Niyetiniz Ve İşiniz İyi Olsun
Elham’ı biliyorsunuz, Elemtere’yi, Liilafi’yi, İnna Atayna’yı, Tebbet’i, Gulhü’yü biliyorsunuz değil mi?
Eşhedü’yü de biliyorsunuz.
La ilahe illallah, Muhammedün rasülüllah demeyi de biliyorsunuz.
İşte bunları bilip yürekten iman etmek, Allah katında yeryüzü dolusu altına sahip olmaktan daha hayırlıdır.
Eline kamerayı alan herkes, çıkmış şehrin meydanına, gelip geçenlerin tam gözüne sokacak şekilde mikrofonu uzatıyor ve “Kelime-i Tevhit’i biliyor musun?” diyor ve genelde cevap, “Hayır” oluyor.
Röportajcının kimliğini bilmiyoruz.
Bu millet İslam dini hakkında bilinmesi şart olanları bile bilmiyor dedirtmek için yapmış olabilir. Bu durumda doğru cevabı verenleri yayınlamayıp, “Hayır, bilmiyorum” diyenleri yayınlamış da olabilir.
Aynı röportajcı, “Kelime-i Tevhit’i biliyor musun” diye sormak yerine, “La ilahe illallah… demeyi biliyor musun” dese bu ülkede doğup büyüyen gayrimüslimlerimiz bile bilir bunu.
Kevser süresini sormak yerine, “İnna Atayna’yı biliyor musun” dese cevap veremeyenler çok azınlıkta kalırlar.
İhlâs süresi diye sormak yerine, “Gulhü süresini biliyor musun” dese, cevap verenler çoğunlukta olacaktır.
Yazar, anketçi veya röportajcıların iyi niyetlilerinden olanlar bile milletimizin cahilliğini, zalimliğini, hainliğini öne çıkarmakla halkı düzelteceğine inanmaktadır ve bu yol, Sevgili Peygamberimizin metoduna ve tebliğine aykırıdır.
Sevgili Peygamberimiz aralarında kırk yıl kaldığı halkının eski yanlışlarından değil yeni nazil olan doğruları onlara tebliğ etmiş ve dediklerini önce kendisi uygulayarak onlara örnek olmuş ve hatta Müslüman olanları uyarırken:
“Bir adam, ‘İnsanlar helak oldu” derse onların en kötüsü o olur veya insanları helak edenlerin başında o gelir” buyurur. (Müslim, Sahih, K. El-birr, bab 41, Malik, Muvatta, Ebvab’ül-kelam bab 1, Ebu Davud, Edeb, bab 85, Hadis 4983).
Hadisi şerh eden Hattabi: “Bu sözü, ayıplamak için dahi söylememek gerekir.
Ayıplamak için veya kendisinin faziletini anlatmak için söylüyorsa yine helak olanlardan olur” diyor.
Konya’nın manevi mimarı olarak bilinen merhum Hacıveyiszade Mustafa Efendi, ilk açılan imam-hatip okulunda öğretmenlik yaparken ikmale kalan öğrencileri komisyon huzurunda sözlü imtihan yaparken öğrenciden cevap gelmeyince, “Yavrum, doğrusunu sen biliyorsun hani kitapta şöyle yazıyordu değil mi” dermiş, komisyondaki diğer iki öğretmen, “Hocam, burası öğretme yeri değil, imtihan yeri” dediklerinde hoca, “Öğrensin de nerde öğrenirse öğrensin” dermiş.
Elli yıl içinde yazılan hatıratlarda, Hacıveyiszade Mustafa Efendi hayırla anılır ama o öğretmeyenlerin adı, okul arşivinde, tozlu raflarda soluklamaktadır. Kur’an okumasını bilmeyenler, siz Kur’an-ı Kerim’den en az birkaç sayfasını ezbere bilirsiniz.
Elhamı/Fatiha süresini biliyorsunuz.
Gulhü/İhlâs süresinin biliyorsunuz.
Namaz sürelerini biliyorsunuz.
Bu koronalı, Ramazan günlerinde ezberinizde olan sürelerin manasını bir tefsirden okuyuverin. Her evde Kur’an okumasını bilen biri vardır.
Hemen bu günden itibaren evde bir ders başlatıp, Kur’an okumasını öğrenip Kadir Gecesi’nde Yasin süresini kendiniz okuyabilirsiniz.
“Ben biliyorum” diyerek kenara çekilmeyin, hemen yaşına bakmadan birkaç tane öğrenci bularak öğretmeye başlayıveriniz.
Rabbimiz yardımcımız olsun.
Amin.
Mahmut Toptaş.