AZRAİL'İN BAKIŞI
Ölüm meleği bir gün Süleyman peygamberin (as) huzuruna geldi. Yanında bir gencin oturmakta olduğunu gördü. Ona dikkatli dikkatli baktı, şaşırmıştı.
Kendisine ölüm meleğinin tuhaf tuhaf baktığını gören delikanlı korkuya düştü. Beti benzi attı, rengi sarardı soldu. Yüreğindeki korku ateşiyle, Süleyman peygambere dönerek, ‘ey Allah’ın elçisi’ dedi, ‘sen ki hükmünü Allah’ın izniyle rüzgarlara geçiren bir peygambersin. Ne olur bulutlara buyur da beni derhal uzak bir ülkeye atsınlar. Ölüm korkusundan ölmek üzereyim.’
Süleyman aleyhisselam baktı ki delikanlının korkudan ödü patlıyor, bulutlara dönerek, onu İran’dan Hindistan’a taşımalarını söyledi.
Delikanlı ortadan kaybolunca, Azrail tekrar geldi.
Süleyman aleyhisselam, ‘Ey kılıçsız kan döken, niçin o gence öyle baktın?’
Azrail, ‘Ey Allahın elçisi’ diye konuştu, ‘tam o sırada bana Allah katından buyruk gelmişti. Onu üç günlük bir yerde, ta Hindistan’da bularak ruhunu kabzetmem emredilmişti. Burada, sizin yanınızda görünce şaşırdım. Buradan derhal üç günlük yola nasıl gidecek diye merak ettim. Rüzgar oraya götürünce ben de gidip canını aldım’
Mesnevi'den Hikayeler
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
"Hz. Yusuf ve Mutlu Son"
Yusuf suresi, Kur'ân'ın en güzel kıssası olan Hazreti Yusuf'un (aleyhisselam) hayatından ibretli tablolarla doludur. Surenin sonuna doğru Hazreti Yusuf'un şu duası bulunur:
“Ya Rabbî! Sen bana iktidar ve hakimiyet verdin. Kut
sal metinleri ve rüyaları yorumlama ilmini öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada da, âhirette de mevlam, yardımcım Sensin. Sana tam itaat içinde bir kul olarak canımı al ve beni hayırlı, dürüst insanlar arasına dahil eyle!” (Yusuf, 12/101)
Bu ayet, onca sıkıntı ve meşakketten sonra Mısır'ın azizi olan, anne-babasına kavuşan, ve kardeşleriyle buluşup barışan Hazreti Yusuf'un, en mesut ve bahtiyar olduğu bir anda gözlerini âhiretin yamaçlarına dikmesini ve ölümü istemesini nazara vermektedir.
Kuyuya atılırken, değersiz bir meta gibi satılırken, köle misal çalıştırılırken, ismetini muhafaza uğruna iftiraya uğrarken, ancak bir cânîye reva görülebilecek şekilde zindana tıkılırken ve mazlumiyetinin yanı sıra sıla hasretiyle de kavrulurken... onca musibet karşısında ölümü arzu etmeyen ve bu haliyle yalnızca peygamberlik vazifesinden dolayı yaşadığını ortaya koyan Hazreti Yusuf (aleyhisselam), tam dünyevî imkanlara, ailesine, huzura, saadete ve feraha kavuştuğu bir dönemde Cenâb-ı Hak'tan vefatını dilemiştir.
Demek ki, kabrin arkasında o dünyevî saadetten daha cazibedâr bir saadet vardır ve Hazreti Yusuf gibi hakikatbîn bir zat, o gayet lezzetli dünyevî vaziyet içinde, gayet acı görünen ölümü istemiştir, tâ öteki saadete mazhar olsun. Kur'an-ı Hakîm, Yusuf kıssasının hâtimesinde Yüce Peygamber'in bu talebine dikkat çekerek şu irşadda bulunmuştur: "Kabrin arkası için çalışınız; hakikî saadet ve lezzet ondadır."
İşte, en hayırlı gencin önemli bir özelliği Güzeller Güzeli Yusuf Aleyhisselam gibi dünyanın en parlak ve en sürurlu hâletinde dahi gaflete düşmemesi, dünyevî güzelliklere meftun olmaması, şehevî arzulara yenilmemesi ve hep âhiretini kurtarma düşüncesiyle hareket etmesidir.