Ramazan-ı Şerife Vedanın Düşündürdükleri
İnsanların büyük çoğunluğunun ömrü, ancak temel/maddî ihtiyaçlarını kısmen temin edebilmekle geçiyor. Bir ömür, yiyecek içecek temin edip onu tüketmekle geçiyor. İnsanlar temel ihtiyaçlarının esiri olmuş, değer biçilemez ömürlerini bu uğurda sarf ediyorlar.
İslâm dini insanlara dünya hayatını terk etmelerini veya dünyadan olabildiğince az nasiplenmelerini teklif etmiyor, onun istediği ölçülü ve dengeli bir hayattır. Bu denge dünya ile âhiret, fâni ile baki arasında kurulacaktır. Dünya araç, Allah rızası ve bunun bahşedeceği ebedî mutluluk amaç olacaktır. Bu böyle olduktan ve dünya için yapılan faaliyet dengeyi bozmadıktan sonra (bozmadığı sürece) dünyadan nasiplenmek, dünyalık edinmek serbesttir. Âyette şöyle buyuruyor: “Onlar ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini, Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır” (24 Nûr 37)
Burada geçen ‘alıkoyamadığı’ ifadesini âlimlerimiz iki şekilde açıklarlar:
1) Hem dünya işlerini görürler, dünyalık edinirler hem de ibadetten geri kalmazlar.
2) Dışları dünya ile meşgul olurken içleri Allah ile meşgul olur, hep O’nunla huzur hâlinde yaşarlar. İki anlayış da mûteberdir; birincisi genel, ikincisi özeldir; birincisi başlangıç, din hayatının ilk sınıfları; ikincisi sonudur, başarı ile mezun olmaktır. Her iki durumda istenen denge kurulmuştur.
Dünya araçtır, ona bu şuur içinde yaklaşılmaktadır; Allah rızası amaçtır, ona da bu bilinç içinde riayet edilmektedir. İşin teorik yanı bu olmakla beraber pratiğe, yaşanan Müslüman hayatına bakıldığında (genellikle) işin hiç de böyle olmadığı, giderek dengenin bozulduğu, ‘ev/iş/internet/bilgisayar teknolojisi’ duvarları arasında sıkışan insanların kendilerini unuttukları, ömürlerini zayi ettikleri, değerliyi değersiz karşılığında sattıkları görülmektedir.
İşte tam bu sırada Ramazan, yakınların ölümü, etkili bir ses ve nefes gibi, yetişmekte, insana, kendine gelme fırsatı vermektedir. Ramazan yalnız oruç değil, onun yanında daha birçok ibadeti içeren bir aydır: Kur’an okunur, teravih kılınır, sahura kalkılır, oruç tutulur, yoksullara yardım edilir; hâsılı bir ay Allah’a daha yakın olma şuuru ile yaşanır. Bu, maddî hayatımızdaki belli bir vitamin veya gıda kürüne benzer; bu yoğun ibadet, bir yılllık manevî gıdayı temin edebilir.
Buharî’nin naklettiği bir hadise göre her zaman cömert ve fukaraya karşı merhametli olan Peygamberimizin bu vasıfları Ramazan’da doruk noktasına ulaşırdı. Nimet, lütuf ve ihsanı, esen rüzgâr gibi herkese ulaşırdı. Ramazan’ın her gecesinde Cebrail O’nu ziyarete gelir, karşılıklı Kur’ân-ı Kerîm okurlardı.
Salih kullar ve sünnet âşıkları Ramazan ayında fukarayı, her zamankinden daha ziyade görüp gözeterek, Kur’ân-ı Kerîm’i de en az bir kere hatmederek bu sünneti ihya etmekten geri kalmamaya çalışırlar. Ramazanlarda ‘Az veren candan, çok veren maldan’ derler ya, az da olsa vermeli, vermenin zevkini tatmalı ve ecrine nail olmalı.
Peygamber Efendimiz, “Yarım hurma bile olsa muhtaç olanlara verin, sadakanın azı çoğu olmaz” buyuruyorlar. Eğer bu ölçüde yoksullara yardım bir toplumda yaygınlaşsa aç ve açıkta bir kimsenin kalmayacağı âşikârdır.
Eksikliklerimizi tamamlamaya, yanlışlarımızdan/hatalarımızdan dönmeye, ifratlarımızdan itidal/istikamet noktasına gelmeye çalıştığımız gün ve gecelere veda ediyoruz.
Bütün bunların en çok yapıldığı güzel ayımızı, günlerini, gecelerini uğurluyoruz.
Hüzünlü, duygulu, hassasiyetimizi kaybetmeden, seneye hasretle beklediğimizi hal lisanımızla ve Rabbimizden bizleri ulaştırması niyazımızla.
Bu Ramazan-ı Şerifi, riyânın, gösterişin olmadığı bir Ramazan olarak uğurluyoruz.
Silelim, fark etmeden yaptığınız riyâ kokan resimlerinizi. Evlerimiz, kalplerimiz, hatta sosyal paylaşım sayfalarımız âdeta gusül alsın, temizlensin, paklansın!
Fiilî dualara kavlî dualarımızı ihmal etmeyelim. Din, iman ve mukaddesat için, bu vatanın bekâsı için, bu vatanın semalarında ezan sesinin dinmemesi, bayrağımızın inmemesi, vatanımızın bölünmemesi için, bu topraklarda ebediyen birlik içerisinde yaşayalım diye canlarını feda eden şehitlerimize minnettarız. Şehit, ‘şehadet eden’ demektir. Biz yeryüzünde Rabbimizin varlığını ve birliğini şehadet için varız. Biz dilimizle şehadet ediyoruz, onlar canlarıyla Rabbimizin varlığına ve birliğine şehadet ettiler, şehit oldular. Cenab-ı Hakk hepsine rahmet eylesin. Şu da unutulmamalıdır ki; Bu millete bu acıları yaşatanlar ilahi adalete hesap vereceklerdir. İlahi adaletten hiç biri asla kurtulamayacaklardır. Cenab-ı Hak bütün şehitlerimize rahmet eylesin. Şehit ailelerimize sabır, metanet ve sekinet, versin.
Yüce Rabbim, içinde bulunduğumuz salgın hastalıktan biran önce kurtulmayı bizlere nasip müyesser eylesin. Geçmişlerimize rahmet, hastalarımıza şifalar ihsan eylesin.
Allah’ın rızasını kazandıracak salih amellerle dolu dolu bir ömür yaşamaya ve Ramazân-ı Şerîfin feyzini, bereketini bütün ömrümüze yaymaya gayret edelim.
Rabbim hepimizi rızasını kazandıracak amellerde buluştursun.
Bütün din kardeşlerimin Ramazan Bayramını tebrik ediyor, ebedî hayatımızın da bayram olmasını Rabbimizden niyaz ediyorum.