TİCARİ HAYATIMIZ
Muhterem Müslümanlar
Ticaret hayatı konusunda sürekli yakınmalar duyuyoruz. Ülkemiz, dünyamız elbette büyük sınavlardan geçiyor. Ancak, biz kendimizi kontrol ettik mi?
İslam’da ticaret meşrudur. Hatta hadis-i şerifte;
“Rızkın onda dokuzu ticarettedir” buyurulmuştur.
Lakin ticareti yapılmayacak şeyler de vardır.
* Sarhoş eden içkilerin ticareti yapılmaz.
* Kumar aletlerinin ticareti yapılmaz.
* Ramazan ayında gündüzleri lokantalarda yemek satışı yapılmaz.
* Kadın ticareti yapılmaz.
* Para ticareti (faizcilik) yapılmaz.
* Din, iman ve ahlâk ticareti yapılmaz.
Muhammed bin Selam hazretleri çarşılardan geçerken yüksek sesle şöyle seslenirmiş:
Ey çarşı esnafı!
* Pazarınız bereketsiz;
* Satışınız fasid;
* Komşunuz hasetçi olunca yeriniz ateştir, dermiş.
Günümüzde insanları uyaran böyleleri kaldı mı?
Osmanlı Devleti zamanında oluşan ahilik, mesleki ve ahlaki bir kuruluş olarak ortaya çıkmıştır.
Ahilik mensuplarından bir ayakkabıcı sattığı bir ayakkabı için, “Normal kullanıldığı takdirde iki sene gidebilir” dediği halde, dediği gibi çıkmaz da daha erken eskirse parası iade ettirilirdi.
Yabancı elçiler Müslüman Türk tüccarlarının namus ve ahlâkını övmekle bitiremezlerdi.
Bugün ahilik adı her yerde! Ama tüccarımızın, iş insanlarımızın ilgisi yok denecek kadar az. Sadece ‘ahilik’ kelimesini kendilerinin zarar ettiği konularda kullanır oldular.
Meslek sivil toplumunun yaptığı (istisnalar hariç) iki şey var:
1- Esnaftan aidat toplamak;
2- Devlet makamlarında rant kovalamak.
Netice itibariyle günümüzde böylesi musibetlerle karşı karşıya kalıyoruz.
İngiltere’de yayınlanan “Sencery” gazetesinde Eylül 1983 tarihinde çıkan bir makalede Osmanlı esnafı ile ilgili olarak şunlar yazılmıştı:
“Osmanlı ülkesindeki dükkâncılık ve ticaret usulü kadar güzel bir usul başka bir yerde bulunamaz. Sivas pazarında sergilenen gümüş ürünlerini gözden geçirmek için gittiğimiz zaman bu durumu gözlerimizle gördük. Çarşıya gelen müşteri sergilenen malları seyreder. Satıcı ise diz çökmüş ya da bağdaş kurmuş durumdadır. Satıcı misafirperver bir ev sahibi imiş gibi davranır. Sonra sohbete başlarlar. Konu sonra alışverişe gelir. Birdenbire alışverişten bahsedilirse bu ayıp sayılır. Müşteri malın fiyatını sorunca, ‘Ne münasip görürseniz onu verin’. İşte Türklerin ticari hayatı böyledir. Böyle kibarca bir iş, dünyanın hiçbir yerinde görülmez.”
Ecdadımız böyle yaşadığı halde biz bugünkü duruma nasıl düştük. Sorgulanması gereken kendi ticaretimiz, alışverişimiz ve kendimiz. Tabi meslek kuruluşlarının, sivil toplum kuruluşlarının da mesleklerini, işlerini en doğru yapmaları için yeniden kendilerini gözden geçirmelidir. Düzeltmeye kendimizden başlamak için neyi bekliyoruz?
Mevlüt Özcan.