Kutlu Ramazan
Gerek Kur’an-ı Kerim’de, gerekse Hadis-i Şeriflerde geçen ifadelerden, herşeyi yoktan vareden Yüce Yaratıcının, ilk yaratılış gününden itibaren birseneyi oniki ay olarak takdir ettiği anlaşılmaktadır.
Fert ya da toplum bazında, geçmişte meydana gelen önemli hadiselerden dolayı yıl içindeki belli günlere ve belli aylara özel önem verilmekte, günlerce süren şenlikler ve törenlerle bu zaman dilimlerinin kıymeti nesilden nesile aktarılmaya çalışılmaktadır. Mesela, zaferler ayı olarak isimlendirdiğimiz Ağustos ayının milletimiz için taşıdığı ehemmiyet böyledir. Elbette her milletin dinî ve millî kültürü açısından böyle önemli ayların bulunması tabiidir.
Bununla birlikte oniki ay içerisinde bir tanesi vardır ki, onun kıymet ve önemi, diğerlerini gıbta ettirecek tarzda, isminin bizzat Yüce Yaratıcı tarafından telaffuz edilmesinden, ona yağdırılan İlâhî ve Peygamberi övgüden kaynaklanmaktadır. Bu ay, dini geleneğimizde "en şerefli ay" olarak telakki edilen ve literatürümüze "onbir ayın sultanı" olarak yerleşmiş bulunan Ramazan Ayı’dır.
Ramazan, bin aydan daha hayırlı bir gece olduğu müjdelenen Kadir Gecesi’nin de içinde bulundğu bir aydır. Yine Ramazan, ibadetler içerisinde halis Allah rızası için ifâ edildiği belirtilen oruç ibadetinin ayıdır. Allah bu aya müstesna bir değer bahşetmiş ve bu ayı oruç ayı olarak seçmiştir.
Hiç şüphesiz Ramazan Ayının da, kadir gecesinin de kıymeti, beşere yöneltilen İlâhi hitabın sonuncusu olan Kur’an-ı Mübin’in gönderildiği ay ve gece olmalarından kaynaklanmaktadır. İhsanı ve merhameti sınırsız olan Yüce Allah bu gerçeği şu şekilde beyan etmektedir. "Ramazan ayı ki, insanlara yol gösterici; hidayeti, doğruyu ve yanlışı birbirinden ayırdedip açıklayıcı olarak Kur’an o ayda indirilmiştir. Öyleyse sizden o ayı idrak edenler onda oruç tutsun." (Bakara : 185)
Yüce Yaratıcının muazzam ve muntazam bir eseri olan şu kâinat hazinesinin çok küçük bir cüz’ünü meydana getiren insanoğlu, mahlukatın efendisi olarak yaratılmış bulunduğunu unutarak, zaman zaman Rabbına asi olmuştur. Halbuki ona düşen, daimi bir tezekkür ve tefekkür âleminde Allah’ın azametini göz önüne getirerek kendi özelliğini itiraf etmek olacaktı.
Buna karşılık Cenab-ı Hakk, sonsuz şefkat ve merhametinin bir tezahürü olarak her defasında, beşeriyeti dalaletten hidayete çıkartacak olan prensiplerini, emir ve yasaklarını tebliğ etmek üzere Peygamberler göndermiş ve bunlardan bir kısmına da sahife ve kitaplar indirmiştir.
İşte Kur’an bu İlahi kitapların sonuncusudur. Ondan sonra da Rabbanî mesajı ihtiva eden bir başka kitap gönderilmeyecektir. O’nun bu özelliği, ihtiva ettiği prensiplere evrensellik hüviyeti kazandırmakta ve kıyamete kadar gelecek bütün insanlığı da kendisinin muhatabı yapmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’in ahlâka, ibadete ve muamelata dair emir ve yasaklarındaki gaye; insanlığı ıslâh ve beşeriyete hem dünya hayatında, hem de ahiret hayatında mutluluğu temin etmektir.
Bütün bu özellikler, Yüce Kitabımızı okuyup anlamanın, prensiplerini hayat düsturu edinmenin önemini, buna mukabil onu sadece ölülerimiz için okunan bir dua mecmuası olarak algılamanın da yanlışlığını ortaya çıkartmaktadır.
İşte Kur’an-ı Mübin’in gönderildiği bu aya Yüce Allah özel bir önem vermiş, Peygamber Efendimiz de onu "Başlangıcı rahmet, ortası mağfiret, sonu ise ateşten kurtuluştur" şeklinde tarif etmiştir.
"Sizden kim bu ayı idrak ederse onda oruç tutsun" ilâhî emriyle mükellef olan müminlere Ramazan orucu farz kılınmıştır.
Bu ayda tutacağımız oruçlar, kılacağımız teravih namazları ve vereceğimiz sadakalar, belkide kurtuluşumuzun vesilesi olacaktır.
Milletimize ve Dünya Müslümanlarına barış, huzur ve refah içerisinde daha nice Ramazanlar diliyorum.