On bir Ayın Sultanı’na Kavuşmak Üzereyiz
.
Ramazan ayı, manevi ticaret mevsimidir. Mevsiminde yapılan ticaretin kârı bir başkadır; daha çok kazandırır...
"On bir ayın sultanı"na kavuşmaya günler kaldı... Ramazan ayı gelince Sevgili Peygamberimiz (aleyhisselâm) şöyle buyururdu:
(Ramazan geldi. Bu ayda Cennet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar bağlanır. Yazıklar olsun o adama ki; bu aya kavuşur, fakat Rabbimizin rahmetinin sağanak sağanak yağdığı bu ayda mağfirete kavuşamaz. Bu ayda kavuşamadıysa ne zaman kavuşacak?)
Oruç ibadeti, yalnız bu ümmete değil, diğer ümmetlere de farz kılınmıştı. Fakat onların orucu başka günlerde ve başka aylarda idi. Bize ise ramazan ayında farz kılındı. Kur'ân-ı kerîmin nazil olduğu, içinde bin aydan daha kıymetli Kadir Gecesinin bulunduğu ramazan ayının tercih edilmesi, nimet üstüne nimet oldu bizim için...
Ramazan ayı, manevi ticaret mevsimidir. Mevsiminde yapılan ticaretin kârı bir başkadır; daha çok kazandırır.
Hasat zamanında mahsul almazsanız, daha sonra alacağınızdan iyi bir netice elde edemezsiniz.
Bu ayda bizlere çok müjdeler var. Hadîs-i şerîfte buyuruluyor ki:
(Ramazan ayını, oruç tutarak, ibadetlerle, haramlardan sakınarak, mükafatını Rabbinden bekleyerek geçiren mü'minin bütün günahları affedilir. Annesinden yeni doğmuş gibi günahsız olur.)
Orucun diğer ibadetlerden farkı, onda gösteriş yoktur. O, kul ile Rabbi arasındadır, başkalarının haberi bile olmaz.
Meselâ; namaz kıldığımız zaman, bizim namazımızı beğensinler, takdir etsinler diye içimizden geçirebiliriz.
Zekât verirken de aynı şeyleri düşünebiliriz. Hac, zaten topluca yapılan bir ibadettir, gizlenemez.
Oruç, gizli bir ibadettir, kimse fark edemez, ondan ancak Yaratıcımızın haberi olur.
Bunun içindir ki, Rabbimiz şöyle buyuruyor:
"Âdemoğlunun bütün amelleri kendisi içindir, oruç hariç. O, benim içindir. Yemesini içmesini, nefsâni arzularını benim için terk ediyor, onun karşılığını da ben vereceğim."
Gösterişten, riyâdan uzak, Allah için yapılan ibadetler çok kıymetlidir. Nefse en zor gelen şey, ihlasla yapılan ibadetlerdir. Çünkü onda nefsin hiç payı yoktur.
Hanım evliyâlardan Rabia-i Adviyye hazretleri bir münâcatında diyor ki: "Ey Rabbim! Senin rızanı kazanabilseydim, bana kâfi idi. Başkaları razı olmuş, olmamış, beğenmiş, beğenmemiş hiç kıymet ifade etmez. Çünkü toprağın üzerinde ne varsa toprak olmaya mahkûmdur..."
Doğrusu da bu değil mi?..