HİCRET RÜZGARLARI
Hayatımız hicretle başlar.
Hazreti Âdem ve eşi Cennetten dünyamıza indirilir.
Hazreti Nuh, kendisine iman etmeyen o kâfirlerin alaylarından dolayı onların helak olacağını bildikten sonra Rabbinin izniyle gemiyi yapar ve iman edenlerle hicret eder.
Kendisini rahatsız eden, alaya alanları adını bile tek kişi yok dünyamızda.
Nemruttan birkaç tane heykel kalmıştır ama onun ateşe attığı İbrahim aleyhisselam, Rabbin izniyle ateş onu yakmaz, ateş, gülistana dönüşür ve o da hicret eder.
Şu anda dünyada milyonlarca insanın adı İbrahim veya Abraham olarak anılmaya devam eder.
Ve Müslümanlar namazlarının son oturuşunda İbrahim aleyhisselama dua ederler.
Musa aleyhisselam Firavunun zulmünden kurtulmak için iman edenleriyle beraber hicret eder, kendini Rab ilan eden Firavun, güçlü ordularıyla onları takip ederken ordusuyla beraber bir varmış bir yokmuş haline gelir.
Muhammed aleyhisselam da Mekkelilerin zulümleri, işkenceleri, en sonunda Sevgili Peygamberimizi öldürmeye karar vermeleri sonunda Medine’ye hicret eder.
Hicret öncesinde dış görüntüye bakıldığında hem mağduriyet ve mazlumiyet vardır.
İnanmayan insaflı insanlar, yapılan zulümlere acıyorlar ama ses çıkaramıyorlar.
Mazlumların galip geleceğine de inanmıyorlar.
Günümüzde olduğu gibi.
Dünyanın her tarafında zalimlerin işbirliği ile bütün Müslümanlara saldırıya geçtiler.
Toprağa bağlanıp kalan Müslümanlar da topraklarından oldular.
Bundan sonra onları kimse tutamaz.
Güz gününde başağında tohumları toplayan bitkilere şiddetli rüzgârlarla başağından tohumları alıp önce gökyüzüne saçtıktan sonra yeryüzüne ekim yapılması ve baharla beraber her yerde çimlenip çiçek açmaları gibi, Müslümanlar da gavurluğun ürettiği kızıl, kara fırtınaların önünde sürüklenmeye başladılar.
Halkı Müslüman olan ülkelerde tanışma, kaynaşma, yardımlaşma ve gavura karşı direnme güçleri ve dirençleri artıyor.
Halkı gavur ülkelere hicret edenler de yepyeni yüreklere İslam’ın tohumlarını ekmeye gidiyorlar.
İnci, elmas, altın gibi madenleri ezebilirler ama elmaslıktan, incilikten, altınlıktan çıkaramazlar.
Altını su gibi eritip akıtırlar ama altın olmaktan çıkaramazlar.
Arakanlı Müslümanların hicretini seyrediyoruz TV’lerden.
Evlerini ve eşyalarını yakmışlar ama gönüllerindeki iman ateşini alevlendirmişler.
İnkâr fırtınası ne kadar şiddetli eserse onların gönlündeki İman ışığı da o oranda artarak inkâr fırtınasına da ışık oluverir.
Hazreti Ömer (r. A) in Sevgili Peygamberimizi öldürmek için gelip de Müslüman olması gibi.
Önde Allah yolundan dönmediği için evini yurdunu terk eden mağdur ve mazlum durumdaki Müslüman, sonsuz ahiret yurdunda cennete doğru yürürken, arkadan onları kovalayan, yakan, katleden, talan eden kâfirler de galip gibi görünürler ama sonsuz ahiret hayatında kendi yüreğinde tutuşturduğu cehennem ateşine doğru koşmakta.
Şimdi bu ikisinden hangisi kârlı?
MAHMUT TOPTAŞ.