İNSAN İSRAFI
Kur’an-ı Kerim’de on yedi yerde israftan bahsedilmektedir. Bu ayetlerin üçü; yeme, içme noktasındaki israftan, yani eşyanın israfından bahsediyor, kalan on dört ayette de insanın israfından bahsetmektedir.
Ekmeği çöpe atmak nasıl bir israf ise, insanı da cehenneme atmak öyle bir israftır. Bu gün Firavun’un yolundan gidenler eğitim ve öğretim yoluyla, Kur’an’dan ve Hz. Peygamber (s.a.v)’den uzaklaştırma metodlarını uygulamakla, insanları cehenneme atan müsriflerdir. Unutmasınlar ki Firavun nasıl ki bu dünyada cezasını çekmişse onlar da cezalarını çekeceklerdir. Bunu da gözlerimiz görecektir.[1]
İsraf deyince hatırımıza elektrik düğmesine basmak, çeşmelerinizin lastiğini değiştirmek, ekmek artıklarını atmayıp tirit yapmak gelir.
Bütün bunlar israftır. Ancak israf edilen şeylerin değerine göre israf önem kazanır. Mesela bir gram altını atıvermekle bir dilim ekmeği atıvermek aynı şey değildir. Gözümüzde altının israfı daha büyüktür.
Yaratılmışlar içinde en değerli yaratık insan olduğuna, yerde ve göktekilerin insan için yaratılıp insana hizmet ettiğine göre asıl israf edilmemesi gereken insandır.
İsraf: “İnsanın yaptığı şeylerde haddi aşmasıdır.” diye tarif edilmiş. Rabbine ibadet etmesi için yaratılan insanın isyan etmesi haddi aşmaktır, israftır.
Sırat-ı müstakimde insanlara kılavuzluk yapan peygamberlere uymaması onların kılavuzluğunu reddetmesi kendini israftır.
Kur’an-ı Kerim’de insan israfından bahseden ayetler, yiyecek, içecek maddelerinin israfından bahseden ayetlerden fazladır. Çünkü güneş ve güneş enerjisi, su ve enerjisi, toprak ve ürünleri, deniz ve ürünleri hepsi insan için yaratıldığı gayenin dışında kullanılmamalı özellikle de insan israf edilmemeli.
Kur’an-ı Kerim’e göre “Nesyen mensiyya” olmak unutulup gitmek de bir israftır. Rabbini unutanların unutulacağı, böylece israf edenlerin cezalandırılacağı haber verilir. İnsanlık tarihinde tanınan en eski insan Hz. Âdem aleyhisselam’dır. Sonra diğer peygamberler.
Kabil, Firavun, Nemrud gibilerin unutulmaması, Allah’ın gazabına uğrayanlardan bir kaçının teşhir edilmesiyle insanların aynı duruma düşmesini önlemektir. Onların Kur’an’da teşhiri elektrik direklerine asılan, çarpılmış insanın kafa iskeleti gibidir. Başkalarını sakındırmak içindir.
Kendi canına acımayıp inkârla israf eden kâfirlere bu dünyada unutularak cezalarını çektikleri gibi ahirette cehenneme atılıp orada ebediyen kalmalarıyla cezalarını çekecekler. Dünyanın hiçbir devletinde devlet başkanının on bin tane arkadaşının adı, doğum tarihi, ölüm tarihi ve hizmetleri tespit edilmiş değil. Ama Peygamber Efendimizin arkadaşlarından on binden fazlasının adını, doğumunu, hizmetlerini ve ölüm tarihiyle yerini bilmekteyiz. Onlar Rabbini unutmayınca Rabbimiz onların adını kıyamete kadar koruyacaktır ve onlar rahmetle anılmaktadır.
Kendimizi israf etmeyelim. Rahmanın kullarına rahmetle bakalım da, rahmetle anılalım.
Kur’an-ı Kerim israfçı insanlardan bir kısmının da yeryüzünde bozgunculuk yapan, ıslah etmeyenler olduğunu ve onlara katiyen itaat edilmemesi gerektiğini şöyle haber verir:
“Yeryüzünde bozgunculuk yapan ıslah etmeyen israfçıların emrine itaat etmeyiniz.”[2]
Eşlerin arasını bozan, ürettikleri pisliklerle havanın, torağın, denizin dengesini bozan, gül gibi insanların ahlakını bozan, çiçeklerin rengini solduran insanlara itaat etme. Onlar insan israfı yapmaktalar.
Bir araya geldiklerinde “Benim elimdeki silah iki milyon insan öldürür, seninki bir milyon öldürür.” yarışı yapmaktalar. Rabbimiz onlar için “Kalbleri hasta” tabirini kullandıktan sonra “Onlara ‘Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın.’ denildiğinde: ‘Biz ıslahatçılarız.’ derler. Aman ha! Gözünüzü açın, asıl bozguncu onlardır, ancak farkında değiller.”[3] buyurur.
İnsan israfında, kapitalistlerle aynı olan komünistler ekmek israfını kendilerine slogan yaptılar. Ekmeği üreten ve ona sahip olan insandır. O halde asıl israf edilmemesi gereken şey insandır.
İnsanların düşünme ve fikir beyan etme haklarını ellerinden alan ve “Ben size kendi görüşümü gösteriyorum ve sizi doğru yoldan başkasına götürmem.” diyen ve kendi emirlerine uymayanları öldürmeye teşebbüs eden ve bir kısmını öldüren firavunu israfçı olarak niteler Kur’an-ı Kerim.
Peygamberi inkâr edenlerin, Kurana inanmayanların müsrif olduğunu haber verir Rabbimiz. Kılavuzu takip etmeyen cehalet ve küfür bataklığına çakılıp boğulan insan kendisini israf etmiştir.
Yüz seneden beri “Efendim tırnak kesmenin adabından devlet yönetiminin adabına kadar her sahada doktora tezleri hazırlamadan hedefe varılamaz.” teranesini tekrarlayıp duranlar 21 yaşında İstanbul’u fethetmesi Ayasofya’yı açması gereken gençlerimizi Ayasofya’nın mimarisi ve hattatları üzerine doktora tezleri ile meşgul eden zihniyet insan israfı yapıyor demektir.
Eğer Akşemseddin de Fatih de aynı şeyleri söyleseydi İstanbul bu güne kadar fethedilemezdi.
Mısır’ı fetheden Amr b. As, İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet Ezher Üniversitesi’ni veya İstanbul’da yapılan doktora tezlerini okumaya başlasalar ve yüz senelik ömürleri olsa okumaya yetmez. Ömür biter okuma bitmez.
Bu da bedenlerin ve beyinlerin israfıdır. “Allah İsraf edenleri sevmez.”
Bunlar yapılmasın mı? Sorusunu soranlar var. Evet, yapılsın ama eline kalem ve kitap verilen Ebu Hureyre, Müslüman olur olmaz hemen eline kılıç verilen Halid b. Velid, Müslüman olunca hemen elçi olarak gönderilen Amr b. As gibi değerlendirilsin insanlarımız.
Harbiye’ye gitmesi gerekeni müzisyen olmaya, resim kabiliyeti olanı puan kırbacıyla doktor olmaya, şairi baytarlığa zorlamak o insanımızı israf etmek demektir.
Kuvvetinden dolayı dağ gibi adam, boyu için selvi boylu, gül yanaklı, aslan şecaatlı dediğimiz insan, kuvveti, endamı, cesaretiyle insan olsaydı, dağa, serviye, aslana da insan dememiz gerekirdi.”
İnsan rûhî melekeleriyle insandır. Bacağı kesilen, kolu kesilen, gözleri kör olan, sağır olan insanlar bedenlerinde bir şeyler kaybediyorlar ama insanlıklarından bir şey kaybetmiyorlar.
Malım, kolum, gözüm, başım, ayağım, kalbim diyoruz ve bütün bunları bir yere mal ediyoruz. İşte o mal ettiğimiz yer bizim benliğimiz, insanlığımızdır.
İşte Rabbim insana böylesine sevimli bir ruh vermiştir. O ruhu taşıyan insanın gücünü Peygamber efendimiz şöyle haber verir.
Yeryüzü yaratılınca melekler sorar:
– Ya Rab, dağlardan daha güçlüsünü yarattın mı?
– “Evet, demiri yarattım” der.
– Demirden daha güçlü bir şey yarattın mı?
–“Evet, ateşi yarattım” der.
– Ateşten daha güçlü bir şey yarattın mı?
– “Evet, suyu yarattım”
– Sudan daha güçlü bir şey yarattın mı?
– “Evet, rüzgârı yarattım”
– Rüzgârdan daha güçlü bir şeyi yarattın mı?
– “Evet, sağ eliyle verdiği sadakayı sol elinden gizleyen insanı yarattım.” diye cevap verir.[4]
-----------------------------------------------------
[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/109–110.
[2] Şuara, 26/151–152
[3] Bakara, 2/11–12
[4] Tirmizi, Ebvab-üt-tefsir, hadis 3366, Ahmet, Müsned, 3/124
Mahmut Toptaş.