Dünya İmtihan Salonudur
“Yeryüzünde cinayetler işleniyor, zulümler yapılıyor, insanların hakları yeniyor, her türlü fenalıklar, insanların ruhunu rahatsız ediyor, bedenlerini rahatsız ediyor.
Hâl böyle iken Allah, (c.c.) niçin bu zalimlerin ellerini kırmıyor, dillerini kesmiyor ve insanlara ibret olacak bir şekilde niçin bu dünyada cezalarını vermiyor?” diye insanların akıllarına geliveriyor.
Dünyamızın bir imtihan yeri olduğunu, Kur’an bize bildiriyor. Yaptığımız amellerimiz karşılığında ahirette ya mükâfat ya da ceza çekeceğimizi Allah (c.c.) Kur’an’ında bildirmektedir.
Allah (c.c.) tarih boyunca çeşitli kavimlere ve milletlere ibret olacak şekilde cezalar vermiştir.
Nuh, Ad, Semud, Lud kavimlerini bu dünyada cezalandırmıştır.
Ekonomiyi elinde tutan sömürünün sembolü olan Karun’u cezalandırmıştır.
Milletin gözünün önünde bütün saltanatını yok ederek cezalandırmıştır.
Bunu da Allah (c.c.) Kur’an’ında bildirmiştir.
Bu sizin için bir ibrettir buyurmuştur.
Tarih direğine birer ibret levhası olarak asıvermiştir onları.
Günümüzde de aynı olayın olmasını istiyor bazı insanlar.
Yani biz yatalım, Allah, bir mucize ile zalimlerin işini bitiriversin.
Biz, ne yapalım?
Nuh, Hud, Salih, İbrahim, Lud, Musa aleyhisselamlar, görevlerini yapmışlar.
Biz yaptık mı?
Bize Rabbimiz tarafından verilen akıl, beden, makam, şan, şöhret, mal gibi herkesin kendi gücü oranında, güçlerimizin tamamını toplasak bir nefesin karşılığı olmayan bu güçlerimizi biz, Allah’ın emir ve yasaklarını öğrenme, öğretme, yaşama ve yaygınlaştırma konusunda görevimizi yaptık mı?
Eğer Allah (c.c.) zalim olan herkesin ellerini kıracak olsaydı, dünyada eli olan, ayağı olan insan kalmazdı.
Birçok insan elsiz dolaşırdı.
Bu sefer imtihan olmaktan da çıkar, zor karşısında iman etmek zorunda kalan ikiyüzlü insanlar yeryüzüne dolardı.
Onun için Allah:
“De ki: O hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen kâfir olsun” buyuruyor. (Kehf süresi ayet 18/29).
“Biz, ona yolu gösterdik. İster şükretsin, ister küfretsin.” (İnsan süresi ayet 76/3).
“Allah dileseydi onları bir tek ümmet yapardı. O ancak dilediğini rahmetine sokar. Zalimlerin dostu da yoktur, yardımcısı da yoktur.” (Şûra süresi ayet 42/8).
Melekler bir tek ümmettir. İsyan etme özellikleri yoktur. Onların görevi emredilen şekilde Allah’a ibadet etmektir. İnsanlar öyle değil insan dilerse iradesiyle yücelerin yücesine çıkabilir, dilerse aşağıların aşağısına iner.
Allah (c.c) dilediğini rahmetine koyar. Veya dileyeni rahmetine koyar. Dilemek bizden hidayeti halk etmek Allah(c.c) tandır.
Çiçeklerin yüzlerini güneşe doğru çevirdikleri gibi, insanlar da özlerini ve yüzlerini Allah’a ve Allah’ın kitabına doğru açarlarsa Allah (c.c.) ona hidayet verir.
Onlar zalimlerdir. Allah (c.c.) kâfirlere “zalimler” kelimesini kullanmaktadır.
“…Kâfirler, zalimlerin ta kendileridir.” (Bakara süresi ayet 2/254).
Bu ayetin tefsirinde Ata b. Ebi Rabah: Rabbimiz “Vel kafirune hümü’z-zalimün” demiş, “Ve’z-zalimune hümü’l-kafirun” dememiş. Yani, “Bütün kâfirler, zalimdir” demiş de, “Zalimlerin hepsi kâfirdir” dememiş. Allah’a hamd olsun.
Bu bizim için bir nimettir. Bizler de bazen sınırı aşarız. Kendimize zulmedebiliriz, çevremize zulmedebiliriz, eşyaya zulmedebiliriz.
Allah afvetsin diye Rabbimize yöneliriz.
O hareketlerimizden vazgeçebiliriz.
Fakat zalimlerin tamamı kâfirdir. Niye?
Çünkü kâfir başta kendine zulmetmektedir.
Kendi vücudunu, ailesini, çocuklarını ve etkisi altındakileri cehenneme atmak için gereken her türlü hazırlığı yapan insandır.
Gönül rızası ile kendisini ateşe atan adama deli denmez de ne denir?
Bu kâfir insan, çocuklarını da kendisi gibi yetiştirmekle, kendi elleriyle besleyip büyüten, elbiselerini giydirip eğitimini tamamlattırıp, “Haydi yavrum cehenneme” diyen insanı hayal edebiliyor musunuz?
Bu zalimliktir. Onun için Alah (c.c.), “Kâfirler, zalimlerin ta kendisidirler” diyor.
Mahmut Toptaş.