Gerçek Engelliler Kimlerdir?
Başlığı okuduğumuzda hemen aklımıza çevremizde tanıdığımız sağır, dilsiz, kör, topal gibi bedeni arızası olan kişiler gelir.
Mesela, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Amerika Başkanı Trump, Rus Başkanı Putin aklımıza gelmez.
Kur’an-ı Kerim’de Abese süresinde bir körün, Mekke’nin ilk yıllarında Sevgili Peygamberimize gelip İslam’ı kendisine de anlatmasını istediğinde Sevgili Peygamberimizin, Mekke’nin ileri gelenleriyle meşgul olduğundan o köre ilgi göstermemesi nedeniyle uyarılmış.
O günden beri bütün Müslümanlar özürlü-özürsüz, zengin-fakir, rütbeli-rütbesiz hiçbir ayırım yapmadan her insana değer verip onlara İslam’ı öğretme işine devam etmiştir.
O iman ettiğimiz, yoluna baş koyduğumuz Kur’an, asıl özürlülerin İslam’a iman etmeyenler olduğunu birkaç defa ayrı süre ve ayetlerde tekrarlar.
“(Onlar) sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık onlar dönmezler” (Bakara süresi ayet 2/18).
Bedeni arızası olanlarımızın topluma hiçbir zararı yokken inkârla gönül gözü kapananların kör düğüşü, dünyanın her yerinde her gün yüzlerce insanın kanını akıtıyor.
Film de rol icabı kör ve dilsizi oynayan artistin o durumu çekim bitince özrü sona erer.
Dünyanın kuruluşundan beri ilk inkârcılık yapanlar hâlâ kabirlerinde azabı tatmaya devam ederler.
Hâlâ yaptırdığı Ehramların yapımında yüz bin köleyi çalıştıran Firavun, hazreti Musa’ya ve onun getirdiği Tevrat’a iman etmediğinden o günden bu güne kadar azabı tatmaya devam ettiğini şöyle haber verir:
“Allah onu (Firavun’un ailesinden olup da iman edeni), yaptıkları hilelerden korudu ve Firavun ailesini kötü bir azap kuşattı.
Sabah akşam ateşe sunulurlar. Kıyamet günü geldiğinde ise, ‘Ey Firavun ailesi, azabın en şiddetlisine girin!’ (denir)” (Mü’min süres ayet 40/45-46).
Yetmiş-seksen yıllık bedeni arızalar ahiretin ömrüyle karşılaştırıldığında bir saniye gibi olamaz.
Onun için asıl engelliler inkârcılardır.
Bu dünyada, kendilerine göz, kulak, dil, kalp, kalıp, can, ten veren ve onun kendisinin farkında olmadan onun hayatını devam ettiren Allah’ın (celle celalüh) tabiat kanunlarından yararlanarak havada, denizde, karada rahatını sağlarken, Allah’ın yarattığı tabiat kanunlarına öküzün karpuz kabuğuna baktığı gibi bakan, onu araştıran, tabiat kanunlarına uyduğu oranda rahat ettiğini gördüğü halde bütün bu tabiat kanunlarını yaratanın şeriat kanunlarını kabule yanaşmamak için gönül gözünü kapatan, Hak kelamına karşı kulağını tıkayan, onun kanunlarının kendi kanunlarından daha doğru olduğunu gördüğü halde çıkarlarını soygunlarını, sömürüsünü engellediği için inkâr tarafına gidenler, kendilerini kendi akılları ve elleriyle ateşe atanlardır.
Asıl acınması gerekenler bunlardır.
Mahmut Toptaş.