Bayram Sevincini Birlikte Yaşayalım
Dünya nüfusunun mühim bir kısmını teşkil eden müslümanlar, Peygamber Efendimizin tavsiyesine uyarak senede iki defa bayram yaparlar. Birisi Ramazan Bayramı, diğeri de Kurban Bayramı. Ramazan Bayramı üç gün, Kurban Bayramı ise dört gündür. Ramazan Bayramından önce Allah’ın emrine uyularak bir ay oruç tutulur ve Teravih Namazı kılınır. Ayrıca Ramazan Bayramı namazından önce muhtaç kimselere, hali vakti yerinde olan müslümanlar tarafından, Fıtır Sadakası verilir.
İslâm Dini’nin Medine devresinin hediyelerinden birisi de dinî bayramlardır. Peygamber Efendimizin, iyiliklerin ve güzelliklerin manevî varlıklarında toplandığı bayramları ashabına Medine’de müjdelemiştir. Bu ilâhî işaretin belirlediği dinî bayramlar, özelliklerinden hiçbir şey kaybetmeden ve maksatlarından saptırılmadan zamanımıza ulaşmıştır.
Bayramlar, ırkları, siyasi düşünceleri, yaşları, mali durumları, yaşayışları, yetkileri ve anlayışları ne olursa olsun, bütün müslümanların aynı derecede dine ilgi duymalarını sağlayan önemli günlerdir. Belki de, belki de değil muhakkak, müslüman bir toplumda insanların, özellikle çocukların, dinî hükümlerle tanışmaları bayramlarla başlar. Nitekim, geride bıraktığımız günlere dönüp bakıldığı zaman her birimizin bayram günleriyle ilgili unutulmayacak anlarımızın olduğu görülecektir. Hemen aklımıza geliverenler; yepyeni el-biseler, pırıl pırıl ayakkabılar, börekler, tatlılar, ziyaretçiler, hediyeler, neş’e dolu arkadaşlıklar, salıncaklar... İftar sofraları, sahur yemekleri. Kandil kandil minareler. Kandil simitleri. Bayram namazına giden büyüklerimizi cami önünde heyecanla bekleyiş. Her insanın ilgisini çekecek dinî estetik ve bayram sevinci...
Bizim dinî gün ve bayramlarımız olduğu gibi millî gün ve bayramlarımız da var. Bizim, millî bayramlarımız da biraz dinî bayramlarımıza benzer. Çünkü o millî günlere konu olan zaferler, dinî bir ruhla kazanılmış, destanlar manevî bir şahlanışla yazılmıştır. Dinî bayramlarda kazanılan alışkanlıklar yer yer millî bayramlara tesir etmiş, daha doğrusu bizim kültür yapımızda dinî ve milliyi birbirinden ayırmak oldukça zordur.
Dinî ve millî gün ve bayramlarımız, birlik ve beraberliğimizi sağlayacak, kardeşçe ileri gitmemizi temin edecek, geleceğe cesurca bakmamızı empoze edecek seçkin anlardır. Bayramların dinî hayatımızda ve sosyal yapımızda önemli bir yeri, zaman diliminde saygın bir mevkii var.
Bayramdan maksat; sevinci artırmak, yıkılan gönülleri tamir etmek, kararan kalpleri ay-dınlatmak, huyları güzelleştirmek, sosyal dayanışma ve kaynaşmayı sağlamak, müslü-manlar arasında birlik ve beraberliği temin etmek ve böylece herşeyin esası olan Allah’ın hoşnutluğuna ermektir.
Bayramlar; sevinçlerin paylaşıldığı, gönüllerin yıkandığı, merhametlerin arttığı, kalplerin yumuşadığı, nefislerin frenlendiği, günahların bağışlandığı, akraba, komşu ve büyüklerin ziyaret edildiği, öksüz ve yetimlerin sevindirildiği, misafirlerin tebessümle karşılandığı, ikramla uğurlandığı ve Allah’ın rahmetinin umulduğu mutlu günlerdir.
Bayramlar, Allah’ın ismini zikreden ve namaz kılan mü’minlerin küfür ve masiyet-ten felaha erdikleri günlerdir.
Bizim için en büyük bayram, Allah’ın günahlarımızı affedip rahmetiyle tecelli edip bizi bahtiyar kıldığı gündür.
Böylece, bayramın önemini kısaca belirttikten sonra, bayramın getirdikleri üzerinde kısaca duralım:
SEVİNÇ
Bayram, her şeyden önce bir sevinç günüdür. Bilindiği üzere Ramazan Bayramı, Ramazan ayının ve oruç ibadetinin bitim noktasındadır. Kur’an-ı Kerimde: "Ey iman edenler, sizin üzerinize oruç farz kılındı. Nasıl ki sizden önceki ümmetlere de farz kılınmıştı. Ta ki günahlardan sakınasınız." buyrulduğu için oruç tuttuk. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.S.); "Bir kimse faziletine inanarak ve ecrini umarak oruç tutarsa geçmiş günahları bağışla-nır." müjdesini verdiği için uzun uzun ibadet ettik. Bundan dolayı sevinç duymak ve bayram yapmak hakkımızdır.
SEVGİ VE KARDEŞLİK
Bayramlar, sevgi ve kardeşliğin gönülleri rahatlattığı, varlığının ispatlandığı mutlu gün-lerdir. Sevgi ve kardeşlik birbirinden ayrılması mümkün olmayan iki kavram. Bunlara bir üçüncüsünü eklemek gerekir, o da bayram. Sevgi ve kardeşliğin mevcut olduğu her yerde bayram vardır. Kur’an-ı Ke-riın’de: "Mü’minler, ancak kardeştirler." buyuruluyor.
Sevgili Peygamberimiz de: "Nefsim yedi kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, siz iman etmedikçe Cen-net’e giremezsiniz ve birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş sayılmazsınız. Size bir şeyi haber vereyim: Aranızda selamı yayınız." Ayet-i kerime ve hadis-i şerifte ifade edilen sevgi ve kardeşliğin tazelenmesine, sevgi ve kardeşliğe giden yolları tıkayan engeller var ise onların ortadan kaldırılmasına bayramlar birer fırsattır.
YARDIMLAŞMA VE KAYNAŞMA
Ramazan ayının ve oruç ibadetinin önemli hikmetlerinden birisi de yardımlaşmayı teşvik etmiş ve kaynaşmayı sağlamış olmasıdır. Aksi takdirde bir ay boyunca aç ve susuz beklemenin bir değeri kalmaz ve tesiri görülmez. Bir bakıma bayramlar, ibadet niyetiyle bir ay aç ve susuz kalan mü’minlerin nefislerinin terbiye edildiğini, cömertlik duygularının arttığını, ahlâkî hasletlerin canlılık kazandığını isbatlama şanslarıdır. Oruçla nefsini terbiye eden ve davranışlarını kontrol altına alan kimse eğer zengin ise zekat ve fıtır sadakasını vererek müslümanlar arasındaki mali sıkıntıların giderilmesine yardımcı olur. Zekat ve bayram namazından önce verilmesi gereken fıtır sadakası, müslümanların birbirleri ile yardımlaşmaları gerektiğine birer işarettir. Daha açık ifadesiyle müslümanlara cömertlik duygusunu kazandırma eğitimidir. Ya değilse Ramazan boyunca ve diğer günlerde fakir müslümanlara yapılacak yardımlar bunlardan ibarettir demek değildir. Peygamber Efendimiz ne güzel ve ne düşündürücü buyurmuştur:
"Yanındaki komşusu aç iken, evinde tok duran kimse gerçek mü’min değildir." Yine Allah’ın Rasûlü şöyle buyuruyor:
"Fukarayı arayın, görüp gözetiniz. Siz ancak fakirleriniz sayesinde yardım görür ve rızıklanırsı-nız. Dul kadınlarla miskinlerin işlerine koşanlar Allah yolunda cihat etmiş gibi me’cur olurlar." Takdir edersiniz ki kendilerine yardım elini uzatmadan fakirleri, hastaları ve sakatları bayramın varlığından haberdar etmek, mü’minlerin sevincine ortak kılmak mümkün olmaz.
ZİYARET,
BÜYÜKLERE SAYGI VE KÜÇÜKLERE SEVGİ
Bayramların getirdiği ahlâkî değerlerden birisi de ziyaret olarak ifade edebileceğimiz büyüklere saygı ve küçüklere sevgidir. Bir müslümanın günlük hayatında zaten bunlara dikkat etmesi gerekir. Gerekir ama bayramlar yine de bunları bizlere tekrar tekrar hatırlatır ve yaşatır. Bütün müslümanların aynı işe yöneldiği bu mübarek günler, büyükleri saygı ile ziyaret etmenin ve küçükleri sevgi ile kucaklamanın diğer günlere de uzanacak alışkanlıklar haline getirilmesini temin eder. Büyükler saygı ile hatırlanmadan, küçükler sevgi ile anılmadan geçen bayramlar ne ifade eder. Büyükler denince bu terimin içine; anneler, babalar, yaşlı akrabalar, öğretmenler, ustalar, komutanlar ve komşular girer. Küçükler denince de torunlar, öğrenciler, öksüzlür, yetimler, çıraklar ve kimsesiz çocuklar akla gelir. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.S.): "İki sınıf insana Cenab-ı Hak kıyamet gününde merhamet etmez: Birisi; akraba ve yakınlarını unutan, arayıp sormayan, diğeri de; komşusunun kötülüklerini ilan edenlerdir." bu-yurur.
TEMİZLİK VE GÜZELLİK
İslam Dini temizliğe büyük önem vermektedir. Peygamber Efendimiz: "Temizlik imandandır." buyurur. Başkalarını bilmem ama bizde bayram temizlikleri günlerce önce başlar. Bayramlar sayesinde önce evler, sonra sokaklar, daha sonra köyler ve kasabalar tertemiz olur. Ailelerin benimsediği bu geleneği özel ve resmi müesseseler de benimserse şehirlerde tertemiz olur. Ramazan rahmetinin gönüllerde başlattığı temizlik çevreye de tesirini gösterir. Oruçla ol-gunlaşan nefis, Kur’anla nurla-nan ruh, etraftaki kirlilikten ve çirkinlikten rahatsız olur. Ra-mazan’ın aydınlığında bayram günlerine kavuşan mü’minler, kendilerinde hissettikleri huzuru ve neş’eyi çevrelerinde de hissetmek ve hissettirmek için çaba sarfederler. Bu bayram temizliği, bayram güzelliğini getirir. İslâm Dini bayramların sağladığı temizlik ve güzelliğin diğer zamanda da ısrarla tatbikini ister. Nitekim Peygamber Efendimiz: "Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse Cennet’e girmez." buyurunca ashaptan Malik b. Mirare:
- Ya Rasûlellah; insan ayakkabısının ve elbiseninin güzel olmasını sever, dedi. Resül-i Ekrem de:
- "Allah güzeldir, güzelliği sever. Kibir ise hakkı kabul etmemek ve insanları hor görmektir" buyurdu.
Bayramlar aynı zamanda ihtişam ve ibret dolu birer tevazu tablosudur.
Ramazan Bayramı bir cevherdir. Bu cevherin pırıltıları (Bayram Sevincini Birlikte Ya-şayalım) başlığı altında izah etmeye çalıştıklarımızdır. Pırıltılar görülmezse cevherin değeri anlaşılmaz. Bayramların diğer günlerden farklı yönlerini ortaya koyan, bizim bu günlere dinî ölçüler içerisinde göstereceğimiz ilgidir. Bu bakımdan bayramlar kadar, bizim bayramlarda işleyeceğimiz güzel ameller de önemlidir.
VE BİR İKAZ
Üzülerek ifade edelim ki, son yıllarda bayramların önemini ve manasını kaybettiği gibi bir düşünce, bayram günlerini sıkıntılarla ve hatta yorgunluklarla dolu günler şeklinde gösterme gayreti var. Bu maksatlı propagandanın neticesinde bazı aileler bayramları mevsim şartlarına göre sahillerde, kayak merkezlerinde, tatil köylerinde ve turistik otellerde bol masraflarla geçirme ve böylece güya bayramın telaşından kurtulma çabası içerisine giriyorlar.
Bilmiyorum bunun, gelenek ve göreneklerimize ters düşen, bayram programına yakışma-yan, kardeşliklerin yenilenme fırsatını ortadan kaldıran ve müslümanların biribirlerini Allah için sevdiklerini ifade etme şansını yok eden yanlış ve kasıtlı bir uygulama olduğunu belirtmeye lüzum var mı?
Bu tür insanlar bayram münasebetiyle kendilerini ziyarete gelecek kimselere Türk misa-firperverliğine yakışmayacak bir tarzda kapılarını kapatıyorlar. Ziyaretçilere kapatılan kapılar, sonuna kadar çekilen perdeler, bayram sevinciyle gülmeyen yüzler, bayram aydınlığına gölge düşürüyor. Gönüllerin kararmasına ve kardeşlik duygularının zayıflamasına yol açıyor. Dinlenmeyi yalnızlıkta, eğlenmeyi karanlıkta, neşeyi viski ile, stres atmayı akraba ve komşularından uzak kalmakta arayan kendilerini uyumsuz ve doyumsuz bir topluluğun içinde buluyorlar.
Bayrama gölge düşürücü mahiyette görülen bu hareketin yanlışlığına dikkat çekmekte fayda görüyoruz. Herkes dilediği gibi bayram yapar, bizi ne ilgilendirir deyip geçemeyeceğiz. Bir kimsenin veya bir ailenin bayramı nasıl kutlayacağına veya nerede geçireceğine karışmak hakkımız değilse de, bu akımı ekrana getirmek veya renkli sayfalarında resimlemek suretiyle teşvik edenlere, bayramı yalnızca sıkıntı gibi gösterme gayreti içerisine giren skeç ve piyeslere bir şey söylemek herhalde hakkımız ve hatta görevimizdir.
İnsanımıza kıydık, bari bayramlarımıza kıymayalım.
Birlik, beraberlik ve huzur içinde, gelin bayram sevincini birlikte yaşayalım...