Bebeği Kanser Olan Anne Ne Yapsın
Tatsız bir konu biliyorum. Ama sizden gelen sorular var ve bu konuda bazı bilgileri aktarmak zorunda hissediyorum kendimi, bebeklik ve çocukluk dönemi kanserleri hakkında.
Öncelikle hemen belirtmeliyim ki, çocukluk ve bebeklik dönemini kanseri diye adlandırılan kanser türü, tüm kanser hastalıkları içinde %5'ten daha az rastlanır durumda. İlk 5 yaşa kadar rastlanılan kanserlerin çevresel faktörlerden ziyade, doğuştan gelen yapısal hastalıklar olduğunu gösteren güçlü araştırmalar var sevgili okurlar!
İlk 5 yılda en fazla görülen çocukluk dönemi kanserleri lösemi, merkezi sinir sistemi miligniteleri, lenfomalar, yumuşak doku sarkomları, kemik tümörleri, karaciğer kanserleri... şeklinde.
Sakın üzülmeyin! Son yıllarda tıp dünyasındaki olumlu gelişmelerle birlikte, adını zikretmekten bile endişelendiğimiz, güvercin bakışlı minik kelebeklerimize yakıştıramadığımız bu hastalıkların iyileşme oranında ciddi yükselmeler var. Bundan yıllarca önce %30 oranında iyileşme sağlanırken, günümüzde bebeklik dönemi kanserlerinin %70'e varan başarılarla tedavi edildiği biliniyor. Hatta kanser olmaktan çıkıp, kronik bir rahatsızlıkmış gibi muamele görüyor. Bunlar sevindirici...
Kanser ve benzeri ciddi kronik hastalıklar, bedensel sağlık sorunu oluşturmanın yanında, çocuklarda ciddi anlamda ruhsal dengesizliklere yol açabiliyor! Sosyal uyum problemleri, ruhsal zorlanmalar, dengesiz davranış biçimleri gibi. Gerçi çocuğun yaşadığı sosyal uyum sorunu ve stres faktörlerinin de, çocuğa bakım yapan ailenin ruhsal hallerinden geçtiğini anlayabilirsiniz hemen. Çünkü başta anne olmak üzere, çocuğun bakımını üstlenen aile yakınlarının ruhsal yaşam alanlarından etkilenir minik yavrularımız.
Yetişkinler ne kadar sağlıklı ve sağlamsa, çocuğun psikolojisini ve davranış kalıplarını korumak o kadar kolay olur.
Kanserli Çocuğun Psikolojisi
Kanserli çocuğun psikolojisini belirleyen bazı alt yapılar var, onları hemen sıralayayım size dilerseniz;
Öncelikle çocuğunuzun kendi kişisel gelişim özellikleri çok etkilidir. Doğumunda cebine koyarak getirdiği kişilik yapısı, hastalığa denk gelen gelişim aşamaları, bu aşamaları hangi şekilde atlatmış olduğu, aile geçmişine dayanan ruhsal yapılanması, problem çözme becerisinin niteliği, bireysel ve sosyal uyum kapasitesi gibi. Bilirsiniz! Her insanın sorunla başetme kapasitesi birbiriyle aynı değil. Kimimiz daha kolay kırılırız, kimimiz daha güçlü atlatırız. İşte bu farklılık da bebeklik döneminden itibaren kendisini hissettiriyor. Dolayısıyla hastalıkla karşılaşan çocuğun, tedavi dönemindeki yapılanmasının niteliğinde önemli bir rol oynuyor.
İkinci etken, çocuğun hangi aileye mensup olduğu gerçeği! Kanserli çocuğun anne babasının ilişki kalitesi, annelik babalık yeteneklerinin gelişmiş olup/olmaması, ailede yaşayan kişilerin kanser gibi ciddi hastalıklara atlatılabilir durum gözüyle bakıp/bakamamaları, anne/babanın çocuğunu hastaneye ve tedavideki güçlüklere karşı hazırlayabilme şekli, ailenin beklentileri, doktorlarla ve tedaviyle işbirliği yapabilme yetenekleri...vs şeklindedir.
Üçüncü etken hastalıkla ilgili değişkenler malum! Biliyorsunuz her hastalığın şiddeti ve yaşattıkları birbirinin aynı değil. Hastalığın oluşturduğu fiziksel değişkenlerin durumu, şiddeti, sıklığı, hastalığın başlama yaşı, tedavi süresi, tedavide kullanılan ilaçlar, ilaçların kullanılma sıklığı, tedaviden kaynaklanan fiziksel zorluklar... gibi. Bunlar da çocuğun ruhsal süreçleri açısından son derece etkileyici.
Son olarak çevresel faktörler... Öncelikle tıbbı yardım ekibi, hastane ortamı, çocuğun arkadaşları, varsa okul arkadaşları, akraba çevresi... Bu etkenler de çocuğun tedaviyi nasıl atlatabileceği ve ruhsal yaşamının niteliğini belirlemede etkili oluyor.
Kanserli Çocukta Görülen Psikolojik Sorunlar
Ellerinden tuttuğumuz, ayaklarının tombik parmaklarına kadar her bir noktasını iştahla öptüğümüz, arkalarından kovaladığımızda kaçarken çığlıklar atmasına bayıldığımız çocuklarımız...
Kanser ve ciddi kronik hastalıklarla karşılaştıklarında psikolojileri sarsılıyor elbet! İnanılmaz bir stresle karşılaşıyorlar.
En sık karşılaştığımız stres belirtilerini yazayım hemen...
Tedaviye bağlı olarak tabii ki aşırı halsizlik.
Uyku ve iştah bozuklukları.
Anne/babaya aşırı bağlanma, tuvalete bile gitmelerine izin vermeme halleri.
Emir verir nitelikte davranışların artması.
Büyüme döneminde atlatılan davranışların geri gelmesi. Yani parmak emme, bebeksi konuşma, tuvalet eğitimini tamamlamışsa yeniden altını ıslatmaya başlama gibi.
Agresif tutum geliştirme, ağlama nöbetlerinde artış, kavgacı tutum, inat tavır gibi.
Hastalığın kendisinden ve tedavi sürecinden aşırı korkma. Cezalandırıldığı için bu hastalığın kendisine verildiğine dair düşünceler, aşırı kaygı halleri.
Peki, aileler ne yapacak?
Bebeklik ve çocukluk döneminde kanserle karşılaşan ailelerin öncelikle son derece güçlü olması gerekiyor. Bunun için hemen hiç lafı dolandırmadan söylemeliyim ki; mutlak olarak psikolojik destek almak zorundasınız! Çünkü günlük hayatında sıradan yaşamlar içindeyken bebeğinin ateşi çıksa insanın, evinin dengesi bozuluyor. Kanser gibi ciddi tedaviler gerektiren, aylarca çocuğunuzdan ayrı kalmanıza neden olan, onun tedavisi sırasında yaşadığı zorluklara şahit olacak olan biz büyüklerin, öncelikle kendimize ruhsal yatırım yapmamız lazım.
Onlar henüz çocuk...! Her sağlıklı evlat gibi, hala hayatı anne/babalarının gözlerinden görmeye devam ediyorlar! Annesinin gözlerinin içine baktığında anlayacaklar işler yolunda mı gidiyor yoksa bazı sorunlar mı var! Dolayısıyla doğrudan bakım yapan yetişkinlerin ve aile çevresinin mutlak anlamda psikolojik destek programlarından istifade etmesi gerekiyor.
Kanserli çocuğun anne babasının duygusal yükü ağırdır. Mümkün olduğunca bu duygusal yoğunluğu çocuğa taşımaması gerekir. Söylediğim gibi, onlar henüz çocuk! Bol bol oyun oynamak isterler. Hayatın yolunda gittiğinin bir göstergesidir onlarla oyun oynamak. Anne babanın depresyona girmesi, üzülüp hastaneye gitmemesi, kendisini geri çekmesi gibi duygusal tepkiler, çocukta kaygı uyandırır. Bu nedenle güler yüzlü ve motive şekillerde ilgilenmeniz gerekir çocuğunuzla.
Hastanenin tıbbı ekipmanıyla yakın temasta olmak gerekli.
Çocuğunuz istiyorsa hastalık ve tedavi sürecini onunla konuşabilirsiniz. Duygularını ve kaygılarını sizinle paylaşabileceğini, eğer korkuyorsa veya endişeleniyorsa bunun normal olduğunu, hastalıktan korkmanın utanılacak bir durum olmadığını anlamasını sağlayın. Hatta uygun baş etme yolları öğrenip çocuğunuzla birlikte oyunlu ve eğlenceli şekillerde komik komik uygulayın. Böylece çocuğunuzun kaygılarına eşlik ederken, bu kaygıdan tebessümle ve eğlenerek uzaklaşmasını sağlamış olursunuz.
Konuşmak istemeyen, konuşmayan çocuklar için resim, müzik, evcilik gibi yollarla kaygının ve endişenin dışa vurdurulmasını iyi bir yöntemdir sevgili okurlar. Onunla birlikte şarkı söylersiniz, resim yaparsınız, kuklalarla konuşmalı ve aranızda diyalogların geçtiği oyunlar oynarsınız.
Bu arada ihmal edilmemesi gereken diğer grup evdeki sağlam çocuklar! Pek çok aile hasta çocuğuyla ilgilenirken evdeki sağlıklı çocukların ihmal edildiğini farketmiyor bile. Dolayısıyla hastalığın ve sağlığın Allah'tan geldiğini unutmayarak, evdeki sağlıklı çocuklarımıza da gereken sosyal, duygusal ve fiziksel yatırımı yaparak dengeli bir hayat sürmeye çalışmalıyız.
Bu arada ilginizi çeker mi bilmiyorum ama araştırma yaparken rastladım, benim ilgimi çekti. Bilen duyan varsa benimle de paylaşsın olur mu? İran'da çok önemli iki bilim adamı olan Dr. Hatice Asnueşer ve Dr.Muhammed Babayi'ni çabaları sonucunda hazırlanan ''Kansere Yakalanan Çocukların Aileleri Nasıl Davranmalı'' isimli bir kitap varmış. Şimdiye kadar yazılmış en iyi kitap olduğu söyleniyor. Merak edip hemen edinmek istedim. Bulursam okumak istiyorum. Aklınızda olsun. Okuyabilirsiniz.
Evet... Özet yapmak gerekirse... Çocuklarımız... Öpmeye kıyamadığımız varlıklarımız... Hasta da olsalar sağlıklı da anne/babalarının ruhsal dengesine ve duygusal yakınlığına ihtiyaç hissediyorlar! Hasta ve bakıma muhtaç bir çocuğa merhametsizlik etmek gibidir, sağlıklı evladı anlamaya çalışmamak... Uzaktan sevmekle olmuyor ki anne babalık, uzakları yakın etmekle oluyor...
Sevgiler.
Mehtap Kayaoğlu