Allah İçin Hizmetin Mükafatı
On iki kişilik bir grup halinde Rasûlullah’a gelmiştik. Arkadaşlarım bana:
Develerimizi kim otlatacak? Birisi develerimize baksın ki, biz de Rasûlullah ile konuşalım. Ondan bazı şeyler öğrenelim. Rasûlullah’ın yanından ayrıldığımız zaman, onun yanına gelir, öğrendiklerimizi anlatırız dediler.
Böylece birkaç gün onların develerini otlattım. Bir gün kendi kendime:
Utbe b. Âmir anlatıyor:
On iki kişilik bir grup halinde Rasûlullah’a gelmiştik. Arkadaşlarım bana:
– Develerimizi kim otlatacak? Birisi develerimize baksın ki, biz de Rasûlullah ile konuşalım. Ondan bazı şeyler öğrenelim. Rasûlullah’ın yanından ayrıldığımız zaman, onun yanına gelir, öğrendiklerimizi anlatırız dediler. Böylece birkaç gün onların develerini otlattım. Bir gün kendi kendime:
– Galiba aldandım. Arkadaşlarım Rasûlullah’tan benim duymadıklarımı işitiyorlar, öğrenmediklerimi öğreniyorlar, dedim. Bir gün şehre inmiştim. Adamın birisi:
– Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.):
“Kim güzelce abdest alırsa, günahından temizlenerek, annesinden yeni doğmuş gibi olur.” buyurdu diyordu. Hayret etmiştim.
Ömer b. Hattab radıyallahu anh ise:
– O da bir şey mi? Hele sen ondan önceki sözünü dinlemeliydin, dedi.
– Kurbanın olayım, onu da sen söyle, dedim.
– Rasûlullah (s.a.v.): “Kim Allah’a hiç bir şeyi ortak koşmadan ölürse, Allah ona Cennet kapılarını açar, o da istediği kapıdan cennete girer. Cennetin sekiz kapısı vardır.” buyurdu, diye anlattı.
Rasûlullah (s.a.v.) yanımıza gelmişti. Tam karşısına oturdum. Fakat yüzüne bakmak istedikçe benden yüzünü çeviriyordu. Nihayet dördüncü defa:
– Ey Allah’ın Rasûlü, anam babam sana feda olsun! Niçin benden yüzünüzü çeviriyorsunuz? diye sordum. Rasûlullah (s.a.v.): “Sence bir kişi mi kıymetli, yoksa on iki kişi mi?” buyurdu.
Bu söz üzerine doğru arkadaşlarımın yanına döndüm. (İbn Asâkir)
Osman b. Ebû’l-As’ rivayet ediyor:
Sakif kabilesinin hey’eti ile birlikte Rasûlullah’a gelmiştik. Kapısına varınca develerimizden indik.
– Develerimizi kim tutacak? dediler. Herkes Rasûlullah’ın huzuruna girmeye can atıyor, dışarıda kalmak istemiyordu. Aralarında en küçükleri ben olduğum için:
– İsterseniz ben tutayım, ama siz çıktıktan sonra da benimkini tutacağınıza söz verir misiniz? dedim.
– Tamam, tutarız, diyerek içeri girdiler. Biraz sonra dışarı çıktıklarında, bana:
– Haydi, gidiyoruz dediler.
– Nereye? dedim.
– Memleketimize dediler.
– Ben evimden çıkayım, Rasûlullah (s.a.v.)’in kapısına kadar geleyim, sonra da onunla görüşmeden geri döneyim öyle mi? Bana söz verdiğinizi unutmayın! dedim.
– Peki, öyleyse acele et. Zaten biz senin adına da soru sorduk. Sormadığımız bir şey kalmadı, dediler. Hemen Resûlullah (s.a.v.)’in huzuruna girerek:
– Ey Allah’ın Rasûlü! ‘‘Beni dinde derin anlayışlı yapması ve ilim öğrenmeyi nasip etmesi için Allah’a dua et” dedim.
– Ne dedin? diye sordu. Sözümü tekrar ettim.
Bu defa:
– Benden arkadaşlarının hiç birinin istemediği bir şey istedin. Git sen onların başkanısın. Kavmin arasında sana gelenlerin de başkanısın, buyurdu. (Hayatü’s-Sahâbe, Taberânî)
İnsan, fırsat düştükçe, ibâdet ve hayrın, büyüğüne küçüğüne bakmayıp, ihlâs üzere hepsini yapmaya gayret etmelidir. Çok büyük hizmet yapanlar, bazı küçük görülenleri ihmal ederler. Hâlbuki Allah Teâlâ’nın rızası nerededir, hangisindedir bilinmez.
Hizmet İnsanı, MûsaTopbaş, s.70