Efendimiz’in Bayramı
Peygamberimiz (sas) bayram gecesini ibadet ederek geçirir; “Kim bayram geceleri kalkıp karşılığını Allah’tan bekleyerek namaz kılar, geceyi ihyâ ederse, kalplerin öldüğü o günde kalbi ölmez.” buyururdu.
Resûlullah (sas) oruçluları boş ve çirkin sözlerden temizlemek, yoksullara yiyecek temin etmek için fıtır sadakasını emrederdi. Kendisi bayramdan bir iki gün önce fıtır sadakası verirdi. Kişinin ancak bayram namazından önce verdiği fıtır sadakasının geçerli olduğunu; bayram namazından sonra verilen sadakanın ise herhangi bir sadaka olduğunu belirtirdi.
Ebû Said el- Hudrî, Allah Resûlü (sas) hayatta iken küçük büyük, hür köle herkes için fıtır sadakası verirdik, demektedir. Sahabilerini bu konuda teşvik eden Peygamberimiz bir gün Zeyd bin Sâbit’e (ra) “Ey Zeyd! Verecek bir şeyin yoksa bir parça ip ile dahi olsa halkla birlikte fıtır sadakasını ver!” diye tavsiyede bulunmuştur.
İçtimâi yönden birçok faydası olan bayramlar asr-ı saadette ayrı bir coşkuyla kutlanırdı. Resûlullah (sas) bayram namazına gitmeden önce yıkanır, güzel koku sürünür en güzel elbiselerini giyer, birkaç hurma yer ve bayram namazına öyle giderdi. Enes bin Mâlik O’nun bu hurmaları tek sayılı olarak yediğini rivayet etmiştir. Peygamberini örnek alan sahabe de aynı şekilde davranırdı. Resûlullah (sas) bayram namazına giderken bir yoldan gider, dönerken başka bir yoldan dönerdi. Böylece birçok kişiyle bayramlaşmış, çok sayıda kişinin de bayramlaşmasını sağlamış olurdu.
Asr-ı saadette halk, sabah namazını mescidlerde kılar, akabinde önceden temizlenerek hazır hale getirilen musallâ (namazgâh) denilen genişçe bir alanda toplanırdı. Peygamberimizin (sas) kızları ve hanımları da musallâya giderdi. Bayram gününe, Peygamberimizin kıldırdığı bayram namazı ile başlanırdı. Namaza sadece erkekler iştirak etmez, genç kızlar, kadınlar da katılırdı. Hatta hayız gören kadınlar da bayram namazına gelir, onlar namaz kılmaz, hayırda ve Müslümanların dualarında hazır bulunurlardı.
Bayramlarda Eğlenmeye İzin Verirdi
Ramazan; oruç tutarak gönül gözümüzü aydınlatmak, dillerimizdeki zikirle kalplerimizi huzura kavuşturmaktır. Ayrıca yaptığımız hayır ve hasenâtlarla sahip olduklarımızın asıl sahibini hatırlamaktır. Ramazan ihtiyaç sahiplerine uzanan sıcacık bir eldir. Bir ay boyunca herkes ile coşku içinde aynı ibadetleri yaparak tek bir yürek olabilmektir.
Bayramlar; Allah Teâlâ’nın rahmet bakışıyla baktığı bir ayı, ibadetle ifâ edebilmenin hazzını hissedebilmektir. Onun için de neşe ve sevinç günleridir.
Peygamberimiz (sas) bayram günlerinde sevinç ve coşkunun ifadesi olan eğlencelere müsaade etmiştir. Hz. Âişe (ra) bayram günüyle alakalı bir anısını bizlere şöyle aktarıyor:
“Bir bayram günü Allah Resûlü (sas) eve geldiğinde yanımda iki cariye vardı. Def çalıp, Medinelilerin yaptıkları Buas Savaşı’nı anlatan şiirler söylüyorlardı. Cariyeleri gördüğü halde hiçbir şey söylemeden bir örtüye bürünüp yattı ve sırtını bize döndü. Biraz sonra babam Hz. Ebu Bekir geldi:
-Allah Resûlü’nün (sas) yanında şeytanın çalgısı ha! diye kızdı. Allah Resûlü yüzünü açarak ona döndü:
-Onları kendi hallerine bırak, Ey Ebû Bekir! Her milletin bir bayramı vardır, bugün de bizim bayramımız, buyurdu. Ben de babam bir şeyle meşgul olunca, kızlara işaret ettim, onlar da dışarı çıktılar.
Çocukları Sevindirirdi
Çocukların dünyasında bayramların başka bir yeri vardır. Sevinç de hüzün de küçük yüreklerinde derin izler bırakır. Bunu bilen Peygamberimiz (sas) her zaman olduğu gibi bayramlarda da onlarla ilgilenmiştir. Bir bayram sabahı bir sokaktan geçerken çocukların gülüp oynadıklarını fakat kirli, eski elbiseler giyinmiş bir çocuğun oyuna katılmadığını gördü. Mahzun bakışlı çocuğa yaklaşıp, yumuşak bir ses tonuyla:
-Sen niçin oynamıyorsun oğlum? diye sordu. Çocuk:
-Benim babam şehid oldu. Annem de evlendi. Üvey babam beni evinde istemiyor! diye cevap verdi, şefkatle soran sese.
Peygamberimiz, çocuğun üzgün, masum yüzünü, avuçlarının içine aldı ve sordu:
-Benim baban, Âişe’nin annen, Hasan ve Hüseyin’in de kardeşlerin olmasını ister misin?” Çocuk, Sevgili’nin mübarek boynuna atıldı. Peygamberimiz, onu minik ellerinden tutup kendi evine götürdü, yedirdi, içirdi, giydirdi.