Bağışlamak Aynı Zamanda Bağışlanmaktır
Ramazan ayının artık son günlerini yaşıyoruz. Bu aydan bağışlanmış olarak çıkmak hepimizin ortak hedefidir. Bu ilişki üzerinden hareketle bir ilahi ahlak olan bağışlamayı bugünkü yazımıza konu edinelim istedik:
Haklılığa dayalı güç ve kuvvet sahibinin, maddi ya da manevi yaptırımdan vazgeçerek, suçluyu, hatalıyı affedip bağışlaması, insani erdem yapılanmasının temelidir. Bağışlamada meselenin hukuki yanı kadar ahlaki yanı da önemlidir. Hata ve yanlış kaynaklı sorumluluk ve suç çok çeşitli, çok katmanlı olduğundan affedicilik de bunların bütünüyle irtibatlıdır.
İnsan, doğası gereği hataya yatkın ve zaaflarının bilançosu oldukça kabarık bir varlıktır. İnsanız, eğitilmeye, terbiye edilmeye muhtacız. Bağışlamak ve bağışlanır olmak bizim için bir moral sığınak, bir rahmani barınaktır.
Empati sürekli devrede tutulmalıdır. Suçlu, hatalı ben olsaydım, muhatabımın bana nasıl davranmasını bekler, talep ederdim? Vicdanımızın bu soruya vereceği cevabın, tepkilerimizin, sempatilerimizin ve kararlarımızın bağışlamaya yönelmesinde zorlayıcı etkiye sahip olacağı şüphesizdir. Rabbimizin bize öğretisi de aynı doğrultudadır.
Ayette: “İçinizden fazilet ve imkan sahibi olanlar, akrabalara, fakirlere, Allah yolunda hicret etmiş olanlara sadaka vermeme hususunda yemin etmesinler. Affedip müsamaha göstersinler. Siz de Allah’ın sizi affedip müsamaha göstermesini istemez misiniz? Allah, zatında Gafur ve Rahimdir.”(Nur, 22) denilmektedir.
Hz. Ebu Bekir (r.a.), sürekli yardımda bulunduğu, destek olduğu, akrabasından bir sahabenin de “ifk” hadisesine karışmasına çok üzülmüş ve artık o kişiye yardımcı olmayacağına yemin etmişti. Söz konusu ayet bunun üzerine indi ve en çirkin iftiralar karşısında bile, erdemli kişinin nasıl tepki vermesi gerektiği hususunda yol gösterdi.
Büyük Sıddik derhal yeminini bozdu, kararından vazgeçti, bağışlamanın huzur veren iklimine dehaletle sonsuz mutluluğa erdi.
Bağışlamak, sevginin, hoşgörünün, şefkatin gergefinde örülmüş atlas libastır. Onu giyebilmek sabır ister, dayanmayı, metaneti gerektirir.
Peygamberimiz Efendimiz, kendisini hakaretlerle taşlayarak kovan Taifliler için ettiği dua: “Allah’ım onlara doğruyu göster, çünkü bilmiyorlar” şeklindedir. Ve kendisini, yurdundan yuvasından çıkarıp hicrete mecbur bırakmış, bununla da kalmayıp her fırsatta düşmanlıklarını açık edip saldırgan tavır almış topluluğa Fetih günü söylediği tek söz “Bugün size herhangi bir kınama yok” olmuştur.
Hz. Yusuf’un kendisi için ölüm peyleyen kardeşlerine finalde verdiği cevap da öyle...( Yusuf,92)
Hz. İsa, taşlanarak öldürülmeye götürülen suçluyu cezalandırmaya hazırlanan topluluğa söylediği söz: “İlk taşı hiç günahı olmayan atsın…”
Örnekleri ve kutsal referansları sayısız denecek ölçüde çoğaltmak mümkün. Zaten ilahi ahlakı konu alan her söz ve beyan, misk kokulu neticeye ulaşmak için mutlaka Rabbimizin engin merhamet ve affediciliğinden bahsetmek zorundadır. O’nun ahlakını rehber edinmek ise bizler için ihmal edilemez vecibedir.
Bağışlamanın istismar edilmemesi, bağışlamadaki gerekçenin kabul edilebilirlik koşuluna uyumlu olmasına bağlıdır. Haşere güdümlü refleksleri kült haline getirmiş, kendi cinslerinin dahi en alçağı kimselere, hukukun gereği neyse öyle davranmak ve lüzumu anında onlara kendi anlayacakları dilin icabı lisanıyla konuşmak insanlığa ve insani değerlere saygılı kalmanın göstergesi olsa gerektir. Aksi kaos ve zulümdür.
Bağışlamak bir yetki, bir salahiyet ve inisiyatifi esas alan bir tavır belirlemesidir. O, tercih ameliyesini neticelendirmiş hür iradenin, nihai kararı infaza iştirakidir. Verilen hüküm veto endişesi taşımayan son hükümdür. Bağışlamak, aktif, dinamik, uzlaştırıcı ve bütünleştirici bir davranıştır. Onu pasif bir kabulleniş, özgürlük özürlü bir teslimiyet olarak değerlendirmek fevkalade yanlıştır, isabetsizdir.
Özel hakların ihlali halinde bağışlamak yetkisi ancak hak sahibine verilmiş haktır. Bu hakkın bir başka otorite tarafından kullanılması adalet kuralları bakımından doğru olmadığı gibi vicdani disiplin ve kriterler açısından da doğru değildir. Bu kural, disiplin ve kriterlere ters düşmenin akıbeti ise hepten zarar, külli kayıp ve hüsrandır.