Bizim Sabır Taşımız Çatlamaz
Allah celle celalüh, ömür sermayesini verirken, karşılığında iki dünyayı cennete dönüştürerek, bizim bu dünyadan, kârlı çıkabilmemiz için Asr süresini de indirmiş.
Bu süredeki sıralamaya da dikkat edeceğiz.
Önce iman, sonra amel-i salih, sonra Hakk’ı tavsiye, sonra sabrı tavsiye edeceğiz.
“İmanı yok ama çok iyi insan” sözü, “Temeli yok ama çatı çok sanatkârane” der gibi bir şey.
Allah’ın haklarını tavsiye etmek gerekir, kul haklarını tavsiye etmek gerekir.
Kul hakkıyla Rabbimizin huzuruna varmamak konusunda insanlar birbirlerini uyarmalıdır.
Nefsinin de haklarını insanlar birilerine hatır¬latmalıdırlar.
Sabrı tavsiye edenler kurtulmuşlardır. Allah’ı tavsiye ederseniz, yani, “Bir tek Allah'a kulluk edeceksiniz. Yalnız O’nun emir ve yasaklarına uyacaksınız” derseniz, birileri karşınıza dikilecektir.
Sizi yerinizden yurdunuzdan edebilir ve sürgüne gönde¬rebilirler. Sizi hapse atabilir, sizi şehit edebilir, size işkence yapabilir, size her türlü dünyevi azabı tattırmaya yönelebilirler. Ama bütün bunlara sabredenler, karşılığında bu dünyada özgürlüğü, ahirette cenneti göreceklerdir.
İbrahim (a.s.), alevi göklere varan ateşi gördüğünde Allah’a sığınmış, Allah'a güvenmiş, Rabbim de O'nun ateşini gülistana çevirivermiştir. (Enbiya süresi ayet 21/69).
Bu, sabrın dünyadaki selametidir.
İbadet karşısında sabır, yasaklara karşı sabır, kâfirin bütün zulmünü gördüğü halde Allah’ın cennetini ve rahmetini görerek zalimin zulmüne boyun eğmeden yola devam etmektir sabır.
Sabretmek demek, zillet içerisinde yaşamak, boyun eğmek, sünepe sünepe dolaşmak değildir.
Sabır, izzetini korumak demektir. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:
“Cihadın en efdalı zalim sulta¬nın karşısına geçip hak sözü söylemektir” (Ebu Davud, Sünen, K. Melahım, bab 17, İbni Mace, Sünen, K. Fiten, bab 20).
Sabır, şöyle canlandırılabilir: Timur’a demişler ki: “Yahu her harbi kazanıyorsun. Bu ne iştir? Yıldırım Beyazıt’ı mağlup ettin. Bu ne haldir?” demişler. Timur, soruyu soran adama demiş ki: “Parmağını ver.” Adamın parmağını alıp kendi ağzına götürmüş, kendi parmağını da adamın ağzına götürmüş. “İkimizde ısıracağız. Harp, ısırma sanatı¬dır” demiş. Ve ikisi de ısırmaya başlamışlar. Bir süre sonra Timur’un karşısındaki adam dayanamayınca “Aaa!” demiş ve bağırmak için ağzını açmış. Timur elini adamın ağzından çekmiş ve adamın parmağını ısırmaya devam etmiş. Bir müddet daha bağırttıktan sonra bırakıvermiş. Demiş ki: “İşte sabır budur. ‘Aaa!’ demek sana fayda vermez, bana fayda verir. İşte sabır budur.”
Yani belalara karşı, ibadetlere karşı sabır, haramlara karşı sabır, helallere karşı sabır, işkenceye karşı sabır, zenginliğe sabır, fakirliğe sabır, Allah’ın lütfettiği nimetlere karşı da sabır, ilim öğrenmeye karşı da sa¬bır...
Öğretmek, öğrenmekten daha çok sabır isteyen bir iştir.
Siyasette de sabır lazım; çünkü hasımlarınız her türlü yalanı, iftirayı atacaklar. Sizi siyaset sahnesinden atmaya çalışacaklar. Peygamber Efendimize yapılan iftiralardan birini Nur süresi haber veriyor. Efendimiz sabırla yoluna devam ediyor.
Bir insan, iman eder ve bu imanı, amel halinde elinde, gözünde, gön¬lünde bütün azalarında çiçek açacak olursa, her yerde Allah’ı insanlara anlatır, hak olan Kur'ân'ı öğretir ve İslâm’ı yaşamak için insanlara tav¬siye ederse ve bu yaşantı içerisinde helalleri yaşamaya, haramlardan kaçınmaya, ibadetleri hakkıyla yerine getirmeye, yasaklardan kaçın¬maya sabredecek olursa, işte bu insan hayatını kurtarmış, Allah’ın naîm cennetlerini kazan¬mış, dünyada izzet ve devleti, ahirette de cenneti hak etmiş olur.
Adamla köpek karşı karşıya geldiğinde ikisi de korkar. Adam kaçarsa köpek kovalayacak. Köpek kaçarsa adam kovalayacak.
Kovalayamazsanız bile kovalayacakmış gibi yerinizde hareket edin.
Kâfirler, Peygamber Efendimizi bakışlarıyla yemeye, kaydırmaya çalışmışlar, işkencelerle yıldırmaya uğraşmışlar. Başaramayınca Efendimizin kendilerine yağ çekmesini istemişler. Eğer Efendimiz onların gâvurluğuna, soygununa, ahlâksızlığına, putlarına, toplumun kaymağını yemelerine göz yumarsa onlar da Efendimize göz yumacaklarını söylüyorlar. Rabbimiz buna müsaade etmiyor. Sabretmesini istiyor. Biz sabırla hak yoldan yürüyeceğiz. Zalimlere müdahene/yağcılık etmeyeceğiz.
Şair İzzet Molla:
“Meşhurdur ki zulümden olmazsa cihan harap,
Eyler anı müdahane-i âliman harap.”
Dini yalanlayan yalancılara, inkârla insanlık derecesinden hayvanlık derekesinin altına düşen aşağılıklara, basın yayın diliyle gönül ufuklarını karartan, toplumu çıkmaz sokaklara iten, Müslümanlarla alay edenlere, her türlü iyiliği engelleyen, haddini aşan, kendileri gibi inkârcı ve haramzade olmayanlara zorbalık yaparak dayatanlara karşı kalemlerimizi Hz. Ali’nin iki uçlu Zülfikar’ı gibi kullanıp küfrün, inkârın yılan yuvasını Hayber’de olduğu gibi dağıtalım.
Nur ile ur’u, güllük ile küllüğü bir tutmadığımız, ur’u nur’a, küllüğü güllüğe çevirdiğimiz gibi Müslüman’la kâfiri, haklıyla haksızı bir tutmayalım.
Zorbalarla zenginler tarih boyunca beraber çalışmışlar.
Birisi yeraltı dünyasını, öbürü yer üstü siyasetini yönetmiş.
Müslümanları aşağılayanları görüp de ümitsizliğe düşmeyin. Peygamberi ateşe atanları gördük biz Kur’an-ı Kerim’de.
Karşılarına çıkıp Hakk’ı haykıranları İbrahim (s.a.v.) gibi ateşe atmışlar.
Yusuf (s.a.v.) gibi hapse tıkmışlar.
Musa (s.a.v.) gibi şehirden kovmaya denizde boğmaya çalışmışlar.
İsa (s.a.v.) gibi çarmıha germeye çalışmışlar, ama başarılı olan hep hak yolun yolcuları olmuş.
Korkunun ecele faydasının olmadığı tarihin her döneminde ispatlanmış.
Öyle ise Müslüman, hak bildiği yolda:
“De ki: Bize ancak, Allah'ın yazdığı isabet eder. O, bizim Mevla’mızdır. Müminler ancak Allah'a tevekkül etsinler” (Tevbe süresi ayet 9/51) der ve yoluna devam eder.
Mahmut Toptaş.