Hayatımızda Ramazan
Sıcak günlerde susuzluktan perişan olan hayvanlar, dilleri bir karış dışarıda zahmetle ne-fes alır. Suya hasret bitkiler, boyun büküp can çekişmeye başlar. Canlıların boy atıp gelişmesi için su ve yağmur nasıl hayatî bir öneme sahip ise, günahların ağır yükü altında ezilen ru-humuzu yeniden canlandırmak için de ibadetler, dolayısıyla baştan sona bir ibadet ayı olan Ramazan mevsimi öylesine vazgeçilmezdir. Ramazanın diriltici özelliği, bütün insanlığı huzura ve saadete kavuşturmak için yeryüzüne gönderilen Kur’ân-ı Kerîm’in bu ayda inmeye başlamasından (Bakara Sûresi, 185), bin aydan yâni seksen küsur yıllık bir ömürden daha ha-yırlı olan Kadir Gecesinin bu ayda bulunmasından (Kadir Sûresi, 3) kaynaklanmaktadır.
Dünyanın büyüleyici güzelliği çoğumuzu esir almıştır. Tatlı ve cazip olması sebebiyle dünya (Tirmizî, Filen 26, Zühd 41), daha iyi imkânlar içinde yaşama, herşeyin en iyisini elde etme gibi doyumsuz istekleri benliğimize yerleştirmiştir. Bu sonu gelmeyen arzular, elimizi kolumuzu bağlamış, bizi nefsimize, diğer bir ifadeyle şeytana esir etmiştir. Fakat Ramazan mevsiminin günahkâr kullar için yeniden kendine gelme, canlanıp ayağa kalkma ve şeytanın vurduğu prangayı koparma fırsatı getirdiği şu hadîs-i şerifte açıkça anlatılmaktadır:
"Ramazan ayı gerince cennet kapıları ardına kadar açılır. Cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar prangaya vurulur." (Buharı, Savm 5; Müslim, Sıyâm 1-2). Elimizi kolumuzu günahla kilitleyen şeytanın tesirsiz hale getirilmesi, kullarını derin bir muhabbetle seven Cenâb-ı Hakk’ın büyük bir lûtfudur. Bir hadîs-i şerifte belirtildiği üzere, "Ramazan boyunca her gece bir meleğin, "ey hayır isteyen kimse, gel! Ey fenalık peşinde koşan, vazgeç!" (Nesâî, Sıyâm 5) diye seslenmesi, şeytanın esaretinden kurtulmak isteyenlere uygun fırsatların hazırlandığını göstermektedir.
Halkımızın ibadet hayatını dikkatle gözleyenler, Ramazan ayında kötülük yapma imkânlarının, hadîs-i şerifte belirtildiği üzere, gerçekten azaldığını görürler. İslâm’a bağlı olduğuna ve dinî bir hayatı bulunduğuna ihtimâl vermediğimiz bir çok insanımız, üç aylar girince, bulundukları gölde sular çekilmeye başlamış balıklar gibi çırpınmaya, dokuz ay boyunca işledikleri günahları yeni fark ediyormuş gibi tedirgin olmaya, ibadetlere ısınmaya başlarlar. Üç aylarla birlikte camilerimiz yeni simalarla tanışır. Diğer zamanlarda sadece sabah namazı kılabilen veya hiç ibadet etmeyen bazı kardeşlerimiz, receb ve şaban aylarında pazartesi ve perşembe günleri oruç tutarak Ramazan orucuna hazırlanırlar.
Ramazan ayı girince, on bir ay süreyle yaptığı işin sıkıntısını ve vicdan azabını duyan bazı müslümanlar, hiç değilse bu mübarek ay boyunca günahlardan uzak durmaya çalışırlar. Oruçlarını tutup ellerinden geldiğince ibadet etmeye, fakir fukarayı sevindirmeye gayret ederler.
İnsanı günaha götüren şartlar, hadîs-i şerifte belirtildiği üzere Ramazan boyunca kısıtlanmamış olsaydı, günahla iç içe yaşayanlar, bir ay süresince de olsa, üzerlerindeki günah devini devirmeye imkân bulamazlardı. Şu hâlde bu mübarek ay, insanların kendilerini hesaba çekmeleri, hatalarını farketmeleri ve günahlarından tövbe edip Allah’a dönmeleri için lütfedilmiş bir fırsattır.
