Yumuşak Huylu Erkeklerin Eşleri, Dikkat
Son bir kaç aydır en çok hangi aile sorunuyla karşılaşıyorum biliyor musunuz? Yumuşak mizaçlı, evcimen erkeklerin eşlerinden “aniden boşamak istemesi” sorunuyla.
“Aniden” denildiğine bakmayın. Aslında hiçbir şey aniden gerçekleşmez, bunu hepimiz çeşitli tecrübelerimizle zihnimize sabitlemiş durumdayız.
Bahsi geçen sıkıntının gelişim seyrine göz atarak, olası benzerlikler hakkında siz sevgili bayan okuyucularımı uyarayım istedim. (Durumun tam tersi olup, ders çıkarması gereken erkeklerin olduğunu da unutmayalım olur mu? Başlıkta “kadın” yazdım ama aynı durumda olan erkekler de var bol miktarda. Asıl mesele anlatılanlardan doğru dersin çıkarılması. Kadın/erkek ayrımı yaparak okumayın sakın!)
Evleniyorsunuz, sonsuza dek mutlu olacağınız umuduyla. Evlilik öncesi telaş, erkek ailesiyle yaşanılan bazı anlam kargaşaları, düğünden sonra devreye giren farklı yaşam alışkanlıkları derken zaman ilerliyor. ilk dönemlerde başlayan bazı sorunların, günlük hayatınıza aktarılması, eşinizle aranızda beliren zorlukların dönüp dolaşıp onun “anababasına” bağlanması, halihazırda mevcut problem nedeniyle eşinizle tartışırken üzerine eskilerin getirilmesi…vb gibi durumlar evlilik ilişkinizin kalitesinde zedelenmeler oluşturuyor.
Danışan: Çok kötü durumdayım. N’olur, bana yardım edin.
Terapist: Elimden geleni yapmaya çalışırım. Sizi buraya getiren nedir? Nasıl yardımcı olabilirim?
Danışan: Ahh sormayın! Ben ne yaptım? İnanamıyorum, Allah’ım ben ne yaptım?
Terapist: Üzülmeyin… Toparlamanıza yardım etmeye çalışacağım.
Danışan: (Hıçkırıklar içinde) Kocam benden boşanmak istiyor. Yardım edin bana, yardım edin.
Terapist: Anlıyorum… lütfen sakin olun. Sizi üzmeyecekse, ne olduğunu anlatır mısınız?
Danışan: Tabii ki. İşte biz 15 yıllık evliyiz. Çok mutlu bir evliliğimiz vardı. Eşim çok iyi bir insandır. Sakin mizaçlıdır. Öyle kavgamız falan da yoktur. Olsa da genelde ben çıkarırım, bağırırım bağırırım, derken rahatlarım. Eşim ağzını açıp birşey söylemez. Alttan alır, gönlümü almaya çalışır. Ama işte, ben fevri biriyim. Benim huyum böyle. Sinirlendiğimde gözüm hiçbir şey görmez. Ağzıma geleni söylerim. Sonra pişman olurum tabii, o ayrı. Ama inanın içimde zerre kadar kötü niyet yok! Hırsımı alamıyorum bir türlü. İçimi boşaltınca yatışıyorum. (Ağlıyor hıçkırarak…)
Terapist: Hımm… peki sizi ağlatan nedir?
Danışan: Dün akşam eve geldi ve benimle boşanmak istediğini söyledi. Hiç beklemiyordum. Artık bana dayanamıyormuş. Bağırıp çağırmalarımdan nefret ediyormuş. Çocukları azarlamamdan, ona karşı fevri davranışlarımdan dolayı benden soğumuş. Ailesiyle görüşmüyorum eşimin. Ona bile takmış. Halbuki bana ailesine gitmem konusunda baskı yapmazdı. “Sen bilirsin, ister git ister gitme” derdi. Meğer için için üzülüyormuş onlarla görüşmeyişime. Annesi kanser ameliyatı olunca gitmemiştim. Bir geçmiş olsunu bile çok gördüğümü ve vicdansız/kinci biri olduğumu söyledi. Uzun zamandan beri bu kararı vermiş ama beni üzmeden nasıl söyleyeceğini bilemiyormuş. Kaç aydır stresten uyumuyormuş. Gerçi ben farkediyordum uyuyamadığını da işlerinden dolayıdır diye düşünüyordum. Eşim olmadan yaşayamam. Herkese ne diyeceğim ben! “Melek gibi adamı idare edemedin mi?” diyecekler. Kendi ailem bile böyle düşünecek. Off… nasıl bu noktaya geldi anlayamadım ki…
“Nasıl bu noktaya geldi anlayamadım ki!” cümlesini herkes zihnine kazımalı.
– “Nasıl”: Birikimler! Söyleyip geçiyorsunuz, bağırıp içinizi boşaltıyorsunuz; ama zembereğini koparmış sözleriniz gün geliyor sizi dönüşü olmayan bir yola sokuyor. Maharet, hayatınızı paylaştığınız yol arkadaşınız nasılsa alttan alıyor, bozuntuya vermiyor diye akla her geleni lambır lumbur söylemek değil; karşınızdakinin de kalp ve ruh taşıdığını düşünerek, geçmişten getirdiğiniz ilişki celladı davranışlarınızı terbiye etmektir. “Ben böyleyim, ne yapayım” tavrıyla gerçekleştirilen kırıcı huylarınız, bardağı taşıran son damlaya ulaşacaktı bir gün elbet. Ulaşmaması garip olurdu bence. Eşyanın tabiatı böyle.
– “Bu nokta”: İlişki kalitesi düşük evliliklerde, problemli kişi, dünyayı sadece kendi etrafında döndürmeye o kadar çok alışır ki; aynı yastığa baş koyduğu eşinin milim milim kendisinden uzaklaştığını göremez bile! Bu nokta diye nitelendirilen yer aslında nokta değil, kocaman bir boşluk alanı. O kadar kocaman ki, içine çekiyor ve tüketiyor ilişkiyi.
– “Anlayamadım”: Anlayamazsınız tabii. Anlamak için bakarken görmek, duyarken işitmek, söylerken incitmemek, verirken başa kakmamak gerekir. Duygu hoyratı insanlar anlamaz zaten. Çünkü onlar sadece kendi duygularıyla ilgilenirler. Estiği anda söylemek, kızdığı anda bağırmak, öfkelendiği yerde kırıp geçirmek onların en kolay yaptığı davranıştır. Duygu hoyratı olmayan kişi düşünür. Önce düşünür, sonra davranır. Duygu hoyratı olan kişi önce davranır, sonra dönüp ne yaptığına bakar ve olumsuz sonuçları gördükten sonra düşünmeye başlar. Anlamaya başladığında ise iş işten geçmiştir.
Terapist: Sizi anlıyorum. En iyi eş, pişman olmuş eştir. Elele verirsek, eşinizin pişman olduğunuzu görmesini sağlayabiliriz. Kimi evliliklerin ilk halinden daha kaliteli yürüyebilmesi için, uçurumun kenarına gelmesi gerekiyor. Sanırım sizin evliliğiniz bunlardan birisi.
Umarım çoğunuzun evliliği bunlardan birisi değildir…
Mehtap Kayaoğlu