RAMAZAN GİBİ BİR HAYAT
Öyle zannediyorum ki Ramazan’da en fazla hissettiğimiz duygu, Rabbimize olan yakınlığın içimizde bıraktığı huzur ve diğer aylardaki uzaklığın verdiği burukluktur. Elbette Ramazan’da kendimizi Allah’a daha yakın hissediyoruz. Namazlarımıza daha fazla önem veriyor, normal zamanlarda ezanı duymazken ezan seslerine dikkat kesiliyoruz. Elbette Ramazan’da kendimizi daha değerli hissediyoruz.
Çünkü “Başka hiçbir şey için değil, yalnızca senin için akşama kadar aç kalıyorum, susuz duruyorum, nefsimi terbiye ediyorum, gözüme, kulağıma ve dilime oruç tutturuyorum ya Rabbi!” demenin hazzına varıyoruz.
Yalnızca Allah için! Yalnızca Rahman için! Açlık, susuzluk, uykusuzluk, halsizlik, nefsi terbiye, her bir organı diğer zamanların aksine gözetim altına alma, ihtiyaç sahiplerini kollama, can yakmamaya ve kalp kırmamaya özen gösterme, televizyonun kapatma düğmesine basma, dile kota koyma, zihne filtre takma... Kimine göre daha azı veya yapabilenlere göre çok daha fazlası ama hepsi yalnızca Mevla’mız için. Ve bu duygunun verdiği gönül hoşluğuyla küçük büyük, yaşlı genç hepimiz mutlu ve huzurlu oluyoruz.
Belki de bu yüzdendir Ramazan’ın yumuşak iklimi. Belki de bu yüzdendir normalde sabredilmesi güç şeylere Ramazan’da “Allah bir kolaylığını veriyor” denmesi. Belki de Hak tarafından kolaylık verilmesinin yanında biz güçlüklere kendimizi hazırladığımız ve sabır eşiğimizi artırdığımız için her şey daha hafif geliyordur bize. Belki de biz tam teşekkül, hem bedenî hem zihnî ve hem de kalbî olarak kendimizi kontrol altına alınca oluyordur o kolaylık. Vücudumuz daha dayanıklı, kalbimiz daha temiz, bünyemiz daha güçlü oluyordur belki de.
Peki, madem Ramazanda kendimizi bu kadar dinç hissediyoruz, madem gönlümüz daha huzurlu, bedenimiz daha sağlıklı oluyor, madem kendimizi daha değerli, daha işe yarar hissediyoruz, madem sonsuz mutluluğun şifresini çözmüş gibicesine gülümsüyoruz ve tüm bunlar bizim gayretimize, kendimizi kontrolümüze, alışılmış basmakalıp ibadetlerin doldurulmuş içeriğine, tabiri caizse cansız kuşu canlıya çevirmemize bağlıysa madem neden bu hali Ramazan harici diğer aylarda yakalayamıyoruz? Neden hayatımızın diğer günlerinde de “Yalnızca senin için ya Rabbi!” sloganını, sabah güne başlama ve gece günü bitirme şifresi olarak belirlemiyoruz?
Sonuçta Ramazan rutin hayatımızda bir şey değiştirmiyor ki. Öğrenci olan okuluna, mesleği olan iş hayatına, ev hanımı kadınlığına, anneanneliğine Ramazan’da da devam ediyor. Hatta hobi olarak edinilen uğraşlara bile Ramazan sebebiyle ara verilmiyor. Aksine günlük, rutin uğraşların üzerine açlık, susuzluk, teravih namazı ve gece sahura kalkıp uyku bölünmesi gibi estra uğraş ve zahmet verici eylemler de ekleniyor. Yani zaten koşuşturmalı olan hayatımız daha da zahmetli ve meşakkatli bir hale geliyor. Ama yine de sabrımız tavan yapıyor. Dayanıklılığımız artıyor. Eriyip bitmiyor, yitip gitmiyoruz. Hem dünyamıza yetiyoruz hem de ahiretimize çalışıyoruz. Hem bugünümüzü ihmal etmiyor hem de yarınlarımızı imar ediyoruz.
Yani biz gündelik işlerimize ara verdiğimiz, tatile girdiğimiz, diğer uğraşlarımızı azalttığımız için Ramazanda bu denli aktif değiliz aslında. Aksine daha fazla yoğunlaşıp daha çok yükün altına giriyoruz. Ama her yükün kolaylığını yine kendi mevcudiyetimizde buluyoruz. Rabbimiz’e yakınlığımız ve O’na adanmışlığımız bizi güçlü, dayanıklı, sabırlı ve sebatlı kılıyor. Elbette Rahman’ın yardımı ve bizim de gayretlerimizle Ramazan bize kolay ve huzurlu geliyor.
O zaman kendimize şu soruyu sormamız ve samimi bir şekilde cevaplamamız gerekiyor, neden biz bu hali yalnızca Ramazanda yaşayabiliyor ve diğer zamanlara da yansıtamıyoruz? Neden her günümüzü Ramazan’mış gibi geçiremiyoruz? Neden kulağımız diğer on bir ayda da ezanda olmuyor? Neden namazlarda okuduğumuz surelere diğer zamanlarda da özen göstermiyoruz? Neden internetin kotasını, televizyonun kanalını, dilimizin ayarını Rahman’ın sınırlarına göre filtrelemiyoruz? Neden midelerimizi ilahî sesleri daha iyi duyacak, ilahî görüntüleri daha net görecek açlıkta bırakmıyor, tıka basa doldurup yığılıp kalıyoruz. Neden kalbî bir hafifliği yaşamak varken ağırlaşıyor, Rabbimizden uzak düşüp kendimizi ağırlaştırıyoruz?
Evet, Ramazan dünyayı ihmal etmeden ahireti imar edebileceğimizin kanıtı olarak canlı kanlı bir şekilde karşımızda, içimizde durmaktadır. Diğer tüm Ramazanlar nasıl geçmiş olursa olsun bu Ramazanı kendimiz için kalıcı kılabiliriz. Diğer tüm aylara hazırlayıcı olarak gelen, dağılan hayatımızı düzene sokmak, unutulan yaratılış gayemizi hatırlatmak için kalplerimize işlenen bu mübarek ayı, otuz günle sınırlandırmayıp 365 güne taşıyabiliriz. Tıpkı şimdi yaptığımız gibi bugünümüzü ihmal etmeden, rutin işlerimizi ertelemeden, dünyalarımızı bırakıvermeden yarınımız için çalışabilir, yarınlarımızı kurabilir ve ahiretimizi imar edebiliriz.