasihat demek; hak üzere olmada onlara yardımcı olmak, haktan ayrılmaları ve adaletsizliğe yönelmeleri halinde onları uygun bir dil ile uyarmaktır.
5. Bütün müslümanlara gelince; din ve dünya işlerinde kendilerine yararlı olan şeyleri onlara öğretmek, göstermek, kusurlarını örtmek, iyiliği emredip kötülükten menetmek, büyüklerine saygı, küçüklerine şefkat göstermek, onlara hile ve haksızlık yapmamak, aldatmamak, haset etmemek ve onları sevgi ile kucaklamaktır. İşte hadisin kısaca anlamı budur.[16]
Kuran mazeretleri sebebiyle savaşa katılamayanların ve imkansızlıkları yüzünden savaşa mali katkıda bulunamayanların, bu nasihat görevini yapmaları halinde savaşa katılmamakla günahkar olmayacaklarını bildirerek şöyle buyuruluyor:[17]
لَّيْسَ عَلَى الضُّعَفَاء وَلاَ عَلَى الْمَرْضَى وَلاَ عَلَى الَّذِينَ لاَ يَجِدُونَ مَا يُنفِقُونَ حَرَجٌ إِذَا نَصَحُواْ لِلّهِ وَرَسُولِهِ مَا عَلَى الْمُحْسِنِينَ مِن سَبِيلٍ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ.
Evet Değerli Müminler! Halka yapılacak nasihatin, onların yararına olacak şeylerde, kişinin kendi zararına da olsa, yardımcı olmak ve onlara yol göstermek olduğunu ifade etmiştik. Bunun güzel örneği Hz.Cerir b. Abdillah’tır. Cerir sahabeden bir zattır. Efendimizin vefatından kırk gün önce müslüman olmuştur. Taberani’nin rivayetine göre: Cerir kendisine bir at satın alması için kölesini pazara gönderir. O da iki yüz dirheme bir at satın alarak parasını ödemek için atın sahibini Cerir’e getirir. Cerir atı beğenir ve sahibinin aldandığına kanaat getirerek, mal sahibi ile yeni bir pazarlığa başlar:
-Senin atın üç yüz dirhemden fazla eder, onu dört yüz dirheme satar mısın? der. At sahibi canına minnet:
-Bu sana kalmış bir şeydir, Ey Eba Abdillah, der. Cerir bunu da az bulur ve:
-Senin atın bundan da fazla eder. Onu beş yüz dirheme satar mısın? der ve:
-Senin atın bundan da fazla eder diyerek, yüzer yüzer artırmak suretiyle hayvanın fiyatını sekiz yüz dirheme yükseltir ve parayı vererek atı satın alır. Niçin böyle yaptığını soranlara da şöyle cevap verir:
-Ben Efendimize, her müslümana nasihatte bulunmak şartıyla beyat ettim, der.[18]
İşte sattığı malın değerini bilmeyen satıcıya, alıcının hayırhahlığı. Cenab-ı Hak, alıcı ve satıcılarımıza bu şuur uyanıklığını nasip etsin.
Değerli müminler! Nasihat ederken, bu nasihatin etkili olması için dikkat edilmesi gereken bir takım hususlar vardır:
I. Bunların başında başkasına yaptığı nasihate önce kendisinin uyması gerekir. Başkasına yaptığı nasihate uymayan kimseleri Kuran uyarıyor ve şöyle buyuruluyor:[19]
أتأمرون الناس بالبر وتنسون أنفسكم وأنتم تتلون الكتاب أفلا تعقلون.
Başkalarına iyiliği tavsiye etmek iyi bir davranıştır. Fakat başkasının iyiliğini isterken, kendini unutması anlaşılır şey değildir. İyiliği emreden kimse bunda samimi ise, o iyiliğe öncelikle kendisinin sahip olması gerekir. İyiliği emretmek, başkalarına doğruyu göstermek suretiyle yararlandırmaktır. Başkasına doğruyu ve iyiyi gösterip de, kendisini unutması ve kendisini o iyilikten mahrum etmesi, akıl açısından bir çelişkidir. Bunun için Allah bu çelişkiye dikkatimizi çekiyor ve: Aklınızı başınıza almayacak mısınız? buyuruyor.
Diğer taraftan insanlara nasihat eden ve doğru, yararlı olan şeye dikkatlerini çeken kimse, o konudaki ilgisini ortaya koyuyor. Böyle iken kendi nasihatini kendisi dinlemiyor ve böylece bilgisini fiilen yalanlamış oluyor. Bu, şahsında bir çelişki olduğu gibi, halkı bir taraftan aydınlatmak isterken diğer taraftan saptırmaktır ki, bu da bir çelişkidir.
Ayrıca böyle olan kimsenin nasihati de etkili olmaz ve nasihat ettiği kimseler tarafından ciddiye alınmaz. Kendisi sigara içtiği halde çocuklarına sigaranın zararlı ve kötü bir alışkanlık olduğunu öğütleyen kimsenin bu nasihati çocuklarına etki etmez. Onlar, babamız dediği gibi bu sigara gerek sağlık ve gerekse ekonomik yönden zararlı ise, kendisi niye içiyor değerlendirmesini yaparlar.
Bunun için nasihatçinin önce nasihatini kendisi tutmalı ve çelişkiye düşmemelidir. Meşhur bir sözdür: Ele telkin verip de, kendi zakkum salkımı yutmamalıdır.
Başkalarına yaptığı nasihate uymayanların, kıyamet gününde acıklı bir azaba uğrayacaklarını Efendimiz şöyle haber veriyor:[20]
عن أُسامةَ ابن زيد قال: يُؤْتى بِالرَّجُلِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ فَيُلْقَى في النَّارِ فَتَنْدَلِقُ أقْتَابُ بَطْنِهِ فَيَدُورُ بِهَا كَمَا يَدُورُ الحِمَارُ بِالرَّحَى فَيَجْتَمِعُ إلَيْهِ أهْلُ النَّارِ فَيَقُولُونَ: يَا فُلاَنُ، ألَمْ تَكُنْ تَأمُرُ بِالمَعْرُوفِ وتَنْهَى عَنِ المُنْكَر؟ فَيَقُولُ: بَلى. كُنْتُ آمُرُ بِالْمَعْرُوفِ وَلا آتِيهِ، وَأنْهى عَنِ المُنْكَرِ وَآتِيهِ.
II. İyiliği emredip kötülükten men edecek olan kimsenin nelerin iyilik, nelerin de kötülük olduğunu bilmesi gerekir. Kuran ve Sünnet bir şeye iyilik diyorsa, o iyiliktir; bir şeye kötülük diyorsa o da kötülüktür. O halde mümin önce Kuran ve Sünnete göre nelerin iyilik ve nelerin kötülük olduğunu öğrenmesi lazımdır. Çünkü o, bu görevi Allah ve Peygamberi adına yapacaktır. Onun için Allah’ın o konudaki hükmünü bilmesi gerekir. Aksi takdirde kaş yaparken göz çıkarmış olur. Bakınız Allah bu konuda Kuran’da ne buyuruyor:[21]
وَلاَ تَقُولُواْ لِمَا تَصِفُ أَلْسِنَتُكُمُ الْكَذِبَ هَـذَا حَلاَلٌ وَهَـذَا حَرَامٌ لِّتَفْتَرُواْ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ إِنَّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ لاَ يُفْلِحُونَ.
III. İyiliği emredip kötülüğü menetmek, toplumu irşat etmek olduğundan, bu görev ifa edilirken her türlü kaba ve kırıcı davranışlardan sakınmak da gerekir. Bu görevin temelinde sevgi olmalıdır. Yine örnek Efendimizdir. Kuran’da Efendimiz için şöyle buyuruluyor:[22]
فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللّهِ لِنتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنتَ فَظّاً غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنفَضُّواْ مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ.
Efendimiz herkese yumuşak davranır, kaba ve katı hareketlerden hoşlanmazdı. İnsanlara yumuşak davranmaktan mahrum olanların hayırdan da mahrum olacağını söylerdi:[23]
عن جرير قال: من يُحرَمِ الرفق يحرم الخير كله.
Hz. Aişe anlatıyor:[24] Bir kere Efendimizin huzuruna bir Yahudi heyeti gelmişti. Bunlar huzura girince selam vermiş olmak için, ölüm üzerinize olsun dediler. Ben bunu anladım ve:
-Ölüm, Allah’ın gazabı, laneti sizin üzerinize olsun dedim. Bunun üzerine Efendimiz:
-Aişe! Ağır ol, Allah her hususta yumuşaklığı sever, buyurdu. Ben:
-Ey Allah’ın Rasulü, dediklerini işitmediniz mi? dedim. Efendimiz:
-Evet, işittim, ben de ve sizin üzerinize dedim. Benim dediğimi işitmedin mi? Ben onlara iade ettim. Benim onlar hakkında duam kabul olunur. Fakat onların benim hakkımdaki dedikleri kabul olunmaz buyurdu.
Değerli müminler! Her işte zorluk değil, kolaylık göstereceğiz, hele insanlara nasihat ederken kaba ve katılıktan uzak duracağız. Ancak o zaman nasihatimiz etkili olur, boşa vakit geçirmiş olmayız. Bir hadisle konumuzu tamamlamış olalım.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Ahzab, 33/45-46.
[2] Müslim, Hac, 19.
[3] Zariyat, 51/55.
[4] Al-i İmran, 3/110.
[5] Tevbe, 9/71.
[6] Müslim, İman, 20.
[7] Buhari, Mezalim, 22; Müslim, Selam, 2.
[8] Buhari, Şirket, 6.
[9] Enfal, 8/25.
[10] Al-i İmran, 3/104.
[11] Buhari, İman, 42; Müslim, İman, 23.
[12] Buhari, Bedu’l-Vahiy, 1; Müslim, İmare, 45.
[13] Buhari, İman, 7; Müslim, İman, 16.
[14] Tirmizi, Zühd, 11; İbn Mace, Fiten, 11.
[15] Ayni, Umdetü’l-Kari, 1, 321-322.
[16] Ayni, age, 1, 322.
[17] Tevbe, 9/91.
[18] Ayni, age, 1, 323.
[19] Bakara, 2/44.
[20] Buhari, Bedu’l-Halk, 10; Müslim, Zühd, 7.
[21] Nahl, 16/116.
[22] Al-i İmran, 3/159.
[23] Müslim, Birr, 23.
[24] Buhari, Edeb, 38.
Lütfi Şentürk.