Bunak yaşlılara kaygı ve saygı
Hocalarımıza ve İslami çalışmalar yapan herkese, özellikle de yaşlılarımıza saygıda kusur etmeyelim.
Bazı sitelerde seksenlik, aksakallı ihtiyar dedelerimizin abuk sabuk konuşmalarını din adına yayınlamaktan vazgeçelim.
Bir zamanlar çok iyi konuşuyor ve yazar olabilir.
Zamanla bazı ihtiyarlarımız, Bunama, unutkanlık, Alzheimer, Demans gibi hastalıklara yakalanırlar ve Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle “Bilirken bilmez” hale geliverirler.
Rabbimiz bizi, bize anlatıveriyor:
“Ey insanlar, eğer öldükten sonra dirilişten şüphede iseniz, şüphesiz biz sizi topraktan yarattık. Sonra nutfe (meni) den, sonra alaka (rahme yapışan) dan, sonra yaratılışı belirsiz bir çiğnem et parçasından yarattık ki, size (öldükten sonra sizi tekrar diriltmeye gücümüzün yettiğini) açıklayalım. Belirli bir süreye kadar dilediğimizi rahimlerde durduruyoruz. Sonra sizi çocuk olarak çıkarıyoruz. Sonra gücünüze erişmeniz için (büyütüyoruz). Sizden bir kısmı (erken) öldürülür, bir kıs-mınız bilirken bilmez hale gelmesi için ömrün en reziline döndürülür. Yeryü-zünü ölmüş görürsün. Onun üzerine suyu indirdiğimizde hemen harekete geçer, kabarır ve her güzel çiftten bitirir.” (Hac süresi ayet 22/5)
Beyin profesörlerinden de kendini, ailesini, çocuklarını tanıyamaz hale gelenler var.
Elimizde değil. Biz tedavimizi yapacağız.
Bu hastalıklardan birine tutulanlara saygıda kusur etmeyeceğiz ama eski haline bakarak yanlış sözlerinden hikmet çıkarmaya çalışmayacağız.
Bir de Mehmet Akif Ersoy merhumun tarif ettikleri vardır:
“Sabahleyin mütefelsif, ikindi üstüfakîh;
Sular karardı mı pek yosma bir edîb-i nezîh;
Yarın müverrih; öbür gün siyâsetin kurdu;
Bakarsın: Ertesi gün ictihâda pey vurdu!...
Hülâsa, bukalemun fıtratindezübbelerin
Elinde maskara olduk... Deyin de hükmü verin!”
Bunlara saygı duymayız ama hiçbir kimseye de saygısızlık yapmayız.
Her insan “Bilirken bilmez” hale gelir diye bir kural yok.
Ama yaşlılık, gözlerimizde, görme zayıflığı, kulaklarımızda duyma zayıflığı, ellerimizde tutma zayıflığı meydana getirdiği gibi aklımızda, hafızamızda..da zayıflamalar olur.
Onun için sahabe ve tabiinden bazıları belirli bir yaştan sonra “Artık benim size naklettiğim hadislere fazla itibar etmeyin. Karıştırmaya başladım” demişlerdir.
Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi birinci cilt sayfa 36’da Ahmet Naim merhum şöyle naklader:
“Zeyd bin Erkamradiya’llâhuanh’denHadîs-i Resul aleyhi’s-selâm’’dan bir şey rivayet etmesi niyaz edildikte: “Artık yaşlandık. Bize unutkanlık ârız oldu. Resulüllâhsalla’llâhu aleyhi ve sellemeisnâd ederek söz nakletmek de pek ağırdır” deyip tâlibi savardı.” Diyor.
Onlar demese bile Hadis kritikçileri, bazı raviler için filan yaştan sonra rivayet ettiklerine ihtiyatla bakmalı ve başka senetlerle teyit etmeli gibi uyarılarda bulunmuşlardır.
Bazı hocalarımız vardır, mesela Muhammet Said Ramazan el Buti gibi.
Beşşar Esad gibi bir zalimin tarafında yer alınca dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de kitaplarını atma veya yakma tarafına gittiklerinde bir makale yayınlayarak “kitaplarını atmayın ve de yakmayın.
Zalimin yanında durması yanlış ve hatalıdır. Şartlarını bilmiyoruz.
Geçmişte yazdığı kitaplarını okuyunuz, bundan sonra söylediklerine itibar etmeyiniz” demiştim.
Unutkanlık, bunama, Alzheimer… gibi hastalıklara yakalanan yaşlı hocalarımız, irfan ehli yaşlılarımız, tasavvuf büyüklerimizin sözlü veya yazılı beyanlarını ya yayınlamayınız veya ilmine irfanına güvendiğiniz birine düzelttirerek Facebooklarda, WaatsAp’larda ve diğer iletişim kanallarında yazılı ve sözlü olarak yayınlayınız.
Mahmut Toptaş.