Berat Kandili - 30 nisan 2018 pazartesi
Halk arasında Berat Kandili olarak bilinen mübarek gecedir. Peygamber Efendimiz bu geceden,“Nısf-ı Şaban” yani Şaban ayının yarısı olduğu zamanki gece diyerek bahsetmiştir.
Hz. Ali radıyallahu anhuya dayandırılan bir rivayete göre Peygamberimiz bu günü ve geceyi ihya etmeyi tavsiye etmiştir:
“Şaban ayının yarısı (Berat gecesi) olduğunda, gecesinde kalkın ibadet edin, gündüzünde de oruç tutun! Çünkü Allah Teâlâ o gün, güneşin batmasıyla, dünya semasına nüzul eder ve şöyle buyurur: Bana istiğfar eden yok mu, mağfiret edeyim! Benden rızık isteyen yok mu, rızık vereyim! Belaya maruz kalan yok mu, afiyet vereyim!...” (İbn-i Mâce, İkâme 191)
Bu geceye, Mü'minlerin tevbe istiğfar etmekle günah yüklerinden kurtulup İlâhî bağışa ermeleri ümit ederek Beraet Gecesi ismini vermiştir.
Bazı âlimlere göre bu gece insanların bir sene içindeki rızıkları; ecelleri; hacca gideceklerin isimleri ve benzeri işlerin hükmü görevli meleklere bildirilir. Abdullah ibn-i Abbas radıyallahu anhuya dayandırılan bazı tefsirlere göre, “Katımızdan bir emirle her hikmetli iş o gecede ayırt edilir.”(Duhân, 2-4) ayetinde bahsi geçen gecenin Berat gecesi olduğunu söylenmiştir.
Cenabı Hakk, kulunun yaptığı dualara, istiğfarlara, amel ve kalp durumuna göre hakkında takdirini belirleyebilir. Bu sebeple alimler bu gece çok istiğfar ve dua ederek Allah'ın rahmetiyle nazar kılması için niyaz etmeyi uygun görmüşlerdir. Doğrusunu Allah bilir.
Rasulallah sallallahu aleyhi ve sellem Şaban ayında tuttuğu oruç kadar hiçbir ayda tutmazdı. Kendisine; "Ya Rasulallah! Senin Şaban ayında tuttuğun orucu başka bir ayda tutmadığını gördüm." dediler. Şöyle buyurdu: “Şaban, Receb ile Ramazan arasında insanların gafil bulunduğu bir aydır. Hâlbuki o amellerin, Âlemlerin Rabbi olan Allah'a yükseldiği aydır. Ben de amelimin oruçlu olduğum halde Allah-u Teâlâ’ya yükselmesini seviyorum."(Nesai, Sıyam; 70)
Ramazan-ı Şerife günahlarımız affedilmiş ve hakkımızda salih ameller işlememiz takdir edilmiş olarak girmemiz için Şaban ayı ve Berat gecesi çok büyük fırsattır.
Ramazan-ı Şerif Geliyor
Ramazan ayı, insanlık tarihinin en önemli olayı olan, Peygamberimiz aleyhissalatu vesselama ilk vahyin indirilmesi hadisesinin gerçekleştiği aydır. Bu ayda bulunan Kadir gecesinde Cebrail aleyhisselamın “İkra!” yani “Oku” emriyle inmesi, insanlığa en büyük rahmetin ve hidayetin gerçekleştiği çok büyük bir andır.
Eğer biraz düşünecek olursak Allah'ın hidayeti olmasaydı, İslam’dan önceki cahili ve sapkın inanç ve hurafeler batağında, doğruyu yanlıştan ayıramaz bir şekilde hayatlarımızı boşu boşuna harcayıp çürütecektik. Allah'ın bize Habibini, Resulünü göndermesiyle artık bizi yoktan var eden Rabbimizin bizden ne istediğini apaçık ve kesin bir şekilde öğrenmiş olduk. Böylece doğru hareket edip Rabbimizin rahmetine kavuşma, yanlışlardan sakınıp ebedi felaketten korunma imkanına kavuştuk.
İşte Ramazan ayı hepimiz için çok büyük bir rahmetin inişinin yıldönümüdür. Bizim de ona gereği gibi şükretmemiz için bu ayın önemini kavramış olarak bu aya kavuşmamız gerekir.
Ramazan ayının en mühim ibadeti, hiç kuşkusuz ki kesin bir farz olan Ramazan orucudur. “Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki sakınırsınız…” (Bakara, 183)
Ramazan orucunu tutmak, ayetlerle apaçık bir şekilde farz kılınmıştır. Hasta, yolcu, hamile veya oruca dayanamayacak kadar yaşlı olmak gibi geçerli bir mazereti olmayanlar Ramazan orucunu tutmalıdır.
Böyle bir mazeret sebebiyle oruç tutmayanlar, onun yerine kaza ederler. Ama mazeretsiz olarak oruç tutmamanın telafisi yoktur. Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam:
“Ramazan ayında, hasta veya ruhsat sahibi olmaksızın kim bir günlük orucunu yerse, bütün zaman boyu oruç tutsa bu orucu kaza edemez.” (Buhari, Savm, 29) buyurmuştur.
Yetişme çağındaki çocuklarımızı Ramazan orucuna alıştırmak biz büyüklerin vazifesidir. Onlara gerçek merhamet, nefislerine uymaktan ve cehenneme sürüklenmekten muhafaza etmektir. Bunun için de onlara sabrı öğretecek olan oruç tecrübesini mutlaka yaşatmalıyız.
Eğer cahillik sonucu olarak tutulmamış oruçları varsa kaza etmeyi, kazaya bıraktığı için tevbe etmeyi öğretmeliyiz.
Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam, Ramazan orucunun İslam’ın beş şartından biri olduğunu bildirmiştir:
“ İslam beş esas üzerine bina edilmiştir: Allah"tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan orucunu tutmak, Kabe’yi haccetmek. ” (Tirmizi, İman, 3)
Bu ayda bütün Müslümanların beraberce oruç tutması kulluk borcudur. Uzun günlerde, zahmet çekerek bu borcunu ödeyenlere çok büyük bir mükâfat verilmiştir.
“Kim Allah yolunda bir gün oruç tutsa, Allah onunla ateş arasına, genişliği sema ile arz arasını tutan bir hendek kılar.” (Tirmizi, Cihad, 3)
Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam Ramazan ayı boyunca orucunu tutup tamamlayanların, geçmiş günahlarının affolacağını (Buhari, Savm, 6,II,228) ve “işini tamamlayınca işverenden ücretini alan işçiler gibi büyük bir mükâfat alacaklarını” müjdelemiştir.
Bu ayda bir işveren, oruç tutan çalışanlarının iş yükünü hafifletirse cehennem ateşinden azad edilir. Yoksullara sahur ve iftarda ikramlarda bulunanlara da oruç tutanların sevabından bir şey eksilmeksiniz bir kat hisse verilir. (Tirmizi, Savm 82)
Yılda bir kere ele geçen bu fırsatı da heba etmeyelim. Belki de bu ömrümüzün son Ramazanı olabilir. Bu şuur ve hissiyatla Ramazanı karşılayalım.