Ayrılık gayrılık olmasın
Muhterem Müslümanlar!
Biz Müslümanlar her akşam yatsı namazını kılıp yatmadan önce Bakara Suresi’nin son iki ayetini okuruz. Bu ayetlerde itikadımızı perçinler günümüzün ve yarınımızın plan ve programını tekrar gözden geçiririz.
Bu ayetlerde Peygamberler arasında iman açısından ayrım yapmadığımızı tekrar ederiz.
Peygamberler arasında ayrım yapmamak konusuna Mevlana Mesnevi’sinde bir hikâye ile giriyor. Bu hikâye günümüze de çok benziyor. Mevlâna diyor ki:
Yahudi kralın hâkim olduğu bir toplumda Hristiyanlık yayılmaya başlamış. Bu Hristiyanlık bugün bizim gördüğümüz Hristiyanlık değil. O gün yayılan Hristiyanlık, Hazreti İsa’ya yürekten iman eden mümin insanların iman ettiği Hristiyanlık.
Bu mü’min insanlar, Hazreti İsa’nın getirdiğini canla başla etraflarına duyuruyorlar. Onlar bizim can ve din kardeşlerimiz.
Çünkü onlar İslâm’dır. Yahudilik de, Hristiyanlık da aslında İslâm’dır. Allah’ın indinden gönderilmiş dinlerdir. Şimdi bunların asliyetleri kaybolmuş, biz bu bozulanları görüyoruz.
Nuh, Musa, İsa, Muhammed Aleyhisselâm’ın dinlerinin tamamı İslâm’dır. Tevhid akidesidir.
İsa’nın (a.s.) getirdiği din Yahudiler arasında yayılmaya başlamış. Bütün engellemeler fayda etmemiş. Devlet erkânı bunu önlemede aciz kalmış. Çare aramışlar.
Kralın başkanlığında devlet erkânı konuyu müzakere etmek için toplanmışlar.
Emniyetin başı olan kişi bu toplantıda demiş ki:
- Efendim bunları hapse atıyoruz oradaki insanları Müslüman yapıyorlar, sürgüne gönderiyoruz; oradakileri Müslümanlaştırıyorlar… Öldürüyoruz. Bu sefer de onları öldürmekle görevli memurlarımız Müslümanlaşıyorlar. Yapacak bir tedbirimiz kalmadı.
Vezir söz almış:
- Bayram günü halkın toplandığı yerde söz alayım. Halkın huzurunda Müslüman olduğumu söyleyeyim. Sende ceza olarak benim kolumu kes. Beni vezirlikten at. Ben bundan sonra onların icabına bakarım, demiş.
Bir toplantıda bu aynen planlandığı gibi gerçekleştirilmiş. Vezir planladığı gibi konuşmuş. Kral da kolunu kesip sokağa terk etmiş bu mel’un vezirini. Gece karanlığında bir Hristiyan gelmiş o veziri alıp evine götürmüş. Kolunu tedavi etmiş ve sormuş:
-Senden başka Müslüman olan var mı?
-Var, demiş. Falanca yerde şu, filanca yerde bu! 5-10 tane daha getirmiş evine.
Bu Vezir İncili birkaç defa okumuş. Vezirlikten gelme olduğu için daha iyi anlıyormuş. Bu sahtekâr vezir o şehirdeki Hristiyanların lideri olmuş. İncil’i o şerh etmeye başlamış. Tabii ki, şerh ederken milleti saptırıyor, sapıttırıyor.
Bir gün ölümüne yakın, kral adamlarını gönderip buna sorduruyor:
-Daha ne zamana kadar sabredeceğiz? İsimlerin tamamı tespit edildiyse onları toplayalım. Hepsini imha edelim.
Vezir: -Hayır, imha etmeyelim. Çünkü bir tanesi kaçmayı başarırsa bunlar dirilirler ve çoğalırlar. Ben onları öyle parçalayacağım ki, kıyamete kadar bir daha belini doğrultamayacaklar, şeklinde karşılık vermiş. Ölümüne yakın vezir itibarlı bir sülalenin adamlarından birini çağırıyor. Diyor ki:
-Benden sonra Hristiyanları başına sen geçeceksin bütün insanları İncil eğitiminden geçirmeden devlete talip olmayacaksın. Karşına kendi kardeşlerin bile çıkıp engel olmaya kalkışırlarsa onları yok edeceksin, demiş ve o şahsı göndermiş.
12 kişiyi böyle çağırıp, “Benden sonra lider sensin” demiş. Ve 12 kişiye 12 taktik vermiş. Bu sahtekâr ölmüş onlar 12 parça ayrılmışlar. O günden bugüne kadar ayrılıkları devam ediyor.
Muhterem Müslümanlar!
Bu hikâye günümüzde biz Müslümanların durumuna da biraz benziyor.
Mehmet Akif merhumun:
“Medeniyet size çoktan beridir diş biliyor.
Önce parçalamak, sonra yutmak diliyor.”
Çünkü doğrudan yutması mümkün değil. Önce parçalıyor ki, yutabilsin.
Hayatımız Kur’an’a aykırı olmasın Muhterem Müslümanlar!
Mevlüt Özcan.