Değişik Bir İmtihan Dünyasıyla – Afetle - Girdiğimiz Bayram
Rahmet, mağfiret ve bereket vesilesi bir Ramazan-ı Şerifi daha uğurlamanın hüznünü, aynı zamanda neşe ve huzur iklimi Ramazan Bayramına kavuşmanın da sevincini idrak ediyoruz. Bizleri bayram sabahına ulaştıran Cenâb-ı Hakk’a hamd ü senalar olsun.
Bayramları nasıl ihya edeceğimizi bize öğreten Peygamberimize salat ve selam olsun.
Maalesef bu Ramazanı da buruk geçirdik. Millet olarak hepimizin yüreğinde bir acı, sıkıntı, hasret var. Her şeyden önce bizi biz yapan imanımız, vatanımız, barışımız ve huzurumuz için kenetlendiğimiz, birbirimize sahip çıktığımız, gönül dünyamızın coştuğu, şefkat, merhamet, cömertlik gibi Peygamber ahlakının yaşandığı emperyalist, sömürü devletinin insanlarının hayranlık duyduğu bir millet olduğumuzun gösterildiği günlerle Bayrama girdik. Bu din; ne matem dini, ne de kahkaha dini. Her hal ve şartta yaşanan bir dinimiz olduğu için burukluk da olsa hüzün de olsa Bayramımız da var!
Bayramlar, dilleri, ırkları, renkleri, coğrafyaları ve kültürleri farklı olsa da inancı, ibadeti ve duası bir olan Müslümanların aynı hissiyatı yaşadığı mübarek günlerdir. Bayramlar geçen ömrümüzü muhasebe etmeyi, özümüze ve fıtratımıza yeniden yönelmeyi hatırlatan müstesna zamanlardır. Bir yandan sayısız güzelliği ve hikmeti ile âlemi kuşatan Ramazan Bayramı’nı ihya ederken diğer yandan insanlığın yaşadığı büyük krizler, hepimizi derinden düşündürmektedir. Zira bugün küresel boyutta bir israf, bencillik ve sosyal problemler hayatı çepeçevre kuşatmıştır.
Sorumsuzca bir yaklaşımla hava, su, toprak, çevre kirletilmiş ve adeta küresel bir fesat ortaya çıkmıştır. Hukuk ve merhamet hiçe sayılarak savaş, sömürü ve işgallerle dünyanın yarısı zor şartlarda yaşamaya ve çaresizliğe terk edilmiştir. Yardımlaşma ve dayanışma ihmal edilerek milyonlarca insan açlık, yoksulluk ve sefalete mahkûm edilmiştir. Savaşlar, terör örgütleri ve işgaller milyonlarca insanı kan, gözyaşı ve umutsuzluk girdabına sürüklemiştir.
Esasında insanlık, birey, toplum, ekonomi, teknoloji ve tabiatla ilişkisinde sorumluluk, hukuk ve güzel ahlakı ihmal etmenin bedelini ödemektedir.
Dolayısıyla bugün hepimize düşen en büyük görev, İslâm’ın hak ve adalet anlayışını, Peygamber Efendimiz çağlar üstü örnekliğini ve üstün ahlaki vasıflarını insanlık ailesinin her ferdine güzel bir örneklik ve hikmetli bir üslupla sunmak için var gücümüzle çalışmaktır.
Yüce dinimiz İslam’ın asıl hedefi, yeryüzünde iyiliği yaymak; günah olarak isimlendirdiği her türlü kötülüğü, çirkinliği ve düşmanlığı da ortadan kaldırmaktır.
İnsanları ahlaklı, duyarlı, sorumlu bireyler yapmak ve ibadetin kazandırdığı güzellikleri toplumsal hayatın merkezi haline getirmektir. Kur’an-ı Kerim’i ve Peygamberimizin çağlar üstü örnekliğini esas almakla mükellef olduğumuzu yaşayışımızla göstermektir.
Yüce dinimiz İslam; dünya ve ahiret huzurumuz için bizleri her daim iyiliğe, yardımlaşmaya, paylaşmaya, cömertliğe, adalete, merhamete, kul hakkı yememeye, başta faiz olmak üzere haksız kazanca sebep olan her türlü uygulamadan uzak durmaya davet etmektedir.
Müminler için hayat, bir iyilik yolculuğudur. İnsan da bu dünyaya, Âlemlerin Rabbine “inanmak” ve “iyi işler yapmak” için gelen bir yolcudur. İyilik çalışmalarının birincisi, iyi ve güzel olanı yaygınlaştırmak, ikincisi de kötülüğün ortadan kalkması için mücadele etmektir.
Kötülüğün, ifsadın, zulmün, fitnenin, ayrımcılığın, ötekileştirmenin, haksızlığın, şiddetin önüne geçmek için çaba göstermeye de mecburuz. Kur’an-ı Kerim’deki en açık ve kapsamlı ifadesi “emr-i bil-ma’ruf ve nehyi ani-l münker”dir. Bunun içindir ki, elimizle, dilimizle ve kalbimizle iyiliğin yaygınlaşması için çalışmak ve aynı şekilde kötülük karşısında duruş sergilemek imanımızın gereğidir. Kendisi için istediğini mümin kardeşi için de istemeyen bir Müslüman kâmil bir mümin olamaz.
Ramazan Bayramı da aramızdaki sevgi ve muhabbeti artıran, birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularını pekiştirmeye vesiledir. Maalesef bu yıl, salgın hastalık sebebiyle buruk bir bayram sabahına uyandık. Geçmiş yıllarda olduğu gibi millet olarak coşkuyla hep birlikte camilere koşup saf tutamıyoruz. Sosyal mesafeyi korumak, virüs bulaştırıp kul hakkına girmemek için bayram ziyaretleri yapamayacağız. Musafaha edip birbirimizle kucaklaşamayacağız. Çocuk, yaşlı, genç bütün yakınlarımızla aynı sofra etrafında toplanamayacağız. Ancak şu hususa inancımız tamdır ki kalplerimiz aynı heyecanla attığı müddetçe mesafelerin hiçbir önemi yoktur. Aynı duyguları yaşadığımız, aynı hisleri paylaştığımız sürece uzakta olmak yârenliğimize engel değildir. Yeter ki gönül hanemizde sevdiklerimizi ağırlayalım. Onlara sevgimizi, şefkatimizi, muhabbetimizi ikram edelim. Cenâb-ı Hakk’ın şu tavsiyesine uygun nezih bir hayat sürelim:
“Müminlerin erkekleri de kadınları da birbirlerinin velîleridir; iyiliği teşvik eder, kötülükten alıkoyarlar, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resûlüne itaat ederler. İşte onları Allah merhametiyle kuşatacaktır. Şüphesiz Allah mutlak güç ve hikmet sahibidir.” (9 Tevbe 71)
Bayram günlerinin manevi hazzını bütün benliğimizde hissetmek için; ana babamızı, akrabalarımızı, kardeşlerimizi arayalım, hal ve hatırlarını soralım.
Kendilerine dua edip onların hayır duasını alalım.
Unutmayalım ki gönülden yapacağımız dualar, hem mümin kardeşlerimizle bizi yakınlaştıracak hem de niyazlarımızın kabulüne vesile olacaktır.
Peygamber Efendimiz şöyle buyurmaktadır: “Kişinin din kardeşi için gıyabında ettiği dua makbuldür. O kişinin başucunda, duasına âmîn diyen bir melek bulunur. Kardeşine hayır dua ettikçe melek: ‘Âmîn! Kardeşin için istediğin hayrın bir misli senin için de olsun’ der.”
Bayram hürmetine küskünlükleri ve dargınlıkları sonlandıralım. Kardeşliğimizi zedeleyecek davranışlardan ve ahlaki zaaflardan uzak duralım.
Peygamber Efendimiz’in şu uyarısını bayram günü yeniden hatırlayalım: “Birbirinizin eksiğini bulmaya çalışmayın, özel ve mahrem hayatını araştırmayın.
Birbirinize haset etmeyin, küsüp de sırtınızı dönmeyin birbirinize, kin ve nefret beslemeyin birbirinize. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun!” Ramazan Bayramı da Ramazan’da kazandığımız kulluk şuurunu, şefkat, merhamet, kardeşlik, yardımlaşma ve fedakârlık gibi güzel hasletleri hayata taşıma günleridir. Fiilî dualara kavlî dualarımızı ihmal etmeyelim. Din, iman ve mukaddesat için, bu vatanın bekâsı için, bu vatanın semalarında ezan sesinin dinmemesi, bayrağımızın inmemesi, vatanımızın bölünmemesi için, bu topraklarda ebediyen birlik içerisinde yaşayalım diye canlarını feda eden şehitlerimize minnettarız. Şehit, ‘şehadet eden’ demektir. Biz yeryüzünde Rabbimizin varlığını ve birliğini şehadet için varız.
Biz dilimizle şehadet ediyoruz, onlar canlarıyla Rabbimizin varlığına ve birliğine şehadet ettiler, şehit oldular. Cenab-ı Hakk hepsine rahmet eylesin. Rabbimiz, aziz şehitlerimizi insanlık tarihi boyunca, insanlığa yol gösteren bütün Peygamberlerle birlikte haşr etmeyi nasip eylesin. Şu da unutulmamalıdır ki; Bu millete bu acıları yaşatanlar ilahi adalette hesap vereceklerdir. İlahi adaletten hiçbiri asla kurtulamayacaklardır. Cenab-ı Hakk bütün şehitlerimize rahmet eylesin. Şehit ailelerimize sabır, metanet ve sekinet versin.
Yüce Rabbim, içinde bulunduğumuz salgın hastalıktan bir an önce kurtulmayı bizlere nasip müyesser eylesin. Geçmişlerimize rahmet, hastalarımıza şifalar ihsan eylesin. Bu duygu ve düşüncelerle başta aziz milletimiz olmak üzere bütün İslam âleminin Ramazan Bayramını tebrik ediyorum. Bayramın insanlığa hayırlar getirmesini Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.
Yaşar Değirmenci.