Kur’ân-ı Kerim’in bir Kadir Gecesi yeryüzünü şereflendirmeye başlaması (Kadir Sûresi, 1), her Ramazan ayında, o güne kadar nazil olan âyetleri Cebrail aleyhis-selâm ile Resûl-i Kibriya Efendimiz’in birbirine okuması, Nebiy-yi Muhterem Efendimiz’in Mevlâsına ka-vuşacağı sene bu mukabelenin iki defa yapılması, Ramazanın aynı zamanda Kur’an ayı olduğunu göstermektedir.
Evimizin en yüksek köşesinde aylar boyu yalnız kalmaya mahkûm ettiğimiz, sadece arada bir tozunu almak üzere dokunduğumuz Mushaf-ı şerifler, yeryüzüne yeniden iniyormuş gibi avuçlarımıza konmaya başlar. İlâhî kelâmın o tatlı mûsikîsi odalarımıza gül kokusu getirir. Bir ay boyunca camilerimizde, evlerimizde okunan mukabeleler, Kur"ân-ı Hakîm’in gönül okşayan âhengiyle ruhumuzu yıkayıp arıtır. Cenâb-ı Hak’kın elimizden ve dilimizden düşürmemek üzere gönderdiği bu İlâhî mektubu açıp okumaya, kulak verip dinlemeye çoğumuz ancak Ramazan sayesinde fırsat bulabiliriz.
Bizim insanımız beş vakit namazını kılamasa bile, ibadetin gereğine ve önemine inanır. İbadetini yerli yerince yapanları takdir eder. Rabbinin huzuruna günde beş vakit varamayışın ıstırabını hisseder. Ramazanla birlikte ibadetin tadını almaya başlayınca, teravih namazlarına can simidi gibi yapışır. Onun sünnet değil de farz olduğunu zanneder. Terâvihsiz orucun makbul olmayacağını düşünür.
İbadetlerini dikkatli bir şekilde yaptıklarını düşünen bazı kardeşlerimiz, yukarıdan beri arzetmeye çalıştığım insanımızın Ramazan ve ibadet anlayışını doğru bulmazlar. Böyle yarım yamalak müslümanlığın olmayacağını söylerler. Doğru bildikleri tarzın aksini yapanları görünce, onları kıracaklarını, dinden soğutup uzaklaştıracaklarını hesaba katmadan sert bir şe-kilde tenkid ederler.
Böyle kırıcı davranışlar kimseye bir şey kazandırmaz. İbadet hayatındaki kusurundan dolayı bir kimseyi ayıplayıp gücendirmek, Allah Teâlâ’yı memnun etmez. Zira o bütün peygamberlerine, dinsizlere karşı bile anlayışlı ve yumuşak davranmayı emretmiş, böyle yap-tıkları takdirde insanları kazanabileceklerini hatırlatmıştır. Şu hâlde on bir ay boyunca başka iklimlerde uçan, başka ağaçlara konan, Ramazan boyunca bizim ağacımıza tünemek isteyen günah kuşlarını, sanki bizim hiç günahımız yokmuş gibi tedirgin etmek Cenâb-ı Hakk’ı gücendirebilir. Kulunu dininden soğutmanın hesabını sorabilir. Bize yakışan, "kul da Allah’ın, din de Allah’ın" diye düşünmek, etrafımızdaki insanlara, hele dinî görevlerini elinden geldiğince yapmaya çalışanlara anlayışlı davranmak, hatta onları bu güzel hareketleri sebebiyle kutlamak, dinin insana huzur veren saadet ikliminde her zaman kanat vurup uçmalarını temenni etmektir.
Allah’ın rızasını, cennetini ve cemâlini sırf ibadetlerimizle kazanmak elbette mümkün değildir. Rahman ve Rahîm olan Mevlâ’mız hatalarımızı hoş görüp kusurlarımızı bağışlamazsa, korktuğumuzdan kurtulup umduğumuzu elde edemeyiz. O’nun rahmetine ve hoşgörüsüne muhtaç olduğunu düşünenler, kullarına hoşgörülü davranmak zorundadır.
Ömür gittikçe tükenmekte, menzile her gün biraz daha yaklaşmaktayız. Geri kalan hayatımızda daha kaç rahmet ayı kaldığını bilemiyoruz. Kucakladığımız her mübarek Ramazanın bize ilâhî bir lütuf olduğunu bilmeli ve onun bereketinden azamî şekilde faydalanmaya çalışmalıyız.
Merhametli Rabbim oruçlarımızı makbul, ibadetlerimizi kabul eylesin (Âmin, yâ Muîn